`Geceyarısı Ekspresi`nde son durak yine İstanbul
1978 yapımı `Geceyarısı Ekspresi` filmine kaynaklık eden kitabı yazarak Türkiye`yi dünyaya son derece kötü bir imajla tanıtan Amerikalı eski mahkum William `Billy` Hayes, İmralı Cezaevi`nden kaçısından 32 yıl sonra `özür dilemek için` yeniden Türkiye`ye geldi.
Hayes, batı ülkelerinde yakında piyasaya çıkacak olan `The Midnight Return` (Gece Yarısı Dönüşü) adlı yeni kitabıyla, önceki kitabından sonra Türkler hakkında dünyanın dört bir köşesinde oluşan olumsuz önyargıları ortadan kaldırmayı umduğunu belirtti.
1970`lerde yazdığı `Midnight Express` (Geceyarısı Ekspresi) adlı otobiyografik kitap ve ondan uyarlanan filmle son 30 yıldır Türkiye`nin bütün dünyada kötü bir imajla tanıtılmasına yol açan Amerikalı eski uyuşturucu kaçakçısı, yeni film yapımcısı Billy Hayes, İmralı Cezaevi`nden firar edişinden tam 32 yıl sonra yeniden İstanbul`a geldi.
İstanbul`a 2. Küresel Demokrasi ve Güvenlik Konferansı`na katılmak üzere gelen, ancak bu toplantının oturumlarına katılmak yerine Sultanahmet`te dolaşmayı ve sütlaç yemeyi tercih eden Hayes, gazetecilerin yoğun isteği üzerine dün akşamüzeri Ceylan Intercontinental Otel`de basının karşısına çıktı.
Filmin Türk insanı hakkında bütün dünyada çok kötü bir önyargı dalgasına sebep olduğunu belirten Hayes, bir süredir `Geceyarısı Dönüşü` (The Midnight Return) adlı bir kitap yazdığını, bu kitapta ABD`ye döndükten sonra yaşadıklarını anlatacağını ve Türkiye hakkındaki gerçek görüşlerini dile getireceğini söyledi.
Amerikalı yapımcı, basın mensuplarına İngilizce olarak okuduğu basın bülteninde, `Adım Billy Hayes, bundan otuz yıl kadar önce bir Türk hapishanesinde yaşadıklarımı anlatan bir kitap yazdım. `Geceyarısı Ekspresi` adlı bu kitabımdan, İngiliz yönetmen Alan Parker tarafından aynı adla bir de film yapıldı. Bu filmi ben yönetmediğim gibi, senaryosu da benim tarafımdan değil, günümüzün tanınmış yönetmenlerinden Oliver Stone tarafından yazıldı. Ve her iki sinemacı da Türkiye`de geçen cezaevi anılarımı benim isteğim dışında alabildiğine çarpıttılar. Fakat, ben yine de bu filmin sebep olduğu ağır zararlardan kendi payıma düşen sorumluluğu kabul ediyorum. Geceyarısı Ekspresi filmi Türkiye ve Türk insanı hakkında çok kötü bir izlenimin oluşmasına yol açtı ki bu ne ülkenizin hak ettiği bir şeydi, ne de benim gerçek tecrübelerimi yansıtıyor. 1970`de tutuklanmadan önce İstanbul`da epey zaman geçirdim. Bu kenti çok sevdim ve bir çok Türk ile güzel dostluklar kurdum` dedi.
`Film, yalan ve yanlışlarla doluydu`
Hayes, pek çok yerli ve yabancı gazetecinin dikkatle takip ettiği, içeriği ve içtenliğiyle tarihe geçecek nitelikteki basın açıklamasını şöyle sürdürdü:
`Tutuklandıktan sonra da bir çok Türk mahkumla arkadaşlıklar kurdum ve zaman içinde Türkçe konuşmayı öğrendim. Dünyanın hiç bir yerinde hapishaneler çok iyi yerler değildir. Zaten olmamalı da. Fakat filmde Türklerin gösterilme şekli tamamen yanlıştı ve Türkiye`deki bütün Türklerin filmdekiler gibi zalim olduğuna dair yanlış bir izlenimin oluşmasına yol açtı. Parker ve Stone`un filmi çekerken sergiledikleri bu yanlı tutuma hiç bir zaman katılmadım. Filmin öyküsüne bir tek `iyi Türk` bile konulmamıştı.
Doğrudur, hapishanedeki bazı gardiyanlar bize o dönemde sert davrandı. Fakat bir çoğu son derece zorlu şartlar altında çalışıp, tehlikeli bir iş yapıyorlardı ve her şeye rağmen büyük bölümü mahkumlara yine de insancıl davranmaktaydı.
Film ile benim kitabım arasında daha bir çok farklılıklar vardır. Ben, filmde gösterildiği gibi hiç kimseyi öldürmedim. Mahkememde de filmde gösterildiği türden `domuz Türkler` şeklindeki o feci ifadeyi kesinlikle kullanmadım.`
Bu iyi niyetli açıklamalarını yıllardır gazete ve televizyonlar için yapılan söyleşilerde tekrarladığını ifade eden Hayes, `Fakat, benim cılız sesim, ekranlardaki güçlü görüntüler karşısında sürekli boğuldu. Yıllar boyunca İstanbul`a yeniden gelip Geceyarısı Ekspresi filminin yaptığı yanlışı düzeltmeyi istedim` şeklinde konuştu.
Türkiye`de cezaevindeyken yaşadıklarını anlattığı sırada gözlerinin yaşardığı gözlenen `Annem ve babam ben cezaevindeyken çok acı çekti. Fakat, ben eve döndükten sonra da Türkiye bu filmden çok çekti. Bu saatten sonra bunu değiştirebilecek bir şey yahpabilir miyim diye buradayım` diyen Hayes, Türkiye`ye o tarihte, güzel bir ülke olması ve kolayca haşhaş bulabileceğini düşünmesi nedeniyle geldiğini söyledi.
Konuk yapımcı, filmin çekimlerine Ermeni lobisinin katkısının olup olmadığının sorulması üzerine de `Bu filmin yapımında Ermenilerin de Rumların da katkısı olduğunu söylendi. Ancak bunların hiç biri doğru değil. Bu filmi tamamen Hollywood sermayesi yaptı. Ancak, bazı Ermeni sanatçılar öyküde küçük küçük roller üstlendiler. O da bütünüyle Türkçe bilmelerinden dolayıydı` diye konuştu.
İstanbul`a geldiğinde henüz 24 yaşında toy bir genç olduğunu belirten Hayes, buradan ucuza esrar alıp ABD`ye götürmeye niyetlendiğini, acemice tavırları nedeniyle yakalanıp önce 4,5 yıl Metris Cezaevi`nde, ardında da 6 ay kadar İmralı Cezaevi`nde yattığını, kaçısı da bu ada cezaevinden gerçekleştirdiğini söyledi. Cezaevine girdiği ilk günde falakaya yatırıldığını anlatan Hayes, `Başlmangıçta belli bir süre şiddete marzu kaldım. Ancak bu filmde gösterilen pek çok şey doğru değil, yaşadığım olaylar yönetmen tarafından haddinden fazla abartıldı` dedi.
Hayes cezaevinden nasıl kaçtığını, kaçarken kimlerin yardım etğinin srulması üzerine, `İmralıdan kaçarken kimse yardım etmedi. Bir sandalla Bandırmaya gittim. Oradan Otobüsle İstanbul`a geldim. İstanbul sahte bir pasaport edindim. Bu sırada bana bunu sağlayanlar Afganistan üzerinden kaçırmayı önerdiler. Bunu kabul etmedim. Edirne`ye gidip oradan Karakasım Köyünde kaldım. Meriç nehrini gece yarısı yüzerek karşıya geçtim. Nehir çok dolambaçlı olduğu için neresi Türk sınırı Neresi Yunan sınırı olduğunu bilemiyordum. Karaya çıktıktan sonra saklandım. Ve Karşılaştığım askerlerin Türkçe konuşmadığını görünce Yunanistan`da olduğumu anladım. Onlara ben Amerikan vatandaşıyım Türkiyeden kaçtım dedim.