VIII – POMAKLARIN HETEREDOKS MÜSLÜMANLIK DÖNEMİ
Buraya kadar ortaya konulan tablo Pomakların Alevi-Bektaşi inanca mensup olmalarını gerekli kılmaktadır. Bugün bunun tam tersi bir durumla karşı karşıyayız. Pomakların tamamına yakını Sünni inanca mensuptur. Bu durumda tezlerimizin olabilirliğini göstermek için Pomakların bir Alevi Bektaşi geçmişleri olduğunu da göstermeye ihtiyaç vardır.
* Kişisel bir Not:
Buna girişmeden önce kendime dair bir hususa değinmek istiyorum. Alevi geçmişe dair kültürel izler, aslında Pomaklara ilişkin araştırma yapma düşüncemin çıkış noktasıdır. Bir Pomak olarak öteden beri merak ettiğim sosyal ve kültürel kökler üzerine, hali hazırda Sünni olan kendi çevremde yaptığım gözlemler bende alevi bir geçmiş olması gerektiği fikrini oluşturmuştu. Ali, Hasan, Hüseyin gibi adların alevi bir toplulukta bulunacak denli yoğun kullanımı, muharrem orucu, nevruz bayramı ve hatta imece olgusunun kültürel vurgusu böyle düşünmemi sağlamıştı. Bu nedenle toparladığım ilk gözlemlerimi konunun tartışılmasını sağlamak amacıyla 13/02/2004 tarihinde “Pomak Kültüründe Ahi Damgası” başlıklı bir yazı olarak “Pomak” mail grubuna göndermiştim. Buradan hareketle 1 yıldır amatörce sürdürdüğüm araştırmalar sonucunda “Pomaklar” konusunda oluşan fikirlerimi sıraladığım çalışmamın ortaya çıkmasına neden olan söz konusu yazıda ortaya attığım düşüncelerimde bugün bazı farklılıklar oluştuysa da mantıksal temelde bir değişiklik olmadı. Bu nedenle önceden yazdıklarım ile şu anda yazılanlar arasında gözlenebilecek farklılıkların “çelişki” olarak değil; dinamik bir bakışla bilgi ve düşüncelerin zaman içinde gelişiminin yansımaları olarak görülmesini umuyorum.
Alevi Bektaşi Geçmişe İşaret Eden Veriler
Pomakların alevi-Bektaşi bir geçmişe sahip olduklarına işaret eden olgular şöyle sıralanabilir.
* İlk olarak muharrem orucu geleneğini ele alalım. Günümüzde artık kaybolmaya yüz tutan bu geleneğin 30 yıl öncesine kadar yaşlılar tarafından 10 gün oruç tutulması suretiyle takip edildiğine bizzat tanığım. Kendi tanıklığımın ötesinde çevremdeki Pomaklar arasında yaptığım sözlü sorgulamalarla da doğrulamış bulunuyorum. (Vize/Küçükyayla Köyü’nden Salih Karaca, Necip Topuzlu, Vize/Kömürköy’den, Arife Özgirçek) Aleviler Ramazan orucu tutmazlar. Muharrem ayında üç günlük Masum-u Pak ve 10 (12) günlük Muharrem orucu tutarak ayın 13.de aşure dağıtırlar. Sünni inanışında ise Aşure gününe denk gelmemek ve 1 gün ile sınırlı olmamak kaydıyla oruç tutulması sevap sayılır. Gelenekte bu ayda tutulan orucun 3 günü aşmadığı gözlenmektedir.
* İkinci olarak; Alevi geleneğinde; Peygamber Soyuna (Ehli Beyt) verilen değerin de bir ifadesi olmak üzere Ali, Hasan, Hüseyin, Cafer ve İsmail gibi adların kullanımı çok yoğundur. Sünnilerde bu adlara Alevilere oranla çok düşük düzeyde rastlanmaktadır. Pomaklarda bu adların kullanılma sıklığı Alevilerle aynı orandadır. Üç nesil takip ederek yapılacak kıyaslamalarda her ailede bu adlardan bir veya birkaçının birden fazla kişide kullanıldığını gözlemek mümkündür. Sünni geleneğe bir örnek olmak üzere Osmanlı Hanedanında bu adlardan birini taşıyan Padişah olmaması gösterilebilir.
* Üçüncü olarak; Nevruz geleneğinin izlenmiş olması: Asyalı toplumlarda bir tarım geleneği olarak, Sümer döneminden bu yana; yazın başlangıcı olarak kabul edilen 21 mart günü doğanın dirilişi sayılarak bayram olarak kutlanmaktadır. Çeşitli dinler bu geleneği kendi yorumları içinde sürdürmüş ancak Sünni geleneğinde yer almamıştır. Alevi Bektaşi geleneğinde ise Hz. Ali’nin doğum ya da Halifelik yıldönümü olduğu inancıyla önemli bir bayram olarak kutlanmaktadır. Mübadele öncesi Rodoplarda yaşadıkları döneme ait tüm gelenekleri sürdürdükleri halde “Nevruz” geleneğinin takip edilmemesinden sürekli yakınan babaannemden; Pomaklarca izlendiğini öğrendiğim bu gelenek konusunda da yukarıda verdiğim kişilerle yaptığım sözlü sorgulamada bu bilgiyi teyit ettim.
* Ayrıca göçebe- kır kökenli Alevi –Bektaşi tarikat geleneğinin, kent uzantısı biçiminde gelişen Ahilik teşkilatı üzerinden kurulabilecek bağlara işaret etmek üzere;
Pomakça konuşan büyüklerimin kendi dillerinden “ahrenski” olarak söz etmeleri, Yine daha önce de değindiğim bir yazışmada, Kızıldeli Sultan Dergahına bağlı alevi Pomaklardan “Aren” olarak söz edilmesi, Son olarak ta ahi teşkilatındaki kolektivizmi çağrıştıracak şekilde Pomak topluluklarınca “imece” geleneğine diğer topluluklardan belirgin bir şekilde fazla önem verilmiş olması dikkat çekicidir.
Ulf Brunbauer de yukarıda değindiğimiz araştırmasında Pomakların bir bölümüne “ahryane” dendiğini aktarmıştır. İslam Ansiklopedisinde A. Cevat Eren, bunun kaynağının ahilikle bağlantılı olabileceğinden söz etmektedir. Eren’in bu yaklaşımını okumadan önce yazdığım “P.K. Ahi Damgası” başlıklı yazıda kendi çıkarımlarımdan hareketle ben de bu olasılığı değerlendirmeye çalışmıştım. Anadolu geleneğinde “imece” kültürü ile ahilik arasında kurulan ve bugün yaren toplantılarında süren bağlantı da bu noktaya işaret etmektedir. Bölgedeki Ahi- Bektaşi sempatisinin bir işareti olarak yerleşim yerlerine ahi adlarının verildiğine de rastlanmaktadır. Paşmaklı-Smolyan Kazasının bir dönem “Ahi Çelebi” olarak adlandırılması gibi,. Aşağıya çıkardığım listede yer alan ahi tekke ve türbeleri de buna ilave edilebilir.
Ayrıca Pomakların bir bölümüne katrancı deniyor olması da ahi-bektaşi geleneğinden kaynaklanmış bir olgu olabilir. İslamlaşma sürecinde tanıştıkları; “eşitlikçi imece” olgusuna öykünmek üzere; ilişki kurdukları tarikat biriminin de adı olması muhtemel olan bu sözcüğü ad olarak benimsemeleri mümkündür. Benzer şekilde Tarikat örgütlenmesini model alan yeniçeri ocağında bir tabura (52. Orta); da Katrancı Ortası denmesi düşündürücüdür.
* Alevi Bektaşi geçmişe işaret eden olgulardan bir tanesi de Pomakların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde bu tarikata ait dergah, tekke ve türbelerin yoğunluğudur. Bu konuda bir fikir oluşturabilmek için Yunanistan sınırları içinde kalan Batı Trakya ile sınırlı olmak üzere; saptanabilenlerden oluşan bir listeyi aşağıya aktarıyorum.
Ahi Baba Tekkesi/Feres (Ferecik), Ali Baba Zaviyesi/Tsermen (Çirmen), Binbiroklu Ahmet Baba Zav./ Tsermen (Çirmen), Elmalı Baba Zaviyesi/ Tsermen (Çirmen),Eski Baba Zaviyesi/Tsermen (Çirmen), Ferecik Tekkesi/Feres (Ferecik), Gazi Baba Türbesi / İneli/, Gaziler Tekkesi/Feres (Ferecik),Hızır Baba Tekkesi/Makri,/Kızıl Deli Sultan Tekkesi/Didymotichon (Dimetoka), Mümin Baba Zaviyesi/Tsermen (Çirmen), Mürsel Baba Zaviyesi/Tsermen (Çirmen), Otman Baba Zaviyesi/ Tsermen (Çirmen), Timur Baba Zaviyesi/Çirmen, Yaran Baba Zaviyesi/Çirmen, Seyyid Ali Sultan (Kızıl Deli)/Didymotichon (Dimetoka), Gazi Ferhat Baba/ Didymotichon (Dimetoka), Öksüz Baba/Didymotichon (Dimetoka), Aşağı Tekke/Mikroderio (Küçük Derbent) köyü, Gazi Hasan Baba/Sidiro(Demirören)köyü; Sufli’ye(Sofu lu’ya) 20 km., Çilingir Baba/Haldini (Ilanlı/Yılanlı) köyünün 2 km uzağında; Megaderio (Büyük Derbent) köyüne 18 km),/Sinan Baba/Çilingir Baba tekkesine 1 km, Hasan Baba/Sinan Baba’ya 500 m, Gaziler/Hasan Baba’ya 1,5 km, Kaib (Gaib) Baba/Çilingir Baba tekkesinin 1 km kuzey batısında, İbrahim Baba/Feres (Ferecik) Alexandrupolis’te bir tekke/Alexandrupolis’e (Dedeağaç’a) 4 km, Işıklar Nefes Baba/Loutros (Ilıca) köyünde, Sancaktar Baba/Makri (Miri) köyünde (Agia Paraskevi istikametinde)
1826’da (II. Mahmud tarafından) kapattırılan Dimetoka’daki diğer Bektaşi tekkeleri:
Abdal Cüneyd/Ahi Denek/Çakmak Dede/Develi Dede/Karagöz Bey/Yağmur Baba/Nasuh Bey/ Timurhan Şeyh/Hasan Baba/Şahin Baba –Şahin Sufi Sultan/Mürsel Baba/Şeyh Musluhiddin Baba/ Timur Baba/ Demirhan Baba/Şeyh Dede Baba
1826’da (II. Mahmut tarafından) kapattırılan Ferez (Ferecik)’deki Bektaşi Tekkeleri:
Ahi Horasan/Ahi Turan Şah/Cuyi Dede/Veli Dede/Şeyh Siyah Taccüddin/Göbekli Saraç Baba
Rodopi idare bölümündeki Bektaşi Tekkeleri:
Kara Ahmet/Maroniya yakınlarında Komotini’ye(Gümülcüne’ye) 18 km., Pospos (Puşpuş)/ Komotini (Gümülcüne), Ak Baba/Amaksades’in (Arabacıköy’ün) 2,5 km güneyinde., Taşlık Petrota (Taşlık) köyünde., Süpüren Mahmut Dede/Komotini’de (Gümülcüne’de), Üç Gaziler/Hloi köyüne (Hebilköy’üne) 5 km (Bulgaristan sınırları dahilinde), Kamber Baba/Anokambi (Yukarı Kamberler) ve Katokambi (Aşağı Kamberler) köyü arasında
Rodopi bölgesinde Bektaşi Babalarına ait bazı türbeler:
Ali Baba/Anokambi (Yukarı Kamberler) köyü , Seyyid Derviş Ali (öl. 1774)/Lambro (Satiköy); Komotini’ye (Gümülcüne’ye) 18 km, Gaziler/Nikiton ormanında (Sapis yakınlarında), Kesikbaş Baba/Komotini (Gümülcüne)
Xanthi (İskeçe) idare bölümündeki Bektaşi Tekkeleri
Hasib Baba7(öl. 1886)/Xanthi (İskeçe), Emir Baba/ Mikro Evmiro(Tekkeköy) Murssini (Mursalı), Karaca Ahmet/Echinos (Şahin) köyünde-türbesi Pomak Kadınlar tarafından hala ziyaret ediliyor), Karaca Ayşe (Osoika)/Echinos (Şahin) köyünde, Kız Bükü/Drumia (Kız Bükü, Azize Kızı) k., Budala Hoca/Thermes (Ilıca) köyünde, Nazire/Mykis (Mustavçova) köyünde, Kırklar Tekkesi/Genisia (Yenice Karasu) köyünde, Ali Baba/Genisia (Yenice Karasu),.Kütüklü Baba/Selino (Kereviz) köyünde, Gelin Mezarı/Papikio Oros (Despot dağı’nda); Sunio’ ya (Sünnetçiköy’e) 56 km., Karaoğlan/Karaoğlan dağının tepesinde.
Son dönemlere ait 2 Tekke:
Mega Evmiro/(Büyük Mursalı) k.,. Ahmet oğlu Ahmet Baba/ Genisia (Yenice Karasu) köyü; Kavaklı Mahl. Genisa bölgesinde ayrıca Hasan Baba, Taybe Sultan, Zübeyde Ana, Öksüz Baba, Mercan Ana, Musellim ve Mahsun Baba’nın mezarları bulunmaktadır.
* Bir başka veri olarak önemli bir pomak yerleşimi olan Şahin (Echinos) Köyü’nde bulunan ve Pomak nüfus tarafından hala ziyaret edilen Karacaahmet ve Karaca Ayşe türbeleri etrafında oluşan va Pomaklar arasından derlenmiş bir söylenceyi aktarmak istiyorum.
"Osmanlı devrinde iki kardeş, yolcu olarak İskeçe'nin dere kolunda bulunan Emirler köyüne uğramışlar. Bu köy, ancak 17 hane imiş. İki kardeş iş aramışlar, fakat maalesef kendilerine iş gösterilmemiş ve misafir olarak kabul edilmemişlerdir. Mahzun olarak Şahin kasabasına doğru yönelmişlerdir. Buraya ulaştıklarında hüsnü teveccühle (güzel bir karşılanma) karşılanmışlardır. Kendilerine ne istediklerini sormuşlar. Cevaben; iş aramaya geldik diye söylemişlerdir. Onlara, "bağlık tarlasında (Karaca Ayşe türbesinin üstü) orak biçmek vardır" denilmiştir. Teklifi memnuniyetle kabul ettikten sonra, onları o tarlaya götürmüşlerdir. "Burada sizin için tahminen bir haftalık iş
vardır" denilerek işleri ile baş başa bırakılmışlardır. Kasaba halkı, "Allah yardımcınız olsun" diye dua edip evlerine dönmüşlerdir. Misafirler de işe girişmişlerdir. Halk, işlerin nasıl gittiğini görmek ve yiyecek götürmek için ertesi gün tarlaya vardıklarında ne görsünler; bir haftalık iş bir günde bitmiş ve kendileri giyim kuşamlarını bırakıp kaybolmuşlardı. O zamanki âlimlere müracaat edip sormuşlar. "Ne olacak bu iş, ne yapalım şimdi?" diye sorduklarında; "şaşılacak bir şey yok, bunlar ermişlerdendir. Erkek olan için kasabamızın ortasında, kadın olan için de kasabamızın karşısında (kendilerine gösterilen tarlanın altı) türbe yapılacak ve onları daima rahmetle anmalıyız" denilmiştir. Şahin, o kadar hayırlı dualara nâil olmuştur ki, o andan itibaren nüfus itibariyle hep büyümüş ve büyümektedir de. Bunun yanı sıra hiçbir fenalığa da maruz kalmamıştır. İnşaallah bundan sonra da felâket görmeyecektir. Onların yüzü suyu hürmetine Cenâb-ı Hak, bu memleketi muhafaza etmektedir.
Söylence farklı bir biçimde de anlatılmaktadır.
"Karaca Ahmet ve Karaca Ayşe'nin iki kardeş oldukları söylenir. Emirler köyüne vardıklarında misafir edilmek istemişler, onları kimse kabul etmemiş. Abdest alıp namaz kılmaları için su istediklerinde köyümüz susuz diyerek su da vermemişler. Köyün dışına çıkmadan önce sormuşlar; "Kaç hanesiniz?", "19 haneyiz" demeleri üzerine "20 hane olmayasınız" denmiştir. (Bir başka rivayete göre; "39 haneyiz" demeleri üzerine "40 hane olmayasınız" denmiştir). Köyün dışına çıkmışlar ve "bismillâh" diyerek ellerindeki değneği yere vurduklarında su fışkırmış, abdest almışlar ve namazlarını kıldıktan sonra yola koyulmuşlardır. Bunun üzerine köy halkı çok pişman olmuş, fakat köyde kalmaları için onları ikna edememişlerdir. Ertesi gün Şahin'e varmışlar. Şahinliler kendilerine büyük misafirperverlik göstererek birçok aile onları evlerine almak istemiş. En son Şahin'in merkezinde bir eve misafir olmuşlar. Akşamleyin etli pilâv ve ayran ikram etmişler, yemişler, sohbet etmişlerdir. Yatsı namazından sonra ev sahibi ayrılırken onlara tasın içinde kalan pilâvı, su ve ekmek bırakmış. Belki gece vakti biraz daha yerler diye. Şahin hakkında sohbet ederken "bu köyün bereketi hiç kalkmasın" diye dua etmişler. Sabah namazı sonrası ev sahibi onlara kahvaltı ikram etmek istemiş. Fakat onların orada olmadıklarını, ayrıldıklarını görmüş. İçinde pilâvın bulunduğu tasa baktığında (önceden yarısı yenildiği halde) sanki pilâv hiç dokunulmamış, akşamdan hiç yenilmemiş vaziyettedir. Ertesi gece birçok köylü onları rüyada görmüş ve iki yerde işaret olarak emanetler bıraktıklarını görmüşler. Rüya sonrası o yere gittiklerinde (Karaca Ahmet Camii'nde) bir küçük kılıç, Karaca Ayşe'nin yerinde terlik, çember ve ibrikle karşılaşmışlardır. Kılıç, Balkan savaşlarında Bulgarlardan saklanmış ve bilinmeyen bir ailede saklandığı söylenmektedir. Şahin halkı onların işaretlerini buldukları yerde türbeler yapmışlardır.” "Şahin"li bir yaşlıdan aktaran "Metin KARAHOCA"
Şahin yakınlarındaki Pomak Köyü Ketence’li olan İ.Kissa bu söylenceye hala inanıldığını doğrulamaktadır.
“Ben daha önceki mesajımda da belirttiğim gibi Şahin köyüne 4 km uzaklıkta Ketenlik köyünde yaşıyorum. Anlattığın efsane bizim köyde de anlatılıyor. Tabii annem bana o efsaneleri efsane olarak değil gerçekten eskiden olmuş olaylar olarak anlatmıştı. Anlattığın efsanedeki iki kişi aslında birer melek imiş. Ancak, insan kılığına girmişler ve söz konusu iki melaike bizim köy de dahil bir çok köye uğramışlar ve ekmek yardımı istemişlerdir. Köylerin çoğu bu melaikelere bencil davranmış. Bizim köy de ayni şekilde bu meleklere gerekli şekilde davranmamışlar ve bu yüzden bizim köy Şahin köyü kadar gelişme
gösteremiyor. Bir çok kez annemin ve bir çok başka yaşlı insanın: 'bu köy
lanetlenmiş bir köy sizler için en hayırlısı buradan başka yere taşınmanızdır'
sözleri aklıma geldi. Bu efsaneyi çok severim, çünkü insanları yardımsever olmaya
çağırmaktadır.
Şahindeki türbeleri, civardaki köylerden insanlar sık sık ziyaret etmeye devam
ediyorlar. Ben de çocuk iken bir kaç kere ziyarete gitmiş ve orada namaz kılmıştım.
Bu arada Pomakların hepsi sünni mezhebinden olmadıklarını belirtmek isterim. Siicek köyünde Alevi mezhebinden Pomaklar da var. Söz konusu Siicek köyü Yunanistan’ın Edirne sınırlarına yakın bir köydür.”
* Son olarak İ.Kissa’nın belirttiği Siicek köyünü de kapsayan Kırcaali – Dimetoka civarında; Kızıl Deli Sultan tekkesine bağlı ve Aren olarak adlandırılan bir Pomak Grubunun halen Alevi Bektaşi inancını koruduğunu hatırlatmak istiyorum.
* Sonuç
Aktardığım bu veriler bugün Sünni inanışına mensup olan “Pomakların” başlangıçta alevi inancı taşıdıklarını göstermeye yeterlidir kanısındayım. Bu durum Müslümanlığa geçişin; yukarıda çerçevesini çizdiğim Bogomil-Alevi heteredoks tarikatlarca yürütülen misyonerlik kampanyaları ekseninde gerçekleştiğine dair tezlerle uyum göstermektedir.
XIV. asırdaki toplum yapısı değerlendirildiğinde “Sünni” inancın Selçuklu yönetici sınıfları dışında Anadolu toprağında henüz kök salmadığı, Müslüman nüfusun ezici bir çoğunlukla alevi inancına mensup olduğu bilinmektedir. Böyle bir tablodan doğan Osmanlı beyliğinin göçebe karakteri de göz önüne alınırsa sünni inancın baskınlığından söz etmek mümkün değildir. Günümüzde; kaynağını Kayı boyuna dayandıran ve Osmanlı hanedanının amca soyundan gelindiği anlamında “Amucalılar” adıyla tanınan bir alevi ocağının bulunması da beylikteki heteredoks inanç yapısına işaret etmektedir. Burada bir paradoks oluşturan aşiret reisinin oğlu olarak doğan ilk Padişaha alevi anlayışında hoş karşılanmayan “Osman” adının verilmiş olması; Sünni Selçuklu Hanedanına yönelik bir öykünme olarak değerlendirilmelidir.
Neticede Osmanlı Türk toplumunda o dönemde baskın olan Alevi-Bektaşi karakter karşısında; Pomakların Müslüman olurken “sünni” inancı benimsemeleri beklenen bir durum değildir. Pomaklar İslamiyeti Osmanlı Türk toplumuyla temasları sonucu öğrendilerse –ki; öyle öğrendiler- İlk benimsedikleri inanç biçiminin Heteredoks karakterli Alevi Bektaşi inanç sistemi olması gerekir.