Pomak.eu

Türkçe => Tarih => Topic started by: bogutevolu on October 16, 2009, 12:04

Title: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: bogutevolu on October 16, 2009, 12:04
POMAKLAR ÜZERİNE FARKLI BİR TARİH OKUMASI


Recep MEMİŞ
 




İÇİNDEKİLER
 
 
I – GİRİŞ
 
II- OSMANLI YAYILIŞI ÖNCESİNDE  BÖLGEDEKİ   SOSYO EKONOMİK DURUM
 
 III- POMAK OLUŞUMU İÇİN OLASI KOPMA NOKTALARI
      
 IV- TARTIŞMA HATTI
  
V- POMAKLARIN MÜSLÜMAN OLUŞU ÜZERINE TARTISMALAR
      
VI- HETEREDOKS TARİKATLAR
 
V - MÜSLÜMANLIK ÖNCESİ POMAKLAR HANGİ DİNE MENSUPTU?
  
VI – POMAKLAR BOGOMİL MİYDİ?
        
VII - BULGARLAŞMA SÜRECİNDEN KOPUŞ
 
VIII – POMAKLARIN HETEREDOKS MÜSLÜMANLIK DONEMI
 
IX- SÜNNİLEŞME SÜRECİ
 

POMAKLAR ÜZERİNE FARKLI BİR TARİH OKUMASI
            
   I - GİRİŞ
 
               Günümüzde Pomakları en genel tanımıyla “Slavik” kültürden, “İslami” kültüre yönelmiş bir balkan topluluğu olarak ifade etmek sanırım yanlış olmayacaktır. Slav gramer ailesine ait dil ve İslam inancı; en ayırdedici özellikleridir. Bu nedenle “Pomak Kültürü”nün kökleri üzerine yürütülecek bir tartışma; dil yapısı ve inanç detaylarına dair oluşum süreçlerini araştırmayı zorunlu kılmaktadır.  
 
               Hem bu tanımlama hem de; “balkan yayılışında Osmanlıdan yana tutum aldıklarını ifade etmek üzere; Slavlar tarafından  (düşmana) yardım edenler anlamında, slavca ‘pomaga’,’pomaci’ sözcüğünden hareketle  “Pomak” olarak adlandırıldıklarını ileri süren ve genel olarak benimsenen  içerik” ; “Pomak” oluşumunun belirli bir dönemde Slavik Bulgar etnisitesinin oluşum-gelişim sürecleri içinde yer aldığına ve ondan kopuşla ayrı bir kimlik oluşturmaya yöneldiğine işaret etmektedir.
 
              Bu bakımdan “Pomaklara” dair tartışma; oluşumun kaynaklarını, Osmanlı öncesi dönemde arayarak; sonraki dönemlerde izlerini sürecek bir  hat izlemek zorundadır.. Böyle bir tartışma tartışma konusu yapılan dönemin genel karakteri hakkında bir fikir sahibi olmadan yürütülemeyeceği için öncelikle dönemin sosyo-ekonomik koşullarına göz atmalıyız.
 
 
            II- OSMANLI YAYILIŞI ÖNCESİNDE  BÖLGEDEKİ SOSYO EKONOMİK DURUM
            
             Osmanlının bölgeye gelişi XIV asrın ikinci yarısındadır(1350 sonrası,.). Bunun 5-6 asır öncesinden beri Pomakların yoğun olarak yaşadığı Trakya ve Makedonya civarında Bizans ve Bulgar   egemenliği  hüküm sürmüştür.  “Askeri Feodal Devlet” olarak tanımlanabilecek bir rejim yapısı bu iki devlet ve hatta sonrasında Osmanlı devletinin temel karakteristiği olmuştur.  
 
           1-)   Askeri Feodal Devlet Yapısı
 
            Askeri feodal devlet yapısının temel özelliği; toprak mülkiyetinin genel olarak hükümdar ya da devlet mülkiyetinde tutularak; görevde oldukları süreyle sınırlı olmak üzere; askeri-bürokrat devlet kadrolarının  tasarrufuna sunulmasıdır. Bu sistem orduya dayalı güçlü bir merkezi yapıyı gerektirir. Ruhban (Osmanlıda ulema) sınıfı da devlet aygıtının meşruiyet mekanizması olarak sistemin merkezinde yer almaktadır.
      
            Zaman zaman baskın mülkiyet ilişkisi görünümü alabilecek şekilde; belirli bir seçkinler (soylular) sınıfının büyük toprakların mülkiyetini ele geçirdiği dönemlerin de bulunduğu yadsınamaz. Soylular sınıfının özel mülkiyeti; genelde krizlerle  eşzamanlı olarak ve süreklilik arzetmeyecek şekilde ortaya çıkan bu dönemlerle birlikte (özellikle 1204 tarihli sefer sonrasında oluşan haçlı egemenliği etkisiyle); yükselen ve alçalan bir grafik içerisinde varlığını sürdürmüş; ancak uzun vadede  sosyo-ekonomik yapının baskın unsuru olabilme yeteneğine kavuşamamıştır.
 
          
   2-) Egemeniği Finans Modeli
 
            Bu yapı içerisinde devlet kendine ait toprakları Osmanlıdan tanıdığımız “tımar” sistemine benzeyen bir model (Pronoie) içerisinde asker ve bürokrat sınıfına; kazancından belirli bir payı  vergi olarak ödemek koşuluyla tahsis etmekte ve bu bunlar  da; bir çift öküzle (çiftlik)  işlenebilecek ölçekte küçük ünitelere ayrılmış olan araziyi köylüler aracılığıyla çalıştırmaktadır. Tımar sahiplerinin arazi gelirleri toprağı fiilen işleyen köylülerden belirli bir yüzdeyle aldıkları üründen oluşmaktadır.
 
           Aynı araziyi sürekli olarak ve çoğu kez babadan oğla devreden bir hukuk içerisinde işleyen köylülerin (çiftçi) toprakla ilişkisi  küçük ölçekli özel mülkiyeti andırmakla birlikte gerçekte; köylüler bir yana, tımar sahiplerinin bile toprakla bağı “kiracı sıfatıyla zilyetlik” olarak tarif edilebilecek bir düzeyi aşamamaktadır. Zira bürokratın görevi bir biçimde sona erdiğinde aynı arazi; benzer statüye sahip bir başka görevliye devredilmektedir.
 
           Ruhban sınıfı da kiliseye tahsis edilmiş ve çoğu kez vergiden muaf tutulan topraklara benzer biçimlerde tasarruf eder.
 
           Sonuç olarak sistemin finansmanı temelde topraktan elde edilecek gelirlerden alınan vergilerle sağlanmaktadır. Bu nedenle  (soylular+üst dereceli asker ve bürokratlar +ruhbanlardan) oluşan egemen sınıfların refahı kendilerine tahsis edilmiş toprakların en verimli şekilde işletilmesine bağlıdır. Bu da toprağı fiilen işleyen köylü-çiftçilerin ve özellikle soylular açısından toprak kölelerinin varlığını gerektirmektedir. Yani köylü nüfusun artması hakim kesimlerin refahını arttırırken; nüfustaki daralmalar ise azaltmaktadır.
 
           3-) “Fetih” Mekanizması
 
           Refahı(zenginliği) arttırmanın bir diğer yolu ise sahip olunan toprak miktarının arttırılmasıdır. Egemen ittifak bileşenlerinden herhangi birinin  iktidardaki ağırlığının; diğerleri aleyhine veya lehine  artması ya da azalması biçiminde de ifade edilebilecek iç paylaşıma yönelik değişiklikler dışında; toprak miktarını arttırmanın tek yolu savaş sonucunda yeni yerlerin işgal edilmesidir. Bu bakımdan askeri-feodal devlet yapılarının temel eğilimlerinden biri de “fetih”çi karakterleridir. Bu yapılar kriz dönemlerinde krizi aşmak ve refah dönemlerinde ise zenginliği arttırmak adına sürekli yeni yerler fethetme ihtiyacındadır.
 
         Batıda Roma ve ardçıllarının oluşturduğu Katolik sınıra dayanan Bizansın, doğusunda güçlü “askeri feodal devletler” olarak İslam ve Türk İmparatorluklarının ortaya çıkması; Karadeniz ve Akdeniz ötesi fetihlerin de zorlaşması sonucunu doğurmuş ve Fetih olanaklarının sınırlanması; düşüşünün başlangıcını oluşturmuştur. Bundan sonra giderek hızlanan bir ivme ile yerini alan Osmanlı İmparatorluğu da benzer şekilde “batıda bizansın en geniş sınırını oluşturan çizgiye” ulaştıktan sonra girdiği “fetih krizi” nedeniyle gerilemeye başlamıştır. Doğusunu tutan “Akkoyunlu” engelini aşamadığı için Arap çöllerine yönelmişse de çölden elde edilen toprak rantı yeterli olmadığı için gerileme, çöküşe kadar devam etmiştir.
 
        Ele geçirilen topraklarda sistemin oturmasını kolaylaştırıcı yanıyla  “egemen sınıf geçişkenliği” olarak tanımlanabilecek bir mekanizma daha dikkat çekmektedir.
 Fetih mekanizmasına bağlı bu tali mekanizma;  fethedilen yerlerin prens ya da beylerinin vergiye tabi olmak koşuluyla “pronoie-tımar” sahibi olarak kolayca sisteme dahil edilmesi biçiminde kendini gösterir.
 
  “Fetih” için yapılan savaş;  bir yandan yeni toprak edinmeyi sağlarken aynı zamanda toprağı işeyecek bağımlı köylülere (toprak köleleri); de  sahip olma sonucunu doğuran karakteristik bir iktidar mekanizmasıdır.
 
           4-) İç Savaş ve “İsyan” Eğilimi
 
          Öte yandan son 1000 yıllık dönemde kavimler göçünün hedeflerinden biri haline gelen bölge coğrafyasında, nüfusun önemli bir unsurunu daima; dalgalar halinde akın eden göçebeler oluşturmuştur.  Yerleşik iktidar aygıtları açısından bu göçebe kitleler; yukarıda toprak ve işleyenini temin aracı olarak tanımladığımız savaş (fetih) ve topraktan gelir elde etme aracı olarak tanımladığımız köylü biçimindeki iki temel ihtiyacı çözmeye yönelik önemli bir kaynak olarak görülmüştür. Fethedilen topraklarda yaşayanların  bir kısmı ordunun asker ihtiyacının karşılanmasında kullanılmış ama asıl olarak; zorla iskan ettirilmek suretiyle işledikleri topraktan rant elde etmek üzere,  zenginliğin doğrudan kaynağı olarak değerlendirilmişlerdir. Savaştan ayrı olarak “iskan”ı sağlama ve sürdürmede kullanılan şiddet düzeyi birçok kez savaşta kullanılanı aratmayacak boyutlardadır.  Bu nedenle  “iç savaş eğilimi”  olarak ta tanımlanabilmesi mümkün olan bu “içe yönelik savaş düzeyinde şiddet kullanma” alışkanlığı da askeri feodal yapıların karakteristik özelliklerindendir.
 
          Toplumun alt kesimleri açısından;  kölelikten “toprağa bağımlı köylü” statüsüne doğru nispi bir özgürleşme biçiminde gelişen klasik feodalizmden farklı olarak; özgür göçebelikten “toprağa bağımlı köylü”lüğe doğru gelişen bu sürecin göçebe kökenli kitleler açısından ortaya çıkardığı; “özgürlük yitimi” biçimindeki statü kaybı; “isyan” olgusunu süreklilik gösteren bir dinamik olarak, tartıştığımız iktidar modelinin bir başka  karakteristik özelliği haline getirmiştir.
 
            Ayrıca özellikle kriz dönemlerinde geliri azalan egemen kesimlerin, gelir açıklarını; toprağa yerleşik köylülerden daha yüksek oranda vergi alarak çözmeye yönelmeleri bir başka iç savaş ve isyan üretici mekanizma olarak gözlemlenmiştir.
 
          5-) Sonuç
 
          “Pomak” etnisitesinin  mayalandığını varsaydığımız dönemlerde; bölgede egemen olan Bizans-Bulgar toplumlarında sosyo ekonomik yapıyı;.   “Köylülüğün; kölelikten özgürleşmeye doğru işleyen süreç yerine; “özgür göçebelik”ten “toprağa bağımlı köleliğe” doğru işleyen süreçlerde; “savaş ve“iç savaş” mekanizmaları altında; “zorla iskan” uygulamaları marifetiyle yaratılmaya çalışıldığı” iktidar modeli olarak tarif etmeye çalıştık.
 
           İlk belirtileri Perslerde gözlenmeye başlayıp;Bizans-Bulgar yapılarını da kapsayacak şekilde; doğulu toplumların tamamına hakim olan bu yapı; tanımında yer alan savaş ve iç savaş eğilimleri nedeniyle askeri bir karakter taşımak ve merkezi olmak zorundadır. “Doğu merkeziyetçiliği” olarak ta adlandırılan bu eğilimin belirleyici olduğu iktidar modelini
“askeri feodal devlet” olarak adlandırdık.
 
          Ve yine “savaş” ve “iç savaş”   karakteristiklerinin bir türevi olarak; göçebe kitlelerde gelişen “isyan” eğiliminden söz ettik.
 
          Böyle bir perspektiften hareketle incelenecek Bizans-Bulgar tarihi (aynı zamanda Selçuklu-Osmanlı tarihi de); göçebe kabilelerinin silah zoruyla toprağa “iskan” ve buna karşı gelişen kabile “ isyan”larının  tarihi olacaktır. Ve öyle olduğunu; Avrupa yakasından Asya’ya ve Asya’dan Avrupa yakasına yönelik sayısız sürgünü anlatan birçok kaydın günümüze kadar taşınabilmiş olmasından anlıyoruz.
 
         Bu sürgünlere neden olan sayısız isyan içinde, etkileri günümüze kadar ulaşan; Selçuklu dönemindeki “Babai” isyanlarına benzer karakterdeki , “Paulikan” ve “Bogomil” isyanları da sürecin işleyişine dair veriler olarak ele alınmalıdır. Özellikle bölgede iktidarın el değiştirdiği döneme rastlayan ve Osmanlıya karşı gibi görünmekle beraber; Bizans tarafından da tehdit unsuru olarak değerlendirildiği anlaşılan“Şeyh Bedrettin” isyanlarının ;  iktidar sahiplerinin değişmesine rağmen, iktidar modelinin değişmediğini gösteren yanı da  dikkate alınmalıdır.

Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: bogutevolu on October 16, 2009, 12:05
            III- POMAK OLUŞUMU İÇİN OLASI KOPMA NOKTALARI
          
        Verili tarihsel dönemi belirleyen bu sosyo-ekonomik yapı içerisinde cereyan eden hiçbir sosyolojik hareket; tanımlamaya çalıştığımız bu “iskan”-“isyan” süreçlerinden bağımsız olarak değerlendirilmemelidir.
 
         İşte benzer karakterli Bizans-Bulgar-Osmanlı egemenliği altında; bir sosyolojik olgu olarak gelişen “Pomak Etnisitesi”nin kaynağı da aynı  “iskan”-“isyan” süreçlerinde aranmalıdır. Çünkü önceye dair hiçbir iz barındırmayan bu oluşumun; temel iki karakteristiğinden biri olan slavik dil; belirli bir dönemde Slavik Bulgar etnisitesinin oluşum sürecine dahil olunduğuna işaret eder ki; bu da oluşumun başlangıç noktasının tanımladığımız tarihsel süreçler içinde ve balkanlarda aranması gerekeceği anlamına gelir.
 
         Osmanlı yayılışından sonra, ikinci karakteristik olarak edinilen “islami inanç”  ise; slavik süreçten kesin bir kopuşu göstermektedir. Ayrı bir etnik kimliğe yönelişin kesin ifadesi olan böyle bir  kopuş; aynı zamanda yeni bir doğuştur. Her doğum gibi  bunun da gerçekleşmesi için şiddetli sancılara ihtiyaç olacaktır. Bu sancıları, büyük acıların yaşanmasına neden olan “toplumsal travma”larda aramak gerekir. Söz konusu tarihsel dönem içinde  böylesi travmalara neden olabilecek olgular ise “savaş”, “iç savaş” ve “isyan” mekanizmalarıdır.
 
         Bu nedenle Osmanlının gelişi sonrasındaki iskan ve isyan süreçlerinde yeni bir oluşuma yol açabilecek düzeyin mevcudiyeti  araştırılarak; Osmanlı etkisinin başlı başına yeni bir oluşuma yetip yetmeyeceği değerlendirilmeli ve buna göre başlangıç noktasının Osmanlı öncesinde mi? Yoksa  sonrasında mı? olması gerektiği tartışılmalıdır.
 
         Pomak oluşumunun başlangıç noktasına denk gelmesi olası  döneme ilişkin sosyo-ekonomik koşullar ve  hangilerinin  yeni bir oluşuma yol açabilecek kapasite taşıyabileceğine dair değerlendirmelerden sonra artık Pomak oluşumunun nasıl başlayıp gelişmiş olabileceğini tartışabiliriz.
 
              IV- TARTIŞMA HATTI
 
         Geçmişteki bilinmeyenleri hedefleyen bir tartışma bugünden başlamak zorundadır. Bu nedenle, öncelikle bugüne ve geçmişe dair bilinenler içinden; aralarında bağlantı olabileceğini  öngördüğüm olguları, başlıklar halinde ele alıp; mevcut yaklaşımları da içerecek bir değerlendirme ile  aralarında kurulabilecek mantıksal bağlardan, çıkarımlar elde etmeye çalışacağım.
 
    
              V- POMAKLARIN MÜSLÜMAN OLUŞU ÜZERİNE TARTIŞMALAR
 
 
            Tanım gereği Pomakların tamamı müslümandır. Yine bugün  tamamına yakını Sünni (Hanefi) dir.  Yalnızca Meriç nehrinin batısında kalan rodopların doğu eteklerinde yer alan bazı Pomak köylerinin heteredoks alevi-bektaşi inancına sahip olduğunu biliyoruz.
 
            Acaba Pomaklar nasıl ve ne zaman Müslüman oldu. Başlangıçtan beri Sünni miydiler?
 
             1-) Pomaklar Nasıl Müslüman Oldu?
 
           Pomakların Müslüman oluş biçimlerine ilişkin genel olarak iki yaklaşım söz konusudur.
 
           Bunlardan ilki daha çok Bulgar yazarların öne sürmeye çalıştığı “Osmanlının zora dayalı din değiştirme uygulamaları sonucunda Müslüman oldukları” yolundaki görüştür.
        
           Genel olarak; 16. yy da  II.Selim ve 17.yy da IV. Mehmet’in veziri Sokollu Mehmet tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülen uygulamalara dayandırılmaya çalışılan bu görüşün; Dragonov adlı bir papazın olaylardan söz etmeyen yorumlarını aktardığı ve orijinali bulunmayan eserinden başka; böylesi uygulamalardan söz eden tarihi kayıtlara rastlanmadığı için; daha çok subjektif bir kimlik yaratma gayreti taşıdığı tarafsız yazarlarca ortaya konulmuştur. (Ulf Brunnbauer) .
 
           Bu görüş; adlandırmaya ilişkin ve genel olarak kabul gören; Osmanlıya yardım edenler anlamındaki Pomaklık kavramı ve Osmanlının inançlar konusundaki bilinen genel politikalarıyla da bağdaşmamaktadır. Müslüman olmayanlardan ilave vergi aldığı için Hıristiyan kalmalarında sakınca görmemesi gereken Osmanlının; hüküm sürdüğü yerlerde başka hiçbir topluluğa  reva görmediği bu tür uygulamaları Fetih esnasında kendisine yardım ettiği için (aşağılanmak kastıyla) “Pomak”  adını alacak bir  topluluğa yöneltmiş olması olağan bir durum değildir. Somut kanıtlarla desteklenmediği sürece hayatın normal akışına aykırı düşünceleri dikkate almamak mantığa daha uygundur.
 
          Adlandırmanın içinde taşıdığı mantıksal veri; Osmanlı bölgeye geldiği anda sonradan Pomak olarak adlandırılacak topluluklar ile komşu Bulgar Slavları arasında belirli bir kopuşun varlığına işaret eder niteliktedir. Aksi halde ilk kez temas edildiği varsayılan yabancı bir topluluğun yanında tutum almak akla uygun düşmeyecektir. Böyle bir kopuşun üzerine oturan Osmanlı yanında tavır alış;  İslamlaşmanın en geç Osmanlı ile temas anında başlamış olması gerektiğini düşündürmektedir.
 
         Müslüman oluş biçimine dair ikinci görüş ise sürecin Osmanlının gelişi ile eşzamanlı olarak başladığı yolundadır. Bu görüşün iki versiyonu vardır.
 
         Birinci versiyon; Osmanlının gelişi sonrasında yavaş yürüyen bir süreç içinde İslamiyetin benimsendiğini ileri sürer.
 
         Bu görüşe uyumlu mantıksal ve somut bazı veriler mevcuttur.  Yabancılardan alınan “cizye” adlı vergiden muaf tutulma adına  gayrı Müslim tebaa’da “ihtida” (İslam dinine geçme) eğilimi gözlendiğine sıkça değinilmektedir. Vergi muafiyeti ile bağlantısı nedeniyle göçebe topluluklardan ziyade yerleşik kesimler üzerinde etkili olduğu düşünülebilir.
 
         Ancak bu eğilim cümlesinden Müslüman oluş, daha çok bireysel tercihlerle alakalandırılabilir. Az çok toprak ve mevki sahibi Bulgar-Bizans soyluları dahil birçok gayrı müslim; benzeri kaygılarla Müslüman olduktan sonra; ayrı bir kimlik iddiasında bulunmaksızın, Osmanlı-Türk kimliği içinde yer almışken; Pomakların ayrı bir kimlik iddiasını sürdürebilecek biçimde Müslüman oluşunu izah etmekten uzaktır bu görüş...
 
       Yrd. Doç. Kemal Gözler “Lofça Pomak Köylerinin İlk Müslüman Sakinleri” adlı çalışmasında; Lofça Pomakları açısından  bu görüşe uygun veriler ortaya çıkarmıştır. 1479 (20 kişi), 1516 (81 kişi), 1545 (134 kişi) ve 1579 (701 kişi) tarihli tahrir defterleri ve  1873 (37.480 kişi) tarihli salnameler üzerinden müslüman nüfusun 500 yıllık dönem içinde yavaş yürüyen bir süreç içinde arttığını göstermiştir.
 
         Burada Pomak nüfusun tamamına yakın bölümünün bulunduğu Rodop-Pirin bölgesinden tamamen ayrı bir konumda bulunan Lofça Pomaklarının durumu; ayrı bir değerlendirmeye tabi tutulmalarını gerektirecek başka özellikler de göstermektedir. Aynı çalışmada; onların göçebe karakterli diğer Pomak kitlelerden farklı olarak; 500 yıl öncesinde Lofça dere boylarının verimli arazilerinde tarımla iştigal eden yerleşik köylüler oldukları da ortaya konmuştur. Lofça Pomaklarının bu ayrık durumu üzerine değerlendirmeleri sonraya bırakarak şimdilik; ana kütleden uzak ve verimli küçük ovalarda tarımla uğraşan sınırlı bir topluluğa ait olan bu verilerin dağlık yörelerde göçebe hayvancılık yapan çoğunluğun  müslüman oluş sürecini izaha yeter nitelikte olmadığını belirtmekle yetinelim.
 
         Müslüman oluş sürecinin Osmanlının gelişiyle eşzamanlı olarak başladığına dair görüşün ikinci versiyonu ise “12 yüzyılda bölgede geniş kapsamlı isyanlar çıkaran bogomillerin Osmanlının gelişiyle kütleler halinde Müslüman olmaya yöneldiklerini ve bunların sonradan “Pomak” olarak adlandırıldıkları yönündedir.
 
          Bu görüş, fethettiği ülkeleri İslamlaştırma siyaseti gütmeyen  Osmanlı yönetimi altında; kitleler halinde islama yönelişi, paulikan-bektaşi-bogomil etkileşimleri üzerinden izaha yarayacak;  “inanç akrabalığı”nı çağrıştıran unsurlar içermektedir.  En dikkat çekici yanı diğer görüşlerin inandırıcı bir biçimde içermediği “toplumsal travma” unsurunu içinde barındırmasıdır. Niyetlerden bağımsız bir değerlendirme için başlangıçta tanımlamaya çalıştığımız; sosyo-ekonomik ortamda yer alan dinamiklerle uyumlu bir süreç önermektedir.
Adlandırma olgusunun içermiş olduğu; yabancıdan yana tutum almayı anlamlı kılacak, “önceye dayalı farklılaşma” gereğini karşılamaktadır. Makedonya  Pomaklarına “torbeşi” ve bazı Slavlarca; Bulgaristan Pomaklarına  “bogomil” denmesini de anlamlı kılmaktadır.
 
Bu nedenle  Pomakların durumu bu görüşü ekseninde tartışmaya çalışacağım.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: bogutevolu on October 16, 2009, 12:06
I- HETEREDOKS TARİKATLAR
 
             1-) Paulikanizm
 
       “ Maddi dünyayı yaratan ve yöneten Tanrı ile tapılması gereken, ruhları yaratan göklerin Tanrısı arasında ayrıma dayalı ikicil görüşleri ile “Manicilik”ten etkilenmiş bir ermeni tarikatıdır. Göklerin tanrısı iyiliği; Maddi dünya ise kötülüğü temsil eder. Bu nedenle haçı sevmez, kiliseyi ve ruhban sınıfını; maddi dünyaya ait kötülüklerin temsilcisi olarak görür ve reddederler. Aynı şekilde dünyevi iktidarı da,.. Toplantılarını cemevi’ni çağrıştıran “dua evlerinde” yaparlar. Bu nedenle bize yabancı gelmeyen “mum söndü” suçlamalarıyla karşılaştıkları kayıtlıdır. Pir ve Derviş kavramlarını  andıran “aziz” ve “yoldaş”ları vardır. Bütün insanların birliğini savunurlar.
          IV. Constantine ve II. Justinian, Paflikyanlara şiddetli bir baskı uygulamış; özellikle   V. Leo,  müthiş bir Paflikyan avına çıkmıştır. Bu dönemde bir çok Paflikyan, Bizans'tan kaçarak Müslümanlara sığınmıştır. Liderlerinden Sergius 835 yılında öldürülmüştür. İmparatoriçe Theodora zamanında da baskı sürmüş, Karbeas yönetiminde isyan eden Paflikyanlar kitle halinde Müslüman topraklarına göçetmiştir.
         Daha sonra Tephrike'de (Divriği) bir kale kuran Paflikyanlar, sürekli olarak Bizans topraklarını yağmalamışlar, giderek etkilerini arttırarak politik bir güç durumuna yükselmişlerdir. İmparator I. Basil zamanında, Paflikyan ordusu Anadolu'yu boydan boya geçerek Efes'e kadar gelmiş, İzmit'i işgal ederek neredeyse Istanbul'un karşı kıyılarına kadar ulaşmıştır. Ancak sonunda yenilgiden kurtulamamışlar ve 871 yılında Tephrike kalesi yerle bir edilmiştir. Yakalananlar kılıçtan geçirilmiştir. Bu durum tarikatın askeri gücünü yok etmiş ve geride kalan  Paflikyanlar Anadolu'nun çeşitli yörelerine dağılmışlardır.                  V. Constantine ve I. Johannes, Paflikyanları kitleler halinde Trakya'ya, özellikle Filibe kenti ve çevresine sürgün etmişlerdir.
         Bulgaristan'daki Bogomil tarikatı Paflikyanların devamıdır. Bogomiller, Ortaçağ boyunca Batı'ya doğru öğretilerini yaymışlar, Katharlar (Albililer) ve diğer Manici akımları etkilemişlerdir.” Thamos (Geometri)
 
              2-) Bogomiller
 
           10. yüzyılda Bogomil (Tanrının Sevdiği) adlı bir papaz tarafından kurulan ve Trakya’ya sürülen manici Paulikenler arasında gelişmiş bir tarikattır.
 
          “Bulgaristan'da Çar Peter (927-969) zamanında Bogomil mezhebi, Roma Kilisesi'nin radikal düşmanı olarak ortaya çıktı. Bogomil'in kendisi, Bulgar ortodoks papazdı ve mezhebinin temel düşünceleri arasında Messalian, Paulikian ve daha önceki Manikeizm fikirleri vardı. Bogomil’e göre dünya iki idare altındadır: “İyi” (Tanrı) ve “Kötü” (Satanael). Bütün görülebilen dünya, Kötü'nün yapısıdır ve Kötü'nün hedefi oldu. Temiz canlı din ve afif asketik hayat için çabaladılar. Her nevi dış kült, kilise merasimleri de hemen hemen Roma Kilisesi'nin tüm teşkilâtını bıraktı. Bu, aynı zamanda dünyanın var olan teşkilâtının bırakılması da demekti, çünkü buna en kuvvetli dayanak veren teşkilat, Hıristiyan Kilise idi. Bogomil hareketi halkın hükümdarlara, büyüklere ve zenginlere karşı itiraz etmesinin bir ifadesiydi. 11. yüzyılda Bogomil mezhebi tarafından, o zamanda Bizans’ın en tehlikeli düşmanı olan Peçenekler desteklendi. İmparator I. Alexios Komnenos (1081-1118), Bogomil mezhebine karşı, bunun hem devlet için, hem de kilisenin teşkilâtı için tehlikeli olduğundan dolayı, Ortodoks Kilise ile elele savaş ilan etti. Balkan Yarımadası'nda oluşmuş Bogomil dalaleti (heresis-sapkınlık-), geniş alanda yaygınlaşmıştı ve devletin başkentinde de sayısız üyesi vardı. İmparator tarafından dalalet hareketinin yok edilmesi, devletin önemli bir vazifesi sayıldı.; Basileos; Bogomil lideri ve fikirlerini kabul eden öğrencileri, ateşe verdi.” (İmre Adorjan)
 
       “Bogomillere verilen diğer bir ad olan ve Türkçe “torba” sözcüğünden türemiş olan “Torbeshi”, gezgin Bogomil keşişlerinin omuzlarına astıkları ve içine aldıkları sadakaları koydukları torbadan kaynaklanmaktadır. Günümüzde Torbeshi adı, Makedonya’nın Müslümanları olan Pomak’lara verilen bir addır.
 
        Bogomiller, diğer dinlerle ya da din dışı akımlarla bağdaşmaktan çekinmezlerdi. Bu eğilim zamanla daha belirgin biçime dönüştü ve XIII. Yüz yıldan başlayarak Bogomilizm daha sık olarak Paganizm, büyü ve batıl inançlar ile iç içe geçti.  XIV. Yüz yılda Bogomilizm giderek etkisini yitirdi ve Osmanlıların Bulgaristanı (1393) ve Bosna’yı fethetmelerinden sonra (1463) Bogomillerin büyük çoğunluğu İslam dinine geçti.” Thamos (Geometri)-Bogomiller
 
            3-) Alevi Bektaşiler
 
         Alevi inancının temeli Hak-Muhammed-Ali sevgisine dayanır. Hak gerçekliği idealize eder.  Muhammet - Ali (Ehl-i beyt: Peygamber ailesi ve soyundan gelenler) ise  gerçekliğin yeryüzündeki biçimsel yansıması olarak bütün insanları sevmeye kadar varmaktadır. Dört Kapı, Kırk Makam şeklindeki Kâmil (olgun) insan olma ilkelerini Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin tespit ettiğine inanılır.Hacı Bektaş “Kul Tanrı’ya dört kapı, kırk makamda erer, ulaşır, dost olur.”. Bu  dört kapı şeriat, tarikat, marifet ve hakikat kapılarıdır. Her kapıda 10’ar tane olmak üzere 40 makam vardır. İnananlar bunları aşama aşama katederek kemale erer.
 
         Kötülük yapanlara açıkça tavır  alınır ve toplumdan dışlanırlar.
 
          Babai isyanlarından sonra dağılan yapının tekrar toparlanmasını sağlayan Hacı Bektaş Veli nedeniyle Alevilik bazen Bektaşilik olarak ta adlandırılmıştır.
 
      Hak-Muhamemet -Ali üçlemesi Hıristiyan teslis (üçleme) inancıyla benzeşir. Ancak asıl vurgu iyilik ve kötülük üzerinedir ki; bu ikicil (düalist) temeli mazdek - Manicilikte aramak gerekir. İnsan içindeki kötülükten arınıp (“eline,diline beline,hakim ol”)   gerçeğe-tanrıya (kamil-olgun insana) ermeye çalışmalıdır. Tanrıyı doğada arama ve ona ulaşma düşüncesi ise panteizm (doğa varlıklarına tapınma)den gelen değerdir. Maddi doğaya tapınmaya yönelen antik panteizmden farklı olarak, alevi panteizmi; “vahdet-i vücut” anlayışında manevi niteliği öne çıkan bir  tanrı doğa özdeşleşmesi önermektedir ki; bu daha çok  şamanist değerlerin içselleşmesine işaret eder. Bu haliyle Alevilik Ön Asya’da tarih boyunca egemen olmuş inançların sentezi gibidir.
 
     
 
              4-) Tarikatlar Arasında Benzer Özellikler
 
             a -  Heterodoksi
 
         Her şeyden önce bu üç tarikat da “heteredoks” karakterlidir. Heterodoksi, türdeş olmayan yorum, ana yorumun dışına çıkarak yapılan yorum demektir. Burada Ortodoks ve Sünniliğin, egemenler tarafından; mutlak ve şekli kalıplar halinde iktidarı kutsayan bir ideoloji formatında sabitlenmesine karşı çıkarak; içsel (Batıni) bir yorumla ele aldıkları dinin asıl içeriğinin  yani özünün savunulması söz konusudur. Bu onları eşitlikçi bir din anlayışına
götürmektedir ki; ezilen kesimlerin ideolojisi karakterine bürünmelerinin temeli burada aranmalıdır.
 
             b - Düalizm
         
         Düalist (ikicil) inanış: asıl olarak tek tanrılı dine geçiş öncesinde egemen olan çok tanrılı anlayışın; iyi ve kötüyü temsil eden iki tanrıya indirgenmesini öneren iran kökenli “Mazdek” dinine özgüdür.; Ahura-Mazda iyi tanrı ve Agrimen kötü tanrıdır. Daha sonra bu dini Hıristiyanlıkla bağdaştıracak Urfa kökenli “Mani” dini özellikle Hıristiyan heteredoks inançlara kaynaklık etmiştir.
 
           Tarikatlar bu ikicil yorumlarıyla;  iktidar sahiplerini ve  iktidara eklemlenen Ortodoks Ruhbanı ile İslam Ulemasını reddederler. Onların din kisvesi altında menfaat peşinde koşan “kötülüğün yeryüzündeki temsilcileri” olduklarını savunurlar..  İyiliğin ancak dinlerin özünde yer alan “eşitlikçi bir toplum yapısında”  bulunduğundan hareketle göçebelik ve yoksul köylülüğün ideolojisini üretme misyonu yüklenirler.
 
         


       c -  Muhalif  Karakter
           
           Öğretilerinde “aktif bir karşı tavır önermesi” belirgin bir vurgu noktası olarak ortaya çıkar. Egemen yapıya doğrudan yönelme anlamına gelen bu içerik yüzünden her üçü de sapkın tarikatlar olarak nitelenip ahlaksızlıkla suçlanarak dışlanmaya çalışılmışlar ve kitleselleştikleri durumlarda kanlı bir şekilde  ezilmek istenmişlerdir.
 
       “11. yüzyılda Bizanslı felsefeci Psellos tarafından Bogomillere karşı yazılan “eleştiride” artık Eskiçağ'da da mevcut olan orgia (mum söndü) suçlaması kullandı. Bu tarihten sonra, bu tip suçlamalar, Ortaçağ’ın sonuna kadar, hem Doğu Ortodoks (Bizans), hem Batı Roma Katolik Kilisesi'nden dalalet dinlerine karşı sürdüren mücadelenin en uygun aracıydı”-İmre Adorjan
 
         Din adına girişilen bu uygulamalar; gerçekte tarikat inançlarında sembolize edilen eşitlik talepleri ile isyana yönelen yoksulların kıyımıdır. Yani  gerçekte  “iç savaş-iskan ve isyan” mekanizmalarının faaliyetidir söz konusu olan... Bu cümleden olmak üzere söz konusu tarikatlar ekseninde gelişen ancak doğrudan iktidarı hedefleyen yapılarıyla siyasal nitelik taşıyan sayısız isyan içinde en önemlileri...
 
             
d - Başlıca İsyanlar
 
           Tephrike (Divriği) merkezli örgütlenmeyle; Marmara ve Egeyi ele geçirecek boyutlara ulaştıktan sonra kan gölünde boğulan 871 tarihli Paulikan ayaklanması (ki kıyımdan kurtulanlar Trakya’ya sürülerek yüz yıl kadar sonrasında Bogomil hareketine kaynaklık etmiştir)...
 
            Alevi isyanları arasında; ilki ve en kapsamlısı 1240 ta patlak veren  Babai isyanları; 1413 fetret devri sıralarında ortaya çıkan Şeyh Bedrettin, Börklüce Mustafa,Torlak Kemal ayaklanmaları, 1502-1511’de Doğu Anadolu’da patlak veren aşiret ayaklanmaları, 1590’lardan 1640’lara uzanan Celali isyanları,
 
             Bogomillerin çıkardığı ya da karıştığı;    927 yıllarında başlayıp 972 kadar süren ve 1018 de   1. Bulgar Krallığının yıkılmasına varan ayaklanmalar,. Bizansa karşı Samuil öncülüğünde girişilen Sperkheos (996) ve Strumica (1014) isyanları,. I. Alexios Komnenos’un büyük kıyımına yol açan 1115 civarındaki isyan,. 1218 de gasıp Borile karşı; İvan III Asen II’yi iktidara getiren ayaklanmalar,. 1277 de Çoban İvaylo’nun iktidarı almasına yol açan ayaklanmalar...
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: bogutevolu on October 16, 2009, 12:06

 
             e - Ortak Coğrafya ve İnanç Temelleri
 
         Her şeyden önce bu tarikatların coğrafi temelleri aynıdır. Üçü de Anadolu kaynaklıdır. Bu nedenle eski Anadolu inançlarından etkilenmemeleri mümkün değildir. Hıristiyan Ermeni tarikatı olarak Paulikanizm ve Müslüman Türk Tarikatı olarak Alevi-Bektaşilik ... İran kültürü ile de yoğun bir etkileşime sahiptir. Dahası Müslüman olmadan önce yerleşmeye başlayan Türkler; Mazdekçilik, Manicilik ve Ortodoks Kilisesince aforoz edilen Hıristiyan Nesturi Mezhebine giriyordu. Ayrıca göçebe kitlelerde halen etkin olan Şamanizm de Mazdekçilikten etkilenerek ikicil bir nitelik kazanmaya başlamıştı. Gök Tanrı aydınlığı (iyiliği) ve Yer Tanrı ise karanlığı (kötülüğü) temsil ediyordu,..
 
          “Anadolu’da yaşayan değişik etnik gruplara mensup insanların nüfusu ne idi?
Batılılar, bu soruya abartmalı ve yandaş bir yanıt vermektedirler. Batı kaynaklarına göre, gelen Türkler 500.000’i geçmemekteydi. Anadolu’da yaşayanlar ise, 15-20 milyondu ve bunların büyük çoğunluğu hıristiyandı.  Doğu kaynaklarına göre, Anadolu’ya gelen Türkler 1.000.000’un üstündeydi ve Anadolu’da 3-4 milyon insan yaşıyordu.
 
          Doğu Türk kaynaklarına yakın bir yorum içerisine girdiğimizde dahi görürüz ki Anadolu’ya gelen Türkler, yerli halkın %25’i kadarını oluşturmaktaydılar. Bu konuda, kuşkusuz kesin bilimsel açıklamalar yapmak olanaksızdır. Ancak gelenlerin çok daha az olduğu kesindir. Anadolu, bu dönemlerde bir soykırım yaşamamıştır. Büyük göçler de yoktur. Anadolu ahalisine ne oldu?  Yeni Müslüman, Hıristiyan kökenliydi; Pagandı; Nesturiydi; Manikheendi; Mazdeistti. Gelenlerin tarihinde, aynı veya benzer inanç biçimleri yaşanmıştı. Ama artık hepsi Müslümandı ve Müslümanlığın sevgiden, yürek haccından, insana ağırlık veren hümanist yorumundan yanaydılar. Aksi halde, birbirleriyle kucaklaşamaz, bir harman, alaşım oluşturamazlardı.
 
         Kohen, Kahin, Şaman hep benzer sözcüklerdi ve büyücü-din adamını deyimlemekteydi. Türkler Müslüman olmadan önce, sadece Hint dinlerinin, Brahmanizm, Budizmin değişik yorumları içerisinde değil, aynı zamanda Mazdeist, Manikheen ve Nesturiydiler. Özellikle yerleşik toplum aşamasına geçenler, bu üç dinin mensubu olmuşlardı.” (Prof.Niyazi Öktem – Anadolu’da Alevi Düşüncesinin Oluşumu ve Gelişimi)
          “Bektaşilik, Hıristiyanlığın kutsal saydığı yerleri yadırgamamış, hoşgörü çerçevesinde benimsemiş ve sahiplenmiştir. Kendi ibadet yerlerinin, tekkelerinin ve kutsal yerlerinin kapılarını da Hıristiyanlara açmıştır. Her iki inancın kültleri özdeşleştirilmiş, ortak inanç konusu edilmiş, bu durum kaynaşmanın çimentosu yapılmıştır. “Hızır”, çoğu kez “Aziz Yorgi” ile özdeşleştirilmiş, Dersim Alevileri Ermeni ermişi “Serciyus”u “Hızır”la aynı görmüşlerdir. Aziz Serciyus’a ait Ermeni kiliselerini Hızır ziyaretgahları sayarak, ziyaret etmişlerdir. “Hızır” ile “Aya Yorgi” ve “Aya Elyas” arasında da bağlantı kurulmuştur. Karadeniz Bölgesi’nde Şeyh Elvan Tekkesi’nde “Hızır”, “Aya Teodoros”un yerini almıştır. Doğu Anadolu Alevileri ile Hıristiyan Ermeniler Hz. Ali’yi Hz. İsa ile, Oniki İmam’ı Oniki Havari ile, Hasan’la Hüseyin’i Petros ile Pavlus’la özdeştirmişlerdir. Hacıbektaş Tekkesi Hıristiyanlar’ca da ziyaret edilmektedir. Burada önceleri “Ayos Harambolos” adlı bir manastırın bulunduğu inancındadırlar. Teselya’da Ayvalı Tekkesi Aya Yorgi manastırı ile, Kalkandelen’de Sersem Ali Tekkesi Aya Elias manastırıyla, ayrıca Korfu’daki Aziz Spyridon Bektaşi ünlüsü Sarı Saltuk’la özdeştirilir. Bu anlayışın sonucu olarak, Batı’nın Akyazılı, Sarı Saltuk gibi önemli tekkelerinde Türk kökenli dervişlerle birlikte Hıristiyan kökenli dervişlerin de olduğuna belgelerde rastlanılmaktadır. Varna yakınlarındaki Sarı Saltuk Tekkesi’nde Dimitro oğlu Gyorgi, Kalfal ve Boğur gibi Hıristiyan kökenli Bektaşi dervişleri olduğu kaynaklarda görülür.” (Baki Öz-Hacı Bektaş Velinin Yaşadığı Tarihsel Ortam)
        Alevi inanışının içerdiği Hıristiyan etkisi en belirgin olarak “Hak-Muhammet-Ali inancının” “Baba-Oğul-Kutsal Ruh” olarak ifade edilen “teslis” anlayışı ile kıyametten önce ortaya çıkıp düzeni sağlayacağına inanılan “Gaip İmam” (12.İmam) inanışının, İsa’nın yeniden dirileceği inancına paralellik oluşturmasında gözlenmektedir..
 
       Paulikan’ların bir devamı niteliğindeki Bogomillerin de bu değerlendirmelerin dışında kalması düşünülemez.   Yani her üç tarikat ta aynı sosyal ve inançsal temeller üzerinde gelişmiştir.
 
         
 
         f - Fiili Bağlantılar
 
        Bundan başka bu üç tarikat arasında fiili temaslar da söz konusu olmuştur.
İç Anadolu’da özellikle de Sivas ve Malatya yöresinde yaşayan Paulikan inanca sahip yoksul Hıristiyanların Babai ayaklanmalarına kitleler halinde katıldığı bilinmektedir.
 
        Baba ilyas, o dönemden kalan kaynakların (Dominiken misyoneri Saint-Quentin’li Simon, Suriyeli Arap yazar Sibt al-Cezvi, Süryani yazar Bar Harbeus Gregory Abu’l-Farac’in yazıları) belirttiği gibi, “Baba Resulullah’’ olarak ün yapmış; sadece Alevi Türkmen halkın değil, tüm ezilen Sünni ve gayri-Müslim yerlesik ve göçer kırsal topluluklar arasında, ‘Tanrının Baba’ya göründüğü; ona Sultanlık bağışladığı ve kendilerini kurtaracağı’ yayılmıştı. Dönemin merkezi feodal yönetimi ve beylerinin baskısı altındaki toplum, onu ‘‘Peygamber’’ kişiliğine büründürerek bir kurtarıcı kabul etmişti.
 
        Bu katılım Babai dervişleri ile Paulikan dervişler (yoldaşlar) arasında kurulan doğrudan ilişkilerin de sonucudur. Günümüzde artık Aleviliğin Anadolu’da Paulikanlar ile kurulan temaslar sonucunda şekillendiği ve Paulikan Bogomil bağlarının alevi Bektaşilerin organik tekke ilişkileri aracılığıyla sürdürüldüğü tartışma konusu yapılmaktadır.
 
     


       g -  İç içe geçen Söylenceler
   
        * Battal Gazi
 
          Müslümanlığı yayan bir Arap Gazisi iken sonradan Türk kültürünce içselleştirildiği öne sürülen Battal Gazi’nin Paulikan olabileceği de; söylencelerin niteliği ve yaslandığı tarihsel yapı  nedeniyle artık tartışma konusu yapılabilmektedir.
         
          “özellikle Malatya ve Sivas arasındaki dağlarda göçebe olarak yaşayan ve hayvanlarının ürünü ile geçimlerini sağlayan, çoğu zaman müslümanların yanında, hıristiyanlara karşı savaşan Pavlikienler yaşamaktaydılar” (Mevlut Oğuz’dan aktaran; İsmail Onarlı- Seyit Battal Gazi Ocağı)
 
          Gerçekte de Battalnâmelerde; “Rumca bilmesi, İncil’i ezbere okuması, yüksek dini bilgiye sahip olması, yerel halkların törelerini bilmesi onun kılıktan kılığa girmesi Malatya civarında Bizans kalelerine karşı serüvenleri”nden (agy) söz edilmesi, dönemin Paulikan verileri ile  uyumludur.
   
          * Sarı Saltuk
   
      “Balkanlarda ortak bir “Sarı Saltık kültü” vardır. Bu inanışın izlerine, etkinliğine Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Kırım ve Azerbaycan’ın tümünde rastlanır. Tarihlerin anlatımına göre Sarı Saltık 1263’lerde 12 bin Türkmen ailesiyle Kırım ve Dobruca yörelerine gidip yerleşmiş ve İslamlığı yaymaya çalışmıştır. 14. yüzyılda yöreyi dolaşan ünlü Arap gezgini İbni Batuta bu yıllarda yörede “Ahilik”le birlikte “Sarı Saltık kültü”nün de yaygın olduğunu, en çok Edirne ve İsakça’da yaşadığını yazar . Doğu Avrupa Bektaşiliğinin “sarışın dedesi” Sarı Saltık Dede’nin yaşamı, misyonerlik çalışmaları tüm Doğu Yunanistan’da, Doğu Bulgaristan’da, Güney Romanya’da Arnavutluk’ta, Altınordu ükesinde ve Rumeli’de söylenceleşmiştir… Balkanlarda Hıristiyan kesimler dahi Sarı Saltık’ın kendi dinlerinin yayıcısı olarak görürler. Balkanların çok yerinde ve Yugoslavya’da; İpek, Kruya, Prielp ve Paştrik Dağı’nda Sarı Saltık’ın mezarı olduğu söylenir.”(Baki Öz- Balkanlarda Alevilik Bektaşilik)
 
       “Kanuni Sultan Süleyman, Şeyhülislam Ebussuud efendiden Sarı Saltuk hakkında bir fetva vermesini şu suretle istemiştir: ‘Sinde sindeşim, halde haldaşım, ahiret karındaşım eimme-i selef bu meselede ne buyururlar ki; Saru Saltuk dedikleri şahıs evliyaullah mıdır, beyan buyurulup musap oluna’ Şeyhülislam bu soruya ‘Riyazet (perhiz) ile kadid olmuş (zayıf düşmüş)  bir keşiştir.’ Cevabını vermiştir. Okiç (mevcudiyetine dair tartışmada) bu fetvanın veriliş sebebini aydınlatmaya çalışmıştır. Ölümü üzerinden uzun zaman geçmeden Sarı Saltuk’a ait menkıbelerle Hıristiyan azizlerinin menkıbeleri arasında irtibat kurulmağa başlandığı anlaşılıyor. Sarı Saltuk menkı¬be¬le¬ri¬nin Hıristiyan azizlerinden en çok Nikola, sonra Cörc  Simeon, Eli, Spiridon ve Naum’un men¬kı¬beleriyle karışık olduğu görülmektedir.” (Prof.Dr Şükrü Akalın – Anadolu ve Balkanlarda Sarı Saltık)
 
 
        * Şeyh Bedrettin ve Börklüce Mustafa
 
       Örnekleri çoğaltılabilir. Biz son olarak   Serez’de asılarak idam edilen Bektaşi kökenli “Şeyh Bedrettin”in müritlerinden Manisa civarındaki isyanın Lideri “Torlak Kemal” de şeyhi gibi Müslüman inanışına uygun şekilde asılarak idam edilirken; Karaburun’daki Lider Börklüce Mustafa’nın Hıristiyan sapkınlarına reva görülen çarmıha germe yöntemiyle öldürülmesini Fransız Prof. İren Melikof’tan aktarmakla yetinelim.  Bu isyanlara da yöredeki Hırıstiyan köylülerden yoğun katılım olduğunu ayrıca vurgulamak gerekir.
 
          Şeyh Bedrettin isyanını sünnileşme sürecindeki fonksiyonu açısından daha sonra tartışacağım. 
 
          5-) Sonuç
 
         En başta çerçevesini çizdiğimiz sosyo-ekonomik yapıda işleyen “fetih”,”iskan”,”isyan” ve “kıyım” süreçleri içerisinde  fetih olgusuna bağlı “egemen sınıf geçişkenliği” kavramının  bir türevi olarak aşağı kesimlerde de bir geçişkenlik eğilimi geliştiği anlaşılmaktadır. Aynı maddi koşulları paylaşan faklı etnik yapıdaki kitlelerin kaynaşmasını kolaylaştıran bu eğilim kendisini daha çok; giderek alt sınıfların partisi olarak nitelendirilecek şekillere bürünen “tarikat” ilişkileri içinde ifade etmiştir.
 
        Böylesi mekanizmaları da barındıran heteredoks tarikat süreçleri; yerlilere oranla çok az sayıda “Müslüman Türk”ün yerleştiği Hıristiyan Anadolu’nun; zamanla İslamlaşmasını sağlayabilmiştir. Unutmamak gerekir ki bu yapı ekseninde oluşan dönüşüm; başlangıçta Sünni değil bütünüyle “Heteredoks İslam” karakteri taşımıştır.  Sünnilik tıpkı Bizans’taki “Ortodoksluk” gibi Selçuklu ve belirli bir dönemden sonra “Osmanlı” egemenlerinin ideolojik tercihi olmuş ve yine benzer iskan-isyan-kıyım mekanizmaları içinde alt sınıflara dayatılmaya çalışılmıştır.
 
         Osmanlının ilk dönem Padişahlarının Ahi-Bektaşi tarikatlara mensubiyeti ve yine bu dönemde oluşturulan “yeniçeri ocağı”nda sonuna kadar hakim olan Bektaşi kültürünün mevcudiyeti bugün artık tartışılmamaktadır. Aşiret federasyonu biçiminde ortaya çıkan Osmanlı Devleti; oluşuma katılan ikinci büyük aşiret olan Çandarlı ailesinin tasfiyesiyle kendini gösteren “askeri feodal” niteliğin belirginleşmesine paralel olarak sünnileşmeye başlamıştır. Bu döneme kadar Çandarlı ailesine ait olan sadrazamlık makamı; gücün merkezileşmesini gösterecek şekilde toplumsal tabanı bulunmayan devşirme kökenlilerle doldurulmaya başlanmıştır.
 
        Gerek Bizans-Bulgar ve gerekse Osmanlı Balkanlarında da durumun Anadolu’dan farklı olmadığı anlaşılmaktadır. Anadolu’da ortaya çıkan Alevi-Paulikan etkileşimi; Balkan Müslümanlaşmasında  Alevi Bektaşi – Bogomil etkileşimi olarak kendini göstermiştir. Bu dönüşümün tam ortasında bulunduğunu gösterecek şekilde bir kült halinde kutsandığı anlaşılan “Sarı Saltık”ın Müslüman Dervişi mi yoksa Hıristiyan keşişi mi olduğu Padişahın bile karar veremeyeceği kadar belirsizleşmiştir. Bu durumun aynı şekilde, kültü üreten ve sahiplenen  toplulukların da; ne kadar Hıristiyan ve ne kadar Müslüman olduklarını saptamanın güçleştiği bir “geçiş dönemi”ne işaret ettiği kabul edilmelidir.
 
         Bu bölüme ilişkin sözlerimi; İHF den Felsefe Hocam Niyazi Öktem’den bir aktarma ile tamamlamak istiyorum.
 
        “Mazdeizm, Zerdüşt dininin bir yorumu olup, bir tür ateşe tapma kültünü benimsemiştir. Manikheizm ise MS 3. yüzyılda Mardin’de doğan, Manes veya Mani adındaki bir bilgenin kurduğu dindir. Manikheizm, bir Mazdeizm Hıristiyanlık senkretizmidir. Bu eski dinin alışkanlık, inanç biçimi ve kültüyle Hıristiyanlığı meczetmiştir. Tüm Akdeniz havzasını, Orta Asya’yı 15. yüzyıla kadar etkileyen Manikeizm heretik (sapkın) bir yorum olarak, egemen dinin mensupları tarafından aforoz edilmiş ve Manikeen inanca mensup olanlar öldürülmüştür. Bulgaristan’da Bogomiller, Bosna’daki Boşnaklar, Fransa’da Albijua denilen insanlar hep Manikeendir. Boşnakların, 15. yüzyılda kolayca Müslümanlaşmalarının
nedenlerinden biri de o döneme kadar Manes’e bağlılıklarını sürdürmüş olmalarıdır. Artık kendi dinleri iyice dünyada küçülürken, yüzyıllarca mücadele ettikleri Hıristiyanlık ve özellikle Ortodoksluk karşısında Müslümanlığı tercih etmeleri kolaylıkla anlaşılmaktadır.
 
         Manikheizmle ilgili bir başka ilginç husus, Alevi-Bektaşi unsurların Balkanlar’da yoğun olduğu bölgeler, eski dönemlerde gene bir Heterodoksi hatta herezi (sapma) olarak kabul edilen Manikheen yerleşim merkezleriydi. Pisyen (Pavliisiyen) Manikenlere Bogomil denilmekteydi.” Niyazi Öktem-a.g.y.
 
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: bogutevolu on October 16, 2009, 12:07

             V - MÜSLÜMANLIK ÖNCESİ POMAKLAR HANGİ DİNE
                                      MENSUPTU?
 
             Veri kıtlığının en çok hissedildiği konulardan biri Pomakların İslam öncesi inanışlarına ilişkindir. Kemal Gözler’in “Lofça Pomakları” konusunda yukarıda değindiğim  çalışmasında da gösterdiği gibi; kayıtlara yansıyan istisnai hallerde dahi, geçmişin üstünü örtme gayreti sezilmektedir. Çalışmanın esas aldığı “Tahrir Defterlerinde” ilk kez Müslüman olanlar açıkça belirtilmemiştir. Ancak baba adı hanesinde yer alan “Abdullah” ya da “Veled-i Abdullah” ibarelerinin çokluğu ve Abdullah adlı kişi isimlerinin yok ya da yok denecek kadar az olmasından  hareketle; “Allahın Kulu” anlamına gelen “Abdullah” sözünün, baba adı hanesine; Müslüman bir babadan gelmeyenlerin Hıristiyan geçmişini gizlemeye yönelik olarak yazılmış olabileceği fikrine ulaşılmıştır. Çalışma bu şekilde; Lofça Pomaklarının Hıristiyan geçmişine işaret eden güçlü ipuçlarını ortaya çıkarmıştır.
 
           Ancak yine belirttiğimiz gibi; gerek konum ve gerekse sosyal durumları (yerleşik ziraatçi) bakımından ana kütleden ayrı özellikler taşıyan Lofça Pomaklarına dair bu bilgilere bakarak; bütün Pomaklar hakkında karara varmak mümkün değildir. Ana kütlenin yaşadığı Rodop-Pirin bölgesine ilişkin bu tür bir araştırma henüz mevcut değildir. Bu nedenle; İslam öncesi inanış konusunda da; mevcut veriler üzerinden akıl yürütme dışında olanağa sahip değiliz.
 
           1-) Bölgeye Müslüman Olarak Gelindiğine dair Görüşler
 
         Bu konuda Pomakların bölgeye Müslüman olarak geldiğine dair görüşler de ileri sürülmüştür. İmparatoru V. Constantinus,un 746'da çıktığı Suriye seferinden getirdiği tutsakları Trakya'ya yerleştirdiği kayıtlıdır.
 
         “Bir başka görüşe göre ise Pomaklar Balkanlara Müslüman olarak geldikleridir.
2000 nüfuslu Pomak Köyü Smilyan’ın muhtarı, Pomakların orijini hakkındaki bir hikayeyi bana anlatmıştı. Birinci bölümde Merkezi Rodoplardaki (Smilyan dahil) Müslüman nüfus olan, Achryane ve Pomakların arasındaki ayrımı anlattı. Pomakların Orta Asya Steplerinden gelen savaşçı bir boy olan Hakiki Bulgarlar olduğu, Achryane’ların ise 8. yüzyılda Suriye’den gelip, Rodop’lara yerleşen bir kavim olduğuydu. Bu hareket Bizans İmparatorluğu tarafından zamanında Slavlara karşı bir önlem olarak desteklendi. 8. Yüzyılda ise Suriye’li yerleşimciler
 de Bizans İmparatoru 5. Constantin Copronymus (741-775) tarafından Trakya’ya yerleştirildiler
        Fakat Pomakların geçmişte bu Asyalı ve Suriye’li yerleşimciler’den ortaya çıktığına dair herhangi bir kanıt da bulunmamaktadır. Teori İslamlaştırma’da olduğu gibi, sağlam temellere dayanmamakla birlikte Smilyan Muhtarı gibi pek çok entellektüel ve eğitimli kişiler tarafından kabul görmektedir.” (Ulf Brunbauer a.g.y.)
 
         Burada ifade edilen verilere uygun olarak daha önce de ifade ettiğim bir olguya değinmek istiyorum. Smilyan kasabasının yaklaşık 25 km batısında bulunan eski Çernak köyünden mübadele ile göçmüş büyüklerim; kendi dillerine “ahrenski” diyorlardı.
       
         Benzer şekilde Balkan Aleviliğinin  Bedrettini (Şeyh Bedrettin) koluna bağlı Kızıldeli Sultan Ocağına dair bir yazışmada dikkatimi çeken bir olguyu da aktarmak istiyorum.   Kızıldeli Tekkesi Kırcaali ve Dimoteka arasında bulunan Ortaköy’deydi. Bugün Dimoteka civarında bu ocağa bağlı Alevi Pomak köylerinin  bulunduğunu biliyoruz.
 
      “Kızıldeli ocağında halen AREN olarak adlandırılan bir topluluk da vardır. Bu toplumun aslında Pomak Türklerinden bir grup olduğu söylenmektedir.” (Refik Engin-Tekirdağ Kılavuzlu Köyü)
 
        Buradan hareketle bugünkü Yunanistan sınırlarında kalan bölüm ile; buna bitişik olan ve Bulgaristan topraklarında bulunan, Rodop sırtlarının güney yamaçları olarak tarif edilebilecek bölgede yaşayan “Pomakların” kökeninin bu olgularla bağlantılı olabileceğini; daha sonra dilde “Katrancı Lehçesi”ni tartışırken ele alacağız. Şimdi asıl konumuza dönelim.
 
           a -  Göçmen Türkmenlik ve   Asker Melezliği
 
        “Bir diğer Resmi Pomak Tarihi karşıtı bir görüş de aşağıdaki gibidir. Göçebe Yörüklerin bir kolu, Pomaklar olarak tanımlanmakta olup, bunlar Balkanlardaki Rodop Dağları’na yerleşmiş, Anadolu’lu göçebe çiftçilerdi ve 14. yüzyılda başlayan İslamlaştırma hareketlerinde önemli bir rol oynamışlardı. Fakat yine de Pomaklar’ın bunlardan kaynaklanıp, kaynaklanmadığına dair kesin bir kanıt bulunmamaktadır” (Ulf Brunbauer a.g.y.)
      Son olarak Pomakların başlangıçtan beri Müslüman olduğu görüşünü “Bulgar kadınlarıyla evlenen Osmanlı-Türk askerlerinin torunları oldukları”na dayandırmak isteyen bir anlayışın varlığına da işaret edelim.
 
        Burada Asker evliliklerine dayandırılan görüşü; doğrudan Türkleşmeyi gerektireceğinden “slavik dil” olgusunu açıklayamaması nedeniyle tartışmayacağım.
 
        Anadolu kökenli göçmen çiftçilere dayandırılan görüşün bazı açılardan doğruluk payı bulunması olasıdır. Gerçekten de Rodoplardaki Köy adlarının Batı Anadolu köy adlarıyla uyumlu bulunması ile  dile sonradan girdiği basit bir değerlendirmeyle de anlaşılan Anadolu Türkçesinin de içerdiği Arapça Farsça sözcüklerin  Osmanlıca’ya ait olması bu olasılık ile uyumludur. Yaşlıların kökene ilişkin anlatımlarında zayıf bir motif olarak “Konya” kökenliliğe dair izlere de rastlanmaktadır. Hatta bunu çağrıştıracak köy adları da mevcuttur. Dipotama (Hatun/Katun) köyünün 10 km kadar kuzeybatısında  bulunan eski “Konitsa” köyü Pomaklar arasında “Konyova” biçiminde telaffuz ediliyordu.
 
     Ancak gene de bu görüş; dilin Slavlaşmasını mantıklı bir şekilde izah etmekten uzaktır. Pomak bölgesine Türk göçmenlerinin yerleştirilmiş olması akla yakındır. Ancak dildeki Slavlaşmaya bakarak; 500 yıl öncede ve Osmanlı hakimiyetinde gerçekleşen iskan döneminde gelenlerin, yerlilere oranla çok düşük bir nüfus oluşturduğunu da kabul etmek gerekir. Bu da bölgedeki Pomakların asıl kökeninin bu göçebeler dışında aranması gerektiğini ifade eder ki; Pomakların bölgeye Müslüman olarak geldikleri gibi bir sonuca varmada işe yaramaz. Bu Türk göçebelerin Selçuklu öncesi Anadolu’ya gelen Türklerden Bizans tarafından bölgeye yerleştirilmiş olduğu varsayımında dahi durum değişmeyecektir. Ayrıca Balkanlara bu şekilde gelen Türk topluluklarının diğer  yerlerde kimliğini muhafaza ettikleri de bilinen bir olgudur.
 
        Osmanlının geliş dönemlerinde Rodop Pomaklarının çiftçi karakterli kabul edilmesini gerektirecek yeterli veri yoktur. 20. asrın başlarına kadar süren sürü yetiştiriciliğine dayalı geçim modeli 1400’lü yıllarda ancak istisnai alanlarda sabit köylerin oluşmuş olabileceğini; çoğunluğun göçebe-yarı göçebe bir yaşam sürdüğünü düşündürmektedir.
 
        Drama-Smolyan (Paşmaklı)-Gotse Delcev (Nevrokop) üçgeninde yaşayan Pomakların mübadele öncesine kadar sürü yetiştiriciliği ile geçindiği ve sabit köyleri bulunmasına rağmen kışın sürülerini Sarışaban (Chrysoupoli) ovasına indirdikleri şahsen yaşadığım çevrenin sözlü anlatımlarında tereddüte yer bırakmayacak ifadelerle vurgulanmaktadır. (Buradan bölgede mutlak bir göçebelikten söz ettiğim sonucu çıkarılmamalıdır. Özellikle tarıma elverişli havzalarda Osmanlı öncesine dayalı nispi denecek bir zirai faaliyetin mevcut olabileceğini de  akıldan çıkarmamak gerekir.) Diğer Pomaklar açısından da farklı düşünmeyi gerektirecek bir durum söz konusu değildir.
 
      Böyle bir yapıda ilk yerleşmelerin; ziraat kültürü bulunan Batı Anadolu göçmenleri  -sürgün de denebilir- tarafından oluşturulması bu nedenle de isim uyumluluğuna yol açması mümkün görülebilir.
 
      Bölgeye göçebe Türk yerleşimcilerin getirildiğine dair görüşler de vardır.
 
        “1065 yıllarından itibaren Bizans, Slavların güneye inmelerini önlemek amacıyla Konya’nın bazı kesimlerinden birçok Türk kabilelerini gayet tavizkar tekliflerle Teselya ile Makedonya ve Rodoplara götürüp iskan ettirmiştir. Bu kabilelerin 55-60 bin kişilik bir topluluk olduğu Bizans kroniklerinde belirtilmektedir. Daha sonra 1345 yılında Gazi Umur Beyin fütuhatına sahne olan bu bölgelere 100 bin kadar Yörük Türkmen iskan edilmiştir.”     (Basri Zilabid-Pomaklar)
 
         Ancak Bizans döneminde iskan edilen göçebelerin Müslüman olduğunu düşünmemizi gerektirecek bir durum da  yoktur. Bilindiği gibi Anadolu’nun ilk Türk sakinleri daha çok Hıristiyan dinine mensuptu. Karamanoğulları Devletinin Hıristiyan oluşu gibi,. Bu Türklerden inancını değiştirmeyenler Mübadele ile Yunanistan’a giden ve Rumca bilmeyen Ortodokslardır. Anadolu’nun Müslüman oluşu 1071 sonrasındadır. 1345 sonrasındaki yerleşimler ise yukarıda da değindiğimiz şekilde slavik dili benimseyebilmeleri için yerlilere oranla sayıca az olmak durumundadırlar ki bunlar üzerinden inanç aktarımı inandırıcı değildir.  Küçük bir azınlık olabilecek bu yerleşimcilerin buralara sonradan yerleşen kalabalık  Pomaklar arasında  erimesi de mantığa daha uygundur.

           b - Müslüman Suriye-Arap Kökenlilik
 
       “V. Constantinus,un 746'da çıktığı Suriye seferinden getirdiği tutsakları Trakya'ya yerleştirdiği”ne dair kayıtlar  ve dildeki Arapça sözcüklerin mevcudiyetinden hareketle savunulmaya çalışılan bu görüş yukarıda değindiğim “Achryane”,”ahrenski” “Aren” gibi adlandırma olgularına da dayandırılmak istenmektedir.
 
        Osmanlının bölgeye geldiği 1350’li yıllara kadar geçen 600 yıllık sürede islami inançların muhafaza edilmesini gerektiren bu tez güçlü bir sosyal yapı halinde varoluş gerekliliğini de beraberinde getirmektedir. Zira Hıristiyan nüfusla kuşatılmış olan sınırlı bir alanda temel kültür değerlerini başka türlü korumak mümkün olmayacaktır. Bunun için genele damgasını basan yerleşik bir yaşam vazgeçilmez koşuldur. Göçebelik geniş bir alanda hareket etmeyi gerektireceği için temas edilen kültürlerle kaynaşma ve erime ya da onları bünye içinde eritme kaçınılmaz olur. Yukarıda tarikatlar üzerine tartışırken, Şamanist inanışa sahip Göçebe Türkmenlerin; İran’da Mazdek ve Anadolu’da Nesturi Hıristiyan inanışlarından nasıl etkilendiklerini; ve Müslüman olduktan sonra da diğer topluluklarla etkileşmelerini göstermiştik. 

         Çok daha küçük bir kütle olması kaçınılmaz olan Suriyeli göçmenlerin; uzun süre inançlarını koruyabilmeleri; içine kapalı bir yaşam modeli içinde mümkün olabilir ki bu da yerleşik ziraat toplumu olmayı gerektirir. Hatta bu da yetmez; zamanla kentlerini de oluşturmaları beklenir. Çünkü zirai yaşam sınırlı da olsa ticaret ve zanaati de içermek zorundadır ve değerlerin muhafazası için türdeş bir ilişki çevriminde hallolması gerekir. Osmanlı öncesi bölgede bu kültürün izlerini taşıyan kentsel yerleşim olmadığı gibi; genele damgasını vuracak şekilde yerleşik yaşamdan söz edebilmek de mümkün değildir. Nitekim bu yaklaşıma göre Arapça olması gereken dilin; muhafaza edilemediği gerçeği kapalı yaşamdan çok kaynaşmaya işaret etmektedir. Bu kadar uzun sürede inancı koruyabilecek kadar güçlü bir sosyal yapıya sahip olmayı gerektiren bu tezle; dilin neden ve nasıl  değiştiğini izah etmek mümkün değildir.
 
            Burada dilde Arapça sözcüklerin mevcudiyeti ayrı bir dayanak noktası olarak gösterilmiştir. İnanç başlığı altında tartışmayı gerektirmeyen bu konu hakkında; bunların sadece Osmanlıcanın içerdiği Arapça sözcüklerden ibaret olduğunu; Osmanlıcaya girmemiş tek bir Arapça sözcüğün gösterilemediğini belirtmek gerekir. Osmanlıdan bağımsız bir islami temelden, buna dayalı olarak söz edebilmek için; Osmanlıcanın içermediği Arapça sözcüklerin mevcudiyetinin de gösterilebilmesi gerekirdi.
 
          Ayrıca; Pomakların yalnızca belirli kesimine yönelik mahiyeti de; bütünün durumunu açıklamaya yetmeyeceği gerçeğini ortada bırakır.
 
         Bu nedenlerle etnik köken ve  dilde lehçe tartışmasında yeniden ele almak üzere; şimdilik “Pomakların bölgeye Müslüman olarak geldiklerini” varsayan bu tezi benimsemeyi gerektirir düzeyde somut ve mantıksal dayanaklar olmadığını belirtmekle yetineceğim.
 
             c -  Müslüman Olarak Bölgeye Gelen Kuman-Peçenek Kökenlilik
 
         Pomakların Orta Asya ve Kafkaslar’da İslamlaştıktan sonra Kuzey Karadeniz yolu ile Balkanlara gelip Osmanlı yayılmasına kadar inançlarını Koruyan Kuman Peçenek’lerin devamı olduğunu savunan bu görüşün de yukarıda benzer şekilde Güney Karadeniz göç yolunu izleyen Türkmenlerin temas ettikleri topluluklardan aşamalarla  edindikleri “Mazdek”, Nesturi, Hristiyan inanışlarını koruyamayıp Müslüman oluşlarına dair anlattıklarımız karşısında geçerliliği kalmamaktadır. Zira yeni edinildiği için oturmamış bir İslam inancının; çıkılan göç yolculuğunda muhafazası olası görülmemektedir.
 
          2-) Pagan İnanıştan Müslümanlığa Geçiş
 
         Bu görüş bütün için ileri sürülememişse de; Hıristiyan çoğunluk yanında  bir kısım göçebenin pagan “Şaman” inanışından zora dayalı politikalarla Müslüman olduğu; eski inançlara döndürülüp “Bulgarlaştırma” siyasetinin alt unsuru olarak  savunulmaya çalışılmıştır.
 
         Slav ya da Türk (Kuman-Peçenek) göçebe topluluklara dayandırılmaya çalışılan bu tez; ana kütlenin Asya steplerinden bölgeye geldiği varsayımına dayanır.
 
         Eğer ana kütlenin “Kuman-Peçenek” Türklerinden oluştuğu varsayılacaksa bu kitlelerin bölgeye gelişleri 9-11.yüzyıllar arasında olmuştur. Orta Asya’da Moğol yayılmasının bir türevi olarak ortaya çıkan bu göçlerin Balkanlara ulaşması 150-200 yıllık bir sürede gerçekleşmiştir. Bu dönemde geçiş yollarında bulunan “Kafkasya-Rusya-Ukrayna” gibi ülkelerde Hıristiyanlık yerleşmiş durumdadır. Geçtikleri yerlerde yaşayan insanları katlettiklerine dair kayıtlar da mevcut olmadığına göre bu topluluklarla iç içe süren yaklaşık  iki asırlık yaşamda ilkel inanışlarını muhafaza etmeleri beklenemez. Pagan dinlerin daha ileri inanışlar olan tek tanrılı dinlerle temasları halinde uzun süre tutunmaları beklenen bir durum değildir.
 
         Yok eğer ana kütlenin Slav yada Slavlarla birlikte Bulgar oluşumuna katılan “Ön Bulgarlar” olduğu ileri sürülecekse; 5-6. yüzyıllarda başlayan Slav ve sonrasında gelen Ön Bulgar göçleri zamanında; bölgenin yerli  göçebeleri olan  “Traklar”ın dahi Romalılaşmış bir kültüre bürünmüş olması gerçeği karşısında;  hangi koşul altında olursa olsun Osmanlının gelişine kadar geçen yaklaşık 1000 yıllık sürede bu toplulukların Hıristiyanlaşmamış olmalarını ileri sürmek akla yakın düşmemektedir.
 
        Kaldı ki bu kadar uzun süre pagan gelenekler altında yaşadığı varsayılan toplulukta bugün paganizmin güçlü belirtilerine da rastlanabilmesi gerekirdi. Pomaklarda fiziki ya da ruhsal hastalıkları gidermeye yönelik büyüye benzer ilkel tedavi yöntemleri ve bu tedavileri iş edinen “şaman”a benzer tiplemeleri hala rastlanıyorsa da bunun bölgedeki diğer topluluklarda rastlanan orandan fazla olduğunu ileri sürmek mümkün değildir. Bu oranda gözlenmesi olası nispi fazlalığın; geç yerleşme ile alakalandırılması daha mantıklıdır. Zira 14. asra uzanacak bir paganizmin yerleşme, ölü gömme gibi alışkanlıklarına dair verilerini de bugüne aktarabilmesi beklenmelidir.
 
 
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: bogutevolu on October 16, 2009, 12:08

   


 3-)  Hıristiyan Geçmiş
 
        Bölgedeki İslami dönüşüm; Anadolu kaynaklı Türkmen yerleşimiyle birlikte ve Osmanlı öncesinde  başlamıştır.
 
        “Yazıcıoğlu Ali'nin Tevârih-i Al-i Selçuk adlı eserinde, II. İzzeddin Keykâvus’un maiyetindeki Sarı Saltuk'un Anadolu’daki Türk aileleri ile birlikte önce İznik’e oradan Üsküdar’a giderek Dobruca’ya geçişi anlatılmaktadır. Sarı Saltuk’un Dobruca’daki Baba Dağı kasabasına yerleşmesi ve Kırım seferinin yanı sıra İzzeddin Keykâvus’un Bizans sarayında bulunan oğlunu kurtarması da Tevârih-i Ali-i Selçuk’ta   yer almaktadır. Kemâl Paşazade’nin Tevârih-i Al-i Osman’ında ve Seyyid Lokman’ın Oğuz-nâme’sinde de bu olaylar benzer şekillerde anlatılmaktadır. Hatta Seyyid Lokman’ın eserinde yer alan bir dörtlükte Sarı Saltuk’un Dobruca’ya geçiş yılı (662 Hicri) da verilmektedir” Prof.Dr. Şükrü Halûk Akalın-a.g.y.
 
          Yukarıdaki açıklamalarımızda “Sarı Saltık”ın Bölgede bazen Müslüman bir Derviş ve bazen de Hıristiyan bir Aziz olarak algılandığı ortaya konmuştu. Bu durum Hıristiyanlar arsında Müslümanlığı yayan bir misyonere işaret etmektedir. Çünkü ancak bir “misyoner” kendisini; etkilemek istediği kitlelerle  günlük yaşam içinde özdeşleştirme ihtiyacı duyacaktır. Yerli halkın Hıristiyan inanışına mensubiyetinin de bir ifadesi bu “özdeşleşme” olgusunun folklorik izleri günümüze kadar yansımıştır.
 
           “Turgut Koca Baba erenlerin Bedri Noyan Dedebaba ya yazdığı bir mektup ile verdiği bilgide şunlar anlatılıyor. ”Sarı Satuk’un merkadi Babaeski’dedir. İstanbul Edirne yolu üzerinde idi Edirne asfaltı yapılırken yol üzerinden geçiyor, dergah ortada kalkıyor . Türbe yıkılıyor ve Sarı Saltuk heykel i dünyevisi ile çıkıyor. Tahnit edilmiş ceset şimdi yolun kenarına alınıp tekrar gömülüyor. İstanbul Edirne istikametinin hemen sağ tarafında, Tren yolunu hemen geçince.   Her yılbaşından önce İstanbul’daki ihtiyar Hıristiyanlar Sarı Saltuk yatırından toprak alıp Ocak ayından sonra eski yerine iade ediyorlar. Sarı Saltuk hazretlerine yerli halk Eski Baba, oradaki muhibban ise Sarı Saltuk Sultan, Hıristiyanlar  Aya Nikola, Saint Nikola, Saint Nau’um, Saint Spiridion derler ki bu ulu müslümandır, Bektaşidir ve bir batıni misyonerdir. Avrupada islamlığın öncüsü olmuştur.   Otman Baba Vilayetnamesi’nde  ise kendisinin, Sarı Saltuk’un bir zuhuru olduğunu, onun ikinci gelişi olduğunu söyler.” Dursun Gümüşoğlu - Sarı Saltık
 
          “Sarı Saltık” kimliğinde kristalize olan bu faaliyetler; aslında bir döneme damgasını vuran, yaygın misyonerlik kampanyasının göstergesidir. Bu faaliyetlerin hedefi elbette Anadolu’dan bölgeye sürgün edilen ya da Babai isyanlarından sonra oluşan terör atmosferi nedeniyle kaçan Türkmenler değildi. Onlar zaten bölgeye Müslüman olarak gelmişti. Hedef bölgedeki Hıristiyan kitlelerden başkası olamazdı. Yerli halklar Hıristiyandı. O dönemde bölgede bulunan ve sonradan  “Pomak” olarak adlandırılacak kitlelerin de; bundan ayrık tutulmasını gerektirecek hiçbir neden mevcut değildir.
 
         Prof.Dr. Ahmet Merdivenci de , Bulgaristan’da Pomak Türkleri  adlı yazısında  “İngiliz arşiv belgeleri de dahil olmak üzere yapılan incelemeler; Pomakların gerçekte XI. yüzyılda Balkanlara geldiklerini, daha sonra dinlerini terk ederek, Müslümanlığı benimsediklerini..” belirtmektedir.
            Bu bölümü; birçoğumuzun  dinlediğini  düşündüğüm bir Sarı Saltık söylencesini,  Hacıbektaş Vilayetnamesi’ndeki biçimiyle aktararak bitiriyorum.
        “Seccade, Rum ülkesine doğru yol aldı, Kalıgra adlı bir kalenin yanına geldi, durdu. Sara Saltuk, Ulu Abdal ve Kiçi Abdal’a indi, seccadeyi silkip omzuna aldı, Ulu Abdal’a Kiçi Abdal’a, siz kapıya dolanın, ben buradan çıkayım dedi Onlar, bunda bir hikmet var deyip dolandılar, kendisi, doğruca kalenin bedenine tırmandı. 0, kayaya tırmandıkça kaya, ellerine karşı gelir, tutunurdu. Mübarek ayakları da taşa gömüldü. Şimdi bile hala o kalede ellerinin, ayaklarının izleri görünüp durur.
        Kale, Lazoğlanlarından bir kafir beyinindi. Ansızın o kalede, yedi başlı bir ejderha belirmişti. Onun korkusundan beyle halk, kaleyi bırakıp uzak bir kaleye gitmişlerdi. Sara Saltuk, doğruca o ejderhanın üstüne vardı, bir nara attı. Ejderha nefes aldı, kuyruğuna kımıldattı, bir kükredi. Sara Saltuk, eline ok, yay aldı, yedi başına birer ok attı. Ejderha can acısından Sara Saltuk’a,  belinden sarıldı, sıktı.  Sara Saltuk, yanındaki kılıcı unutmuştu. Hızır’ı çağırdı. 0 sıralarda Hünkar, “Kızılca Halvet”te oturmuş, Hızır peygamberle Konuk Defteri ediyordu. Hacı Bektaş, Sara Saltuk, çağırınca, Hızır’ım dedi, Sara Saltuk’u ejderha bunalttı, kılıcını unuttu, tez imdadına yetiş, kılıcını hatırlat. Hızır, hemen kalktı, Kalıgra’ya vardı, mızrağıyle ejderhaya vurdu, mızrak, ejderhayı deldi, öte yanındaki kılıca dokundu. Ondan sonra Sara Saltuk’a, ey gerçek er dedi, yanındaki kılıcı çekip başını kessene.- Sara Saltuk, hey Hızır’ım dedi, çağırdığım erenler hakkı için kılıcım hatırımdan çıkmış, yoksa sana zahmet edip çağırmazdım. Tahta kılıcı çekip ejderhanın birer birer yedi başını da kesti, Hızır’la vedalaşıp yola düştü. Hızır’ın izi, hala meydandadır.
           Ulu Abdal’la Kiçi Abdal, kalenin kapısından dolanıp geldiler. Ejderhanın Öldürüldüğünü gördüler, Sara Saltuk’la buluşunca, gazi mübarek olsun dediler Sonra hep beraber kaleden çıkıp yola düştüler. Sara Saltuk, ejderha savaşında pek susadım dedi. Dört yana baktılar, su bulamadılar. Sara Saltuk, eliyle dört beş yeri kazdı, kazdığı yerlerden, bir değirmeni döndürecek kadar arı duru bir su çıktı, akmaya başladı. Sonra bir çoban buldular, onunla kalenin beyine, ejderha öldürüldü diye haber saldılar. Kalenin beyi gelip ejderhanın öldüğünü gördü. Sara Saltuk’a candan günülden muhip oldu ve imana geldi.” Gülağ Öz- Sarı saltık
 
 a - Misyonerlerin Faaliyetlerinin Niteliği 
 
       “Sarı Saltık” adında simgeleşen; bu faaliyetlerin bireysel serüvenler olarak açıklanması mümkün değildir. Kapsamlı bir kampanya olarak gelişmeleri belirli bir organizasyona tabi olduklarını da göstermektedir. Peki bu organizasyonu kimler yürütüyordu.
 
      Osmanlının reşit bir devlet olarak henüz sahne almadığı bu dönemde; Babai isyanları ile içinde bulunduğu çözülme ve çöküş  süreci ivme kazanmış Selçuklu Devletinin; yayılma  siyaseti güderek böylesi faaliyetleri organize edecek durumda olmadığı da açıkça ortadadır. Her ne kadar yukarıda aktarılan verilerde “Sarı Saltık”ın Selçuklu Hükümdarı II. İzzeddin Kaykavus’un maiyetinde bulunduğundan bahsediliyorsa da; Tevarih-i Al-i Selçuk (Büyük Selçuk Tarihi) adlı kaynağın yanlı bir yorum yaptığını düşünmek gerekir. Zira dönemin resmi tarih yazıcılarının halk nezdinde itibar gören olgularla devlet arasında bağ kurma çabası sık rastlanan bir olgudur. Nitekim daha sonraları “keşiş mi derviş mi” olduğunu şaşırma noktasına gelecek olan Padişahların Osmanlısı; halk arasında yayılan ünden istifade düşüncesi ile “Sarı Saltık” menkıbelerini derleyen resmi bir “Saltukname” yazdırmayı ihmal etmemiştir. Bu yazmada da Alevi Bektaşi kimliği su götürmez olan dervişi, olabildiğince “Sünni” bir kimliğe büründürülme gayreti açıkça görülmektedir.
 
       Sarı Saltık hakkında oluşan bütün söylencelerin aynı kişinin serüvenlerinden oluşup oluşmadığı da kesin değildir. Hatta; söylencelerin yayıldığı geniş coğrafya düşünülürse  bu mümkün de değildir. Diyarbakır’dan Makedonya’ya, Bosna’ya Ukrayna ve Rusya’ya kadar; Bogomil adının iz bıraktığı her yerde sarı saltık inanışına rastlanmıştır. Kesin olan “Sarı Saltık” adında oluşan kült ve bu kült ile ifade edilen bir misyonerlik kampanyası biçiminde yürütülmüş bir geçiş döneminin yaşandığıdır. Alevi-Bektaşi- Bogomil Dervişlerin yürüttüğü bu kampanya sonucunda gerçekleşen değişim “Sarı Saltık”ın ikili karakterinde simgeleşmiştir. Bu kültün yayıldığı coğrafyayı bugün hala kutsanan türbe ya da makamlarının bulunduğu yerlerden anlamak mümkündür.
 
Bu yerler; Dersim, Diyarbakır, Bor, İznik, Rumeli Feneri, Babaeski, Babadağ (Dobruca), ve Ohri (Makedonya) dedir. Hristiyan Müslüman kimliği iç içe geçmiş bu dervişin türbelerinin Malatya eksenli “Paulikan” ve Edirne (Babeski) - Dobruca - Makedonya eksenli “Bogomil” coğrafyasıyla çakışması hayli dikkat çekicidir. Bu arada Babaeski’ye adını veren “Sarı Saltık”ın burada ilişki geliştirme koşullarını değerlendirme açısından; yakınlarındaki Pehlivanköy’ün eski adının, Paulikan bağlantısını çağrıştıracak biçimde “Pavli” oluşu da  hayli ilginçtir.
            Balkanlarda yürütülen misyonerlik kampanyasının Selçuklu ve Bizans coğrafyasının “muhalefet partileri” misyonunu da yüklenmiş “heteredoks tarikat” örgütleri (Alevi-Paulikan-Bogomil) koordinasyonuna tabi olması akla uzak görünmemektedir. Bu açıdan bakıldığında; başlangıç aşamasında bu tarikatlara yaslandığı bilinen Osmanlının; “Balkan Fethi” sürecinde ciddi bir dirençle karşılaşmaması ya da “heteredoks tarikatlara yaslanma tercihi” daha anlaşılır bir hale gelmektedir. 
         b – Kuruluş Dönemi Osmanlısının Ayrık Karakteri
         Söz konusu tercihin ve Balkan yayılışının  dinamiklerini daha iyi kavrayabilmek için genel sosyo-ekonomik yapısından  farklı özellikler taşıyan Osmanlı  Kuruluş Dönemi  karakteristikleri üzerinde de biraz durmak gerekir.

    * Osmanlı Beyliği Bir Göçebe Devletidir. 
          Göçebe toplumlarda hakim üretim biçimleri  “sürü yetiştiriciliği” ve “talan” olarak karşımıza çıkar. Normal zamanda  sürü yetiştiriciliği ile yetinen göçebeler; kuraklık nüfus artışı ve benzeri nedenlerle geçim zorluğu baş gösterdiği zamanlarda  talana yönelmektedir.  Bu dönemlerde daha güçlü bir topluluğun baş edilemeyecek talan tehdidi ortaya çıktığında göç yolları göründü demektir. Tıpkı Moğol tehdidinin Türkmen göçüyle sonuçlanması gibi,

         İlişki biçimleri ise “kan kardeşliğine dayalı kabile demokrasisi” olarak tanımlanmaktadır. Kadınların da toplumsal yaşantıda söz sahibi olduğu bu modelde aile, oymak, aşiret ve bu aşiretlerin federasyonu niteliğindeki devlet düzeyinde oluşan aşamalı karar organlara katılanların eşit söz hakkı vardır. Şefin pozisyonu eşitler arasında birinci olmaktan ibarettir.

        Çöküş sürecine girmiş iki güçlü “askeri feodal devlet” aygıtının arasına yerleştirilmiş bir aşiret olarak “Kayı Boyu” Moğol itmesiyle Anadolu’ya yeni gelmiş bir göçebe topluluğudur. Aşiretler federasyonu biçimindeki örgütlenme modeli değişen koşullara bağlı olarak  dönüşüm geçirmektedir. Bu dönüşüm sürecinde ulaşılan düzey  hala korunan göçebe karakter içerisinde yeni ittifaklar kurulmasına yol açmıştır.   
   
            * Yeni Bir İttifak: “Gazi”, “Derviş”,”Aşiret” Federasyonu 
        Çözülme süreci içinde zayıflayan Selçuklu egemenlik mekanizması ve bunun bir alt unsuru olarak “ulema” etkinliğinin ortadan kalkması ile hala korunabilen “göçebe karakter”; ideolojik mekanizma olarak, yoksul  köylü ve göçebelerin partisi misyonunu “Babai İsyanları”nda kanıtlamış  “heteredoks tarikat” yapılarına yaslanılmasını olanaklı kılmıştır. İçerdiği Paulikan-Bogomil bağları nedeniyle din farkı gözetmeyen bu ideolojik yöneliş Anadolu’nun Müslüman ve Hıristiyan halkları için olduğu kadar, Bizans vatandaşları açısından da beyliği bir çekim merkezi haline getirmiştir.

       Böylece giderek bir “uhuvve” (ahilik-kardeşlik) devletine dönüşen Osmanlı Beyliği her yöreden “gazi” ve “derviş” akınına uğradı. Hatta birçok Bizans’lı keşiş ve Komutan da Türk tarafına geçiyordu (Mihail Bey-Gazimihal-,Evrenos Gazi vs,.). Bu şekilde savaş gücü artan Osmanlı Beyi aşiret reisi olmaktan çok bir savaşçılar grubunun komutanı durumuna gelmişti.

           Beylik artık göçebe kültürü temeli üzerine inşa edilmiş ”gazi”, “derviş” ve aşiret” -lerden oluşan bir federasyon haline dönüşmüştü.

        Burada “Ahi” teşkilatından biraz söz etmek gerekir.  Bektaşi Tarikatı Selçuklu döneminde daha çok kırsal tabanlı bir yapılanmaydı. “İskan” – “isyan” süreçlerinde açığa çıkan ve  kente yönelen kır kökenli bir yoksullar güruhu, Selçuklu kentleşmesinde bir olgu olarak belirmişti. Göçebe dayanışması ve Bektaşi kültürü içinden gelen bu kesim tarikatın kentli versiyonunu üretmekte gecikmedi. Bektaşi tekkeleriyle bağlarını uzun süre devam ettirecek olan bu kentli tarikat  unsuru “Ahi Teşkilatı” olarak adlandırılmıştır. Kent yaşamının “eşitlikçi” batıni tarikat anlayışına dayalı bir dayanışma içinde düzenleme gayretindeki bu yapı giderek “kent üretiminin örgütü” olarak “lonca” karakteri kazanmış ve Balkan Fethi sonrasında ortaya çıkan “gazi” ve “derviş”lerin tasfiye sürecinde Alevi-Bektaşi unsurlardan arınarak, Sünnileşmiş bir karakter içinde varlığını sürdürmüştür. Bu açıdan bakıldığında “ahi teşkilatı” köylü “imece” geleneğinin kente taşınmış biçiminin cisimleştiği bir tarikat mekanizması olarak da tanımlanabilir.  Osman beyin Kayınpederi Edebali ve ilk Padişahların bu tarikata mensubiyeti ittifak yapılanmasının bir göstergesi olarak değerlendirilmelidir.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: bogutevolu on October 16, 2009, 12:08


        *  Göçebe Karakterli Koalisyonda  “Fetih” Mekanizması
          Öte yandan “göçebe ekonomisi”nin üretim biçimlerinden “sürü yetiştiriciliği”; devam eden Türkmen göçünün kalabalıklaştırdığı nüfusu geçindirmekte yetersiz kaldığı için; bir kez daha ikinci üretim biçimi olarak “talan” mekanizmasının öne çıkmasını dayatıyordu..
       Göçebe ekonomisinde kriz dönemlerine özgü üretim biçimi olan  “talan”  yeni bir niteliğe ulaşmış göçebe karakterli devlette; yerleşme sürecinin gerektirdiği arazi ve otlaklar olarak; ele geçirilen topraklara sürekli  tasarruf etmeyi de beraberinde getiren bir “fetih” mekanizmasına dönüşmüştür.                 
        Ancak bunun “askeri feodal yapılar” için yukarıda tanımladığımız “fetih” olgusundan farklı bir meşruiyet temeli vardır. Henüz  egemen sınıf zümresinin doyumsuz zenginleşme arzusunu tatminden çok; eşitlikçi bir toplum yapısında tüm bireylerin geçinme olanaklarını temine yönelik olarak gerçekleşmektedir.
         Bu içerik sayesindedir ki; muhalefet partisi kimliğine bürünmüş batıni tarikatlar; Bizans, Bulgar ve Selçuklu’da fetih ve savaş mekanizmalarının iç hedefi haline gelmişken; Osmanlı fetihlerinin temel müttefiklerinden biri olabilmiştir.  Yine bu heteredoks Paulikan; Bogomil, Bektaşi tarikatları  bağlamında sağlanan yerel destek sayesinde henüz tekamül etmemiş bir savaş mekanizması ile hemen hemen bütün Balkanların fethi mümkün olabilmiştir.

         *   Fetih Sürecinde Gazi ve Dervişlerin Rolü: Fetih ve Pomaklık
               “Gaziler” etrafına topladıkları küçük çaplı gruplarıyla ittifakın askeri gücünü oluşturuyordu. Bu küçük savaş-talan aygıtlarıyla tek tek küçük kasaba ve kentleri ele geçirip talan ediyor ve ganimetin beşte birini (devlete) padişaha verdikten sonra kalanına tasarruf hakkı kazanıyordu. Ele geçirilen araziye tasarruf ta aynı hukuka tabi idi. Gelibolu’yu Süleyman Paşa, Enez’i Has Yunus Bey, Şahin civarını Lala Şahin Paşa, Gümülcine ve İskeçe civarını Evrenos bey bu şekilde fethetmişlerdi. Bu nedenle bu yöreler ele geçirilen gazilerin mülkü haline geliyordu. Gümülcine civarının Evrenos Bey tarafından bağışlandığı vakfa tapulu olduğu hala kayıtlardan okunabildiği gibi, Şahin köyünün adı da arazisinin Lala Şahin Paşa’ya aidiyetinden kaynaklanmaktadır.
         İttifaka katılan tarikatların asli unsurları olan  “dervişler”dir. Bunlar ömürlerini adadıkları Batıni inançların öngördüğü “eşitlikçi toplum” ütopyaları gerçekleştirme umuduyla fetihlere daha çok yerel nüfusla kurdukları ilişkiler üzerinden ideolojik ve lojistik destek sağlıyorlardı. 
          Yukarıda da değindiğimiz şekilde Batıni inanç yapıları ve sosyal misyonları gereği “Paulikan” ve Bogomil” tarikatları ile bağlantı halinde bulunan Alevi-Bektaşi tarikat mensubu  bu “dervişler” daha fetih öncesinde bölgeye el atmıştı. Bunlar; Bizans-Bulgar devletlerinde  “iskan”, “isyan” süreçlerinin bunalttığı yoksul köylü ve göçebe kitlelerin  bilincinde; göçebe kültürünün karakteristiği olarak hala muhafaza edilen; “eşit ve özgür toplum” taleplerinin  taşıyıcısı olmuşlardı.
         Yerli kitlelerin “göçebe karakter”inden kaynaklanan bu talepler  ile Osmanlı devlet yapısında henüz muhafaza edilen “göçebe karakter” çakışıyordu. İşgalci devlet konumundaki Osmanlı’ya sunulan yerel desteğin dinamiği bu çakışmada aranmalıdır. Tarikatların rolü bu çakışmadan doğan çekimin kanallarını oluşturmaktan ibarettir.
          Açıklamaya çalıştığımız bu  dinamik Balkanlarda ortaya çıkan ve  “Pomaklık” olarak nitelen “işgalci düşmanla işbirliği” olgusunu  da mantığa uygun bir çerçeve içinde izah etmektedir.

       * İttifakın Sonu ya da Askeri Feodal Osmanlı Devletine Yöneliş
        Gazilerin büyük topraklara tasarruf etmesi Osmanlı Hanedanı ile;  Selçuklu merkezinden beyliğe akın etmiş ve  bürokrasiyi oluşturup merkezi yapıya eklemlenmek suretiyle iktidardan pay almak arzusunda olan Ulema sınıfının çıkarlarına ters düşüyordu. Zamanın bilgi tekelini ve özellikle de şeriatı yorumlama gücünü elinde tutan bu kesim ile hanedan arasındaki ittifak merkezi devlete doğru adım atılmasının önünü açtı.

        İlk önlem olarak; Bizans’tan örnek alınan ve Selçuklularca da uygulanan Tımar (Pronoie) sistemi uygulamaya kondu. Bunda amaçlanan olgu fethedilen toprakların Gazilerin değil devletin (miri) arazisi olmasını sağlamaktı. Bu yapıda miri arazi küçükten büyüğe doğru tımar, has, zeamet olarak parçalara ayrılıyor; gaziler ya da devlet görevlerinde bulunanlara görevde kaldıkları süre ile sınırlı olmak kaydıyla ikta olarak veriliyordu.       
 
              Bu yeni bölüşüm sistemi “Kuruluş” dönemine hakim olan ittifakın bozulmasını da zorunlu kılıyordu. Zira özünde göçebe kültürü  etkisiyle biçimlenmiş eşitlikçi  köylü ideolojisinin mimarı olan tarikatlar yeni sistemi meşru görmeyecekti. Meşruiyet kaynağı artık “Fetva”larıyla Sünni ulema oluyordu. Gazilere ise malik oldukları arazide kiracı haline dönüştükleri “Tımar” sistemine uyum dışında seçenek bırakılmıyordu. Ayrıca Çandarlı örneğinde  de değindiğimiz şekilde aşiretler cümlesinde koalisyona katılan hanedan dışı ailelerin de tasfiyesi gündeme gelmişti.
 
              Burada “Yeniçeri” olgusunun içerdiği bir alegori’den de söz etmek gerek.  Fetih sürecinde Ahi Bektaşi tekkelerinde uygulanan  “eşitlikçi” toplu yaşama biçimlerinin bir tekamülü olarak gündeme gelen ve  tarikatlar marifetiyle biçimlendirilen bu ocak; giderek savaş mekanizması içinde gazilerin rolünü etkisiz hale getirmişti.  Bu nedenle kuruluşundan kapanışına kadar Bektaşi kültürünün izlerini taşıyan yapı; ironik bir biçimde merkezileşmeye yönelen  devletin askeri mekanizması olarak; aynı tarikatları tasfiyenin temel dayanağını oluşturmuştur.  Bektaşi tarikat kültürüne  sonuna kadar bağlı kalışın bir göstergesi olarak; göçebe kültürünün içerdiği “isyan” eğiliminin açığa çıktığı birçok kazan kaldırma olayı sonrasında; en son kapatılmaya karşı direnme tutumuna yönelmeleri üzerine girişilen kıyımlarda Bektaşi tekkelerine sığınmaları dikkat çekicidir.
 
            Cumhuriyet Türkiyesinin atılım aracı olarak ortaya çıkardığı “Köy Enstitüleri” modelinde yeniden ele alınacak olan bu “eşitlikçi imece” içeriğinin aynı “ahi” (Bektaşi) kültüründen kaynaklandığı bizzat projenin mimarı Tonguç tarafından sık sık vurgulanmıştır. Kendisinin “Tonguç Baba” olarak adlandırılması tarikat kültürüne yönelik bir  çağrışımı da içeriyor olmalıdır.
 
            Yeniçeri Ocağının bu içeriği Pomakların bir bölümüne verilen “katrancı” adıyla da alakalı olabilir.   Bunların, islamlaşma sürecinde  tanıştıkları; “eşitlikçi imece” olgusuna öykünmek üzere; ilişki kurdukları tarikat biriminin de adı olması muhtemel olan bu sözcüğü ad olarak benimsemeleri mümkündür.  Tarikat örgütlenmesini model alan yeniçeri ocağında bir tabura (52. Orta); aynı şekilde Katrancı Ortası denmesi  düşündürücüdür. Geç yerleşen Pomaklarda bir köylü geleneği olarak, izleri hala gözlenebilen “imece” olgusu da bu yaklaşımı destekler niteliktedir.
 
            Tekrar esas konumuza dönelim.  Gazi Derviş Aşiret Koalisyonunu bozan Hanedan; artık iç içe geçmeye başladığı ulema ve tımar sahibi asker bürokratlarıyla; Bizans’ın yalnız toprağını değil, Devlet Biçimini de sahiplenmiş oluyordu. Bu aynı zamanda Heterodoks karakterli ideolojik yönelimden “Sünni” ideolojiye geçişin de başlangıcı demektir.
 
              Bu gelişmelere gazilerin ilk tepkisi; mülklerini muhafaza adına ‘vakıf mülkiyetine devletin el atamayacağına ilişkin’ şeriat hükümlerine sığınarak; topraklarını mütevelli heyetleri aile fertlerinden oluşacak şekilde kurdukları vakıflara devretmek oldu. Gümülcine çevresinin Evrenos Gazi tarafından kurulan vakfa ait olduğunu gösterir tapu kayıtları hala mevcuttur.
 
              Öte yandan ittifak sürecinde elde edebildikleri maddi kazanç Balkan coğrafyasına yayılan tekkeler ve bunlara vakfedilen arazilerden ibaret olan dervişlerin tasfiyesi; önceden sorun teşkil etmeyen “batıni” inançları anımsanarak; Sünni mollalarca verilen “dinen malı helaldir; katli vaciptir” fetvalarıyla, mallarına el konulması ve direnmeleri halinde katledilmeleri suretiyle gerçekleşmiştir. 

              Gazi ve Dervişlerin tasfiyeye tepkisi;  yeniden eşitlikçi bir iktidarı hedefleyecek şekilde giriştikleri “Şey Bedrettin Ayaklanmaları”dır. Fetret devrinde ortaya çıkan iktidar boşluğunda; bu iki kesimin ittifakla giriştiği  Manisa ve Karaburun ayaklanmaları kanla bastırılmıştır.  Bu olay bir bakımdan  Osmanlıda “Sünnileştirme” sürecinin de dönüm noktasıdır.

              c – Sonuç
            Bu bölümde tartıştığımız misyonerlik faaliyetleri ile kuruluş dönemindeki Osmanlı Devlet yapısı ve bu yapının yürüttüğü fetih sürecinin özellikleri; Hıristiyan bir toplumda yürütülecek  İslamlaştırma kampanyası ile uyumludur. 
           Bölgede yarı göçebe ve henüz göçebelik kavramının içerdiği özgürlük bilincini yitirmeyecek kadar yeni iskan görmüş köylü topluluğunun;  göçebe karakterli bu yeni devlette özgürleşme arzularının gerçekleşme olasılığını görmüş olması akla yakın bir  yaklaşımdır. Batıni tarikatların inançlarında da mevcut olan bu özgürlükçü içeriğin; fetih sürecinde  katalizör dervişler vasıtasıyla aktif yerel desteğe dönüşmüş olması, “Pomaklık” olgusuna en mantıklı açıklamayı da getirmektedir.
        Gerçekten de;  Pomak adının“Osmanlı yayılmasına yardımcı olma” suçlamasına dayalı olduğu yolundaki genel kabul gören açıklamanın içerdiği unsurların tamamı ancak böylesi bir yönelimde yer alabilir. Bir topluluğun işgal sürecinde; hiç tanımadığı yabancı işgalcilere yardımcı olması olağan bir durum değildir. Böyle bir olgudan söz ediliyorsa bunun özel nedenleri de olmak zorundadır. Toplulukça benimsenen Batıni dervişler vasıtasıyla gelenlerle kurulan ve ortak özgür bir gelecek beklentisi olarak tanımlanabilecek bir özdeşlik inancı, bunun nedeni olmaya yeterli bir veridir. Böylesi bir durumda diğer yerlilerce bir aşağılama biçiminde algılanan “Pomaklık” olgusunun; hedef kitle tarafından bir onur vesilesi olarak görülebilmesi anlamlı hale gelmektedir.
       Öte yandan bir İslamlaştırma kampanyasının sadece Müslüman olmayan kitleleri hedef alabileceği düşünüldüğünde; Pomakların Osmanlı öncesinde pagan ya da başka bir dine mensup bulunmalarının koşulları bulunmadığı için Hıristiyan olduklarının kabulü de gerekir.  Böyle bir kabul, ortaklaşmış aziz/derviş kültlerini izaha da elverişlidir.
 
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: bogutevolu on October 16, 2009, 12:09

            VI – POMAKLAR BOGOMİL MİYDİ?
            İslam öncesi Pomakların Hıristiyan olduğu varsayımında, o zamanlar bölgede etkin olan iki varyanttan hangisine mensup oldukları da önem kazanır. Bunu anlayabilmek için bir kez daha oluşumun  mayalandığı tarihsel süreçte gelişen sosyal olgular üzerinden değerlendirmeler yapmaya ihtiyaç olacaktır.

             1-) Bulgar Toplumunun Oluşum Süreci
            Bilindiği gibi 6. yüzyıldan itibaren bölgeye gelen Slavlar ve onları takip eden Asya kökenli Ön Bulgarlar Ortodoks misyonerleri aracılığıyla Hıristiyan dinini benimsemiştiler.  Ortak coğrafya içinde yaşamaya başlayan bu gruplar ortak Ortodoks inancın birleştirici rolünün de katkısıyla kaynaşarak bugünkü Bulgar toplumunu oluşumu sağlanmıştı. Kuşkusuz bu oluşumun sürdüğü aşamalarda bölgeye gelen başka göçebe topluluklar da aynı şekilde bu oluşuma dahil olmaya başladılar. Ayrıca bölgenin yerlisi olan Traklar ve onların devamı niteliğindeki Ulahların  (Vlah, Valak) önemli bir bölümü de bu kaynaşmaya dahil olmuştu.
          Böyle bir kaynaşmayı sağlayan temel dinamikler egemen Bizans devletinin ihtiyaçları doğrultusunda gelişen yerleşme (iskan) sürecinin türdeşleştirdiği yaşam biçimi ve yine Bizans tarafından  yerleşik yaşamı denetlemeye yönelik olarak dayatılan Ortodoks inancıydı. Bu iki koşul gerçekleştiği ölçüde oluşuma dahil olanlar ortak bir kimliğe doğru yol aldılar. Ortak kimliğin dini inanışında tereddüt yaşanmadı. Ancak farklı bileşenlerin değişik dilleri arasında sayıca fazlalıkları nedeniyle Slavların dili baskın çıktı. Fin ve Moğol-Türk karışımı bir kökenden gelen ön Bulgarlar; Uzlar, Peçenek ve Kuman kökenli olabilecek ilave  göçebe kabileler ile Roma kültürünün  baskın öğe haline geldiği Makedon ve yerli Ulahlar giderek bu Slav dilini benimsediler.
        Yerleşik yaşama; denetimden nispeten uzak kalabilen bölgenin dağlık yöreleri  Karpatlar ve bugünkü Arnavutluk civarındaki dağlık bölgelerde direnebilen kesimlerin bu oluşum içinde erimeden kalabildiklerini biliyoruz. Bu topluluklar günümüz balkan coğrafyasında muhafaza ettikleri Romaoid kültürleriyle, slavik olmayan Arnavutluk ve Romanya toplumlarına temel olmuşlardır. Ayrıca Rodoplar ve Makedonyanın dağlık kesimlerinde kimliklerini hala muhafaza eden küçük ulah toplulukları bulunduğunu da biliyoruz.
        Bu anlattıklarımız ışığında  bölgedeki sosyal oluşumların temelde göçebelik ve yerleşik yaşam biçimleri arasındaki çatışmaya göre şekillendiğini rahatlıkla ifade edebiliriz. İnanç tercihlerinin de bu çatışmadan bağımsız olması beklenmemelidir.
        Buna göre yerleşik yaşamı benimseyenlerin onun kurallarını ve kurumlarını da benimseyip savunacakları beklenmelidir. Nitekim kimliğini yerleşme sürecinde ortaya koyan Bulgar Toplumu Bizans Kilisesinde kurumlaşmış Ortodoks inancı benimsedikten sonra giderek kendi Ortodoks kilisesini oluşturmuştur. Bizans-Bulgar devletleriyle iç içe geçmiş Ortodoks kilisesi kuşkusuz bu devletlerde hakim olan ve kendisinin de pay aldığı  toprak rantına dayalı sosyo-ekonomik düzenin meşruiyetini sağlama misyonunu üstlenmişti.

        2-) Bulgar Oluşumuna Direnme Eğilimleri
      Öte yandan Bulgar oluşumuna nispeten geç katılan ya da  yerleşmeye direnerek dağlık alanlarda sürü yetiştiriciliğiyle iştigal eden topluluklar açısından yerleşik düzene geçmek bir tür özgürlük yitimi olarak algılanıyordu. Yetiştirecekleri ürünün doymalarına yetmeyecek bir miktarı kendilerine bırakılıp artanına vergi adı altında başkalarının el koyması alışkanlıklarına uymuyordu. Çünkü onlar denetimden uzak dağlarda başlarına buyruk yaşamaya alışkındılar.  Kabile düzeyinde geliştirdikleri ilişki biçimleri de özgürlüklerini sınırlayıcı öğeler içermiyordu. Şefleri amir değil ortaklaşa alınan kararları uygulayan görevli statüsündeydi.  Alışkanlıklarından taviz vermeyen bu kesimler Ortodoks Hıristiyanlığı benimsemiş olsalar da Papazların yerleşmeyi kutsayan vaazlarına aldırış etmiyordu. Onlar Hıristiyanlığı kendi yaşamlarına uygun bir yorumla algılamış ve özgür yaşamlarını kutsayan pagan inanışları Hıristiyan inancına tercüme etmişlerdi.
        Bütün göçebe topluluklarda gözlenen bu eğilimin en somut örneğini Anadolu dağlarında İslam inanışı altında yaşamını sürdüren Yörük Türkmen Topluluklarında gözlemek mümkündür. Yerleşik köylüler ile bu Yörüklerin inanç ritüelleri karşılaştırıldığında; ikincilerin birçok noktada pagan inanışlarını İslam adı altında sürdürdükleri anlaşılır. Bir örnek vermek gerekirse günaha girmemek için örtünen ve erkeğe görünmekten kaçınan köylü davranışı karşısında Türkmen kızlarının doğal kıyafetleriyle tek başına dağda sürü otlatmaları islami inançlarına aykırılık teşkil etmemektedir.
        Bu değerlendirmeleri yaptıktan sonra; 6. asırda başladığını varsayacağımız Bulgarlaşma sürecine sonradan dahil olacak toplulukların, yerleşik yaşama uyum sağladıkları ölçüde Ortodoks inancının pekişeceğini ve bunun tersinden bir anlatımı olarak, Ortodokslaştıkça Bulgarlaşacağını savlamak yanlış olmayacaktır.
         Yine yerleşmeyle aynı anlamda olmak üzere Ortodokslaşmaya ve Bulgarlaşmaya direnen eğilimlerin başlangıçta çizdiğimiz sosyo-ekonomik çerçeve içinde zorla iskan ve isyan mekanizmalarının nesnesi ve öznesi  olmaları kaçınılmaz olacaktır.
         Her seferinde büyük acıların yaşandığı kanla bastırılmış isyanlar sonrasında hala bir topluluk olarak  kalmayı becerebilen kesimler olacaksa;   bilinçlerinde yer eden bu  “toplumsal travmalar” nedeniyle Bulgarlaşma sürecine dahil olmaya direnç göstermeleri ve eğer bu sürece dahil olmuşlarsa kopuş eğilimine yönelmeleri de beklenen bir durum olmalıdır. Bu aynı zamanda Ortodoksluğa direnme ya da kopma eğilimi olarak ta anlaşılmak zorundadır.

         3- Direnme Eğiliminin İnanç Farklılaşmasına Yönelmesi
         Bir isyanlar tarihi olarak gerçekleştiği bilinen Bulgar tarihinde ortaya çıkması kaçınılmaz olan bu eğilimlerin dini ve etnik alanlarda farklı yönelimleri tetiklemesi de kaçınılmaz bir sonuçtur. Böyle bir coğrafyada; göçebe kültürünün  özgürlük talebini de içeren heteredoks  motiflerle 10. yüzyılda alternatif bir inanış önermesi olarak beliren “Bogomil” inanışının; bu kopuş eğilimindeki kitlelerle örtüşmesi kaçınılmazdır.
        Öte yandan bu koşulların aynı zamanda Bogomil’liği ortaya çıkaran, şekillendiren koşullar olarak ta algılanması gerekir.  Paulikanlar’ın bölgeye sürgün edilmiş olması tek başına Bogomil’liğin ortaya çıkıp yaygınlaşmasını açıklayıcı bir olgu değildir.  Öyle olsaydı her önüne gelen misyoner ayrı bir din geliştirebilirdi. Bogomillik 10. yüzyıl Bulgaristan’ına damgasını vuran “özgür göçebelik” ve “yerleşik yaşam çatışması”nda; yerleşik düzen ideolojisini üreten Ortodoksluk karşısında, göçebe kültürünün ihtiyaç duyduğu ideolojik mekanizma misyonunu karşıladığı ölçüde var olabilmiştir.
           Açıklamaya çalıştığımız çatışma dinamiği ekseninde yerleşik düzen yanında yer alan kesimlerin yeni bir inanç sistemine ihtiyaç duymaları beklenmeyeceği için Ortodoks inancına bağlı kaldıkları kabul edilmelidir. Yine Ortodokslaştıkları ölçüde Bulgarlaştıkları da aynı mantığın sonucudur. Bulgarlaşmak aynı zamanda yerleşik düzene uyum anlamına da geleceği için göçebe kültürünün muhafazasından kaynaklanan  farklılaşma talebinin olmadığı, varsa bile yitirildiği anlamına gelir. Bu da ayrı bir sosyal kütle oluşturmayı olanaksız kılar.
         Osmanlı yayılışına daha başından destek vermeyi içeren “Pomaklık” olgusu, önce de ifade etmeye çalıştığımız gibi; Bulgar toplumu içinde varolan bir “ayrı duruş”u gerektirmektedir. Böylesi bir ayrı duruşun oluşması ve varlığını sürdürebilmesi sosyo-ekonomik dinamikler yanında kültürel dayanaklarını da oluşturabilmesine bağlıdır. Ortaklaşmış Slavik dil bu dayanağı oluşturamayacağına göre; geriye; sonradan “Pomak” olarak adlandırılacak toplulukların, yerleşik yaşama direnme eğilimlerinin somutlaştığı ‘Bulgar oluşumundan kopma taleplerini’ ifade edecek “ayrı duruş”larını var edip Osmanlının gelişine kadar koruyabilmelerine olanak sağlayabilecek tek araç olarak “Bogomil” inanışı kalmaktadır.
 
 
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: bogutevolu on October 16, 2009, 12:10

 

               VII - BULGARLAŞMA SÜRECİNDEN KOPUŞ
        1-) Bulgar Krallıkları
      Slavik yapıdan Pomak kopuşuna yönelecek “ayrı duruşu” oluşturan koşulları anlayabilmek ve önceki bölümde ileri sürülen fikirlerin bir sağlamasını yapmak için Bulgar tarihine de kısaca göz atmak gerekir.
      VI. yy başlarında bölgeye gelmeye başlayan Slav ve Ön-Bulgarlar 681 yılında ilk Bulgar Krallığını kurdular. 1018 yılında sona eren bu krallık; Bulgar toplumunda göçebe karakterden yerleşik yaşama geçiş dönemini oluşturmaktaydı. İlk kralların Aspurah, Tervel, Krum, Omurtag, Malamir  gibi (Ön) Bulgar adlara sahip olmasından;  bu dönemde Slavik kültürün büsbütün egemen olmadığı anlaşılmaktadır. Hıristiyanlığın benimsenip ulusal kilisenin ortaya çıkmasından sonraki dönemde kralların; Boris, Simeon, Petır, Samuil gibi adlar taşımasından toplumun giderek Slavlaştığı anlaşılmaktadır. Yerleşmeye de işaret eden bu dönem Bogomillerin ortaya çıktığı dönemdir. X. Yüzyıl Bogomiller öncülüğünde yerleşmeye direnen göçebe isyanlarıyla geçti. İsyanların zayıflattığı krallık 972 de İoannes Tzimiskes komutasındaki Bizanslılarca işgal edildi. Bogomiller bu kez Bizansa karşı direnişin motoru oldular. Bu isyanların başına geçen  Samuil 986 da tekrar bağımsızlığı elde edebildi. 1014 yılında Strumica çarpışmalarında galip gelen II. Basilleus kendisine Bulgaroktonos denmesine de yol açan kanlı bir kıyımdan sonra; 1018 de tamamlanan işgal ile 1.Bulgar Krallığına son verdi.
            1180 den sonra Petır ve İvan Asen kardeşler öncülüğünde Bizans’a isyan eden Bulgarlar yeniden bağımsızlığa kavuştu. 1197 de  İvan II Kaloyan Papa’ya kendini Bulgarların ve Valak’ların Kralı olarak ilan ettirdi. Göçebe Trak kalıntıları olan Valak’ların iktidarda söz sahibi olabilmesi bağımsızlığa yol açan isyanların da göçebe karakterli yanına işaret etmektedir.
              II. Bulgar Krallığında göçebelik-yerleşik düzen çatışmasının en tipik örneği Gasıp Boril olayıdır. Göçebe Bogomiller ile ittifak halinde iktidar olan Kaloyan’lardan iktidarı soyluların desteğiyle  gaspeden Boril’den; tahtın yasal varisi durumundaki  İvan III Asen II iktidarı yine Bogomillerin desteğiyle ayaklanarak 1218 yılında geri aldı. Soylular (boyarlar) krala yeniden boyun eğdi. Göçebelere dayalı bir iktidar olarak başlayan bu dönemde; devlet gücünü Paralı Kıpçak askerlerinden oluşan 100.000 kişilik ordudan alıyordu. Uzunca bir refah dönemi içinde Bulgar Kilisesi yeniden özerkliğine kavuştu. Devlet yapısı giderek Bizans devleti ile türdeş hale geldi. Bu şekilde soylu Boyarlar  yeniden etkinlik kazanıyordu.  Göçebe toplulukların desteğini yitiren iktidar yeni bir zayıflama dönemine girdi. Bunun sonucunda Moğol istilasına boyun eğmek zorunda kaldı. Boyarlar işgalcilere vergi ödemeyi kabul ettiler.
           Bağımsızlık mücadelesi yine  göçebe dinamiğinden doğdu.  1277 de Bogomil destekli halk ayaklanmasıyla Çoban İvaylo  kısa bir süreliğine iktidar oldu.  Yerleşik düzenin iyice oturmuş olduğu Bulgar toplumunda boyarlar kısa sürede bu ayaklanmayı bastırdı. Moğollarla ittifak devam etti. Kral İvan IV Asen III Bizansa sığındı. Bulgaristanda boyarların öncülüğünde bir beylikler dönemine geçildi. Türkler Balkanlara ayak bastığında Bulgar topraklarında Selçuklu sonrası Anadolu’da ortaya çıkan Beylikler dönemine benzeyen bir yapıyla karşılaşmıştı.       
          Göçebe devletten Yerleşik devlete giden süreçte ortaya çıkan 1.Bulgar krallığında daha çok  Bizans karşısında Bulgar uluslaşma sürecinin araçları olarak ortaya çıkan isyanlar; 2. Bulgar krallığının oturmasıyla yerleşik bir kültür haline gelen Bulgar toplumunda, devlet aygıtının da gelişip Bizans egemenlik aygıtının bütün misyonlarını üstüne almasından sonra; Anadolu’da Selçuklu yerleşik düzenine karşı gelişen “Babai” isyanlarına benzer biçimde, doğrudan “ Bulgar Askeri Feodal Devlet” yapısına yönelen  bir nitelik kazanmıştır. Bu nitelik tıpkı Selçuklularda olduğu gibi, Bulgar devletinin de sonunu hazırlamıştır. Merkezi yapının dağılmasından sonra ortaya çıkan Prenslikler (beylikler) yerleşik toplumlara özgü feodal yapılar olarak algılanmalıdır.
         Bu değerlendirme Bulgar uluslaşmasına yönelik isyanların aynı zamanda göçebe karakterli özgürlük taleplerini de içerdiği anlamını da taşır. Yani Bulgar oluşumunun motor gücünü de; aynı özgürlük talebi oluşturmuştu. Kendilerini iktidar olacakları topluma taşıyan bu motor; iktidar bütün kurumlarıyla ortaya çıktıktan sonra; Bulgar egemenleri açısından yok edilmesi gereken tehlikeli bir mekanizma olarak görülecektir. Bu nedenle işgale karşı İvaylo önderliğinde gelişen isyan heteredoks Bogomil bağlamıyla göçebe karakterli eşitlikçi bir düzen önerdiği için işgalcilere vergi ödemeye devam pahasına boyarlarca ezilmişti. Çünkü onlar temel çatışma dinamiğinde“yerleşik düzen” tarafında yer alıyorlardı. İşgal ettikleri yerlerin egemen sınıflarıyla uzlaşıp  vergilerini ödemeleri kaydıyla kurdukları yerleşik yapıya dokunmayan Moğol Devleti “toprak rantı”ndan taviz vermeyi gerektirecek bir bağımsızlıktan çok daha cazip bir yapı sunuyordu boyarlara…

         2-) Bulgar Tarihinde “İlk Pomaklık”
         Bulgar tarihine ilişkin bu saptamalar, 1277 tarihine Pomak oluşumuna yöneliş açısından ayrı bir önem kazandırmaktadır. Bu tarih; Bulgar toplumunda; tarihçiler tarafından bu yönüyle ele alınmayan ayrı bir “Pomaklık” olgusuna işaret etmektedir. Moğol istilasına karşı ulusal karakterli bir bağımsızlık savaşı niteliğinde olan ve Çoban İvaylo önderliğinde başarıya ulaşan ayaklanma; Bulgar soyluları olan boyarlar tarafından işgalciler lehine bastırılmıştır. 
        Bütün toplumlarda rastlanabilen bu eğilim Bulgar toplumunda daha önce de yaşanmış olabilir. Ancak Bulgarlaşma sürecinde;  Pomakların oluşum süreciyle ilişkilendirilebilecek nitelikteki  ‘düşmana yardım’ olgusunun ortaya konduğu ilk “Pomaklık” olayıdır. Çatışma boyutlarının, kopuşu doğuracak düzeye sıçradığına işaret eden niteliği bakımından bu olay; göçebe karakterli kitlelerde “özgür ve eşit toplum” özlemini, Bulgar uluslaşma süreci dışında aramaya yönelik “ayrı duruş”un; bir başka ifadeyle “Pomak Tarihinin” başlangıç noktası olarak görülmelidir.
         3-) Bulgarlaşma Sürecinden Kopuş
         Merkezi yapısı parçalanmış Bulgar toplumunda Osmanlının gelişine kadar süren “Prenslikler  Dönemi”, daha çok ekilebilir topraklar üzerinde odaklanmış ve  birbirinden bağımsız hareket eden küçük yerel iktidarları içeren bir siyasal yapıya sahipti. Bu nedenle göçebe topluluklar, denetimden iyice uzaklaşan dağlık yörelerde göreceli de olsa, kendi arzuladıkları biçimde yaşama olanağına kavuşmuştu. İkili iktidar karakterine bürünen bu siyasal yapı; Rodoplar ve Pirin Makedonyasının dağlık alanlarında göreli bir muhtariyet kazanan göçebelerin “eşit ve özgür” nitelikli göçebe devleti oluşturabilme umutlarını canlı tutabilmelerini de sağlamıştır. Ulus kavramının temel karakteristiği olarak “ortak bir gelecek projesi” biçiminde tanımlanabilecek bu inanç aynı zamanda ayrı bir etnik kimliğe yönelişin de ifadesidir.
       Bu değerlendirmeler ışığında X. asır ile XIII. asır arasında; bölgede varolan ve yeni gelen göçebe toplulukların, nesnesi ve öznesi olarak ilişkilendiği iskan ve isyan süreçlerinde, Bogomil inançlarının harcı ile yoğrulan ve 1277 tarihli İvaylo ayaklanmasında Boyarların ortaya koyduğu “1. Pomaklık” olgusunun antitezi olarak bir kopuşa yönelen “ayrı duruş”  biçiminde belirginleşmiş uzun bir süreci “Pomak” etnisitesinin mayalanma dönemi olarak adlandırmak mümkündür.

     4-) Kopuş Sürecinde Bogomiller
         İvaylo ayaklanması Bulgar topraklarında Bogomillerin etkin olduğu son büyük isyandır. Bu isyanın bastırılması sonucunda yaşanan kıyımdan kurtulanlar; Romanya sınırındaki Dobruca ile  Rodop ve Makedonya’nın dağlık bölgelerinde yaşayan göçebe toplulukları arasına çekildiler.  Yukarıda bir tür ikili iktidar ortamı olarak tarif edebildiğimiz koşullar içinde öğretilerini yaymaya devam ettiler.   
             Bu arada 1240 tarihindeki Babai isyanlarının bastırılması sonrasında takibe uğrayan bazı tarikat mensupları Paulikan kalıntıları üzerinden bağlantı kurdukları Bogomil ilişkilerinin bulunduğu topraklara sığınmıştı. Yukarıda tarikatlar bağlamında açıklamaya çalıştığımız “göçebe nüfusun muhalefet partileri” niteliği; böyle bir dayanışmayı mümkün kıldığı gibi, alevi dervişlerin bölgedeki göçebeler üzerinde misyonerlik faaliyeti yürütme ortamını da yaratmıştı. 
            Heteredoks misyonerlik faaliyetlerinin başlangıçta Bogomillerle iç içe yürütülmüş olması bölge insanları arasında bu “dervişlerin” bazen “Hıristiyan Azizleri” olarak algılanma nedenini de açıklamaktadır.
            1240 sonrasında  Bölgeye sığınan dervişler Anadolu ile ilişkilerini devam ettiriyordu. 1277 den sonra ortaya çıkan ikili iktidar olanağı, kıyımdan kaçan Alevi Türkmen kabilelerin bu dervişler aracılığı ile Balkanlara sığınmasına da olanak sağladı. Anadolu’dan Balkanlara yönelen bu tarikat eksenli göçün; Bogomillerin son sığınakları olan  Dobruca, Rodop ve Makedonyanın dağlık kesimlerine yönelmesi bugün hala bu bölgelerde bulunan yoğun Bektaşi ilişkilerinde kendini gösterebilmektedir.
         Giderek etkin hale gelen alevi Bektaşi faaliyetleri içinde bölgede bulunan Bogomiller Müslüman olmaya başladılar.   
     
       5-) 2. Pomaklık Olgusu
         Yukarıda Kuruluş dönemi olarak tanımlanan bir dönem içinde Osmanlı Beyliğinin “Göçebe Devleti” niteliğine değinmiş ve “Gazi, Derviş, Aşiret”  üçgeninden  oluşan bir ittifak yapısı içerdiğini göstermiştik.
       Yine Bulgar uluslaşma sürecine dahil iskan-isyan süreçlerinin bir türevi olarak ortaya çıkan “ayrı duruş”un; 1277 isyanında  soyluların işgalcilerden yana tavır alması biçiminde gelişen “1. Pomaklık” olgusu sonrasında onun bir  antitezi biçiminde belirginleşen “kopuş” eğilimini tanımlamıştık.
         Bu saptamalar sonucunda; “kopuş” eğilimindeki bu göçebelere, iç içe geçmiş Bogomil ve Bektaşi tarikatlarına mensup dervişler tarafından; ittifak halinde oldukları  Osmanlı Devletinin bilinçlerinde yaşattıkları “özgür göçebe toplumunu” gerçekleştirecek mekanizma olarak önerilmesi beklenen bir durum olacaktır.
        Burada hepimizin değişik biçimlerde dinlediği “Pomak” adlandırmasına dair öykünün; annemden dinlediğim versiyonunu aktarmak istiyorum.
          “ Kavala’da limana yanaşan bir gemiden inenler yerlilerle bir kavgaya tutuşur.  O sırada orada bulunan Pomaklar bir süre kavgayı izledikten sonra; reisleri "Pomaga! Pomaga! (Yardım edin! Yardım edin!) Diye beraberindekilere  seslenerek;  gelenlere yardım edelim, bunlar buradakilerden daha zalim olamaz!..demiş ve kavgada yabancıların yanında yer almışlar. Bu nedenle yerliler tarafından kendilerine (yardımcı-yardakçı- anlamında) "Pomak" denmeye başlamış.”
          Bir söylence de olsa saptamalarımızla birebir uyum göstermesi dikkat çekicidir. Öykü;  1-)  belli bir kararsızlıktan sonra; 2-) önderlerin çağrısıyla 3-) zalim yerlilere karşı 4-) yabancılardan yana tavır,.. olarak belirlenen dört temel önerme üzerine kuruludur.  Zalim yerliler tanımlaması iskan-isyan süreçlerinde süzülmüş ve kopuşa yol açan travmaların ürünü olmalıdır. Kararsızlık rastgele bir yabancının desteklenmeyeceğine ve önderler de yabancıya referans olan dervişlere işaret etmektedir.
         En olası biçimiyle dinamiğini tarif etmeye çalıştığımız ve adlandırmaya ilişkin genel kabul gören yaklaşımın da desteklediği bu “Osmanlı” ya yardım olgusu Bulgar tarihinin 2. önemli “Pomaklık” olayıdır. Slavik süreçten kopuş ve İslam inancına yönelişin kesinleşmesini temsil eder.  Olgunun bu önemi topluluğun adlandırılmasına konu olmasından da anlaşılmaktadır.
        Burada ağırlıkla sosyo-ekonomik kriterler üzerinden tanımlamaya çalıştığımız “Pomaklık” olgusunu daha iyi kavrayabilmek için;  Askeri Feodal Devlet yapısı belirginleştikten sonra göçebe karakterli kitleler ile çatışma sürecine giren Osmanlı’daki durumu hatırlamakta yarar var. Heteredoks Alevi inanışında olan Anadolu Türkmenleri için Osmanlı Artık sempatik gelmiyordu. Göçebe karakteri nedeniyle İran’daki Akkoyunlu Devleti daha çekici hale gelmişti.  Pomakların Bulgar toplumundan kopup, Osmanlıya yönelişine benzer biçimde; Anadolu’nun zalim yerlisi ile “daha kötü olması mümkün görülmeyen İran’lı yabancıya işaret eden şu iki dörtlük;  Öykümüzün temel motifleriyle örtüşmektedir.

“Şalvarı şaltak Osmanlı   
Eyeri kaltak Osmanlı                                   
Ekende yok biçende yok 
Yiyende ortak Osmanlı”                               
                       
 “Hızır Paşa bizi berdar etmeden
Açılın kapılar Şah’a gidelim   
Siyaset günleri gelip çatmadan                                                                                   
Açılın kapılar Şah’a gidelim.”

        Bir kez daha belirtmek gerekir ki “Pomak” sözünün Slavcadaki anlamının içerdiği “ihanet, döneklik” benzeri aşağılayıcı anlamlara rağmen,  olgunun kendisi; 1. Pomaklık olayında düşmana satılmayı yaşayanlar tarafından; X. Ve XIII. Yüzyıllar arasında 250-300 yıl boyunca döktükleri kanları pahasına bilinçlerinde yaşattıkları “eşit ve özgür göçebe devleti” özlemine ulaşma inancı içinde gerçekleştirilen  “onurlu” bir tavırdır. Özledikleri göçebe devleti olarak algılanan Osmanlıya yardım etmelerinden utanılmadığı içindir ki “Pomak” adı toplulukça da benimsenmiştir. Gerçekte de “fetih” esnasında Osmanlı bir Göçebe Devletidir.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: bogutevolu on October 16, 2009, 12:10
   VIII – POMAKLARIN HETEREDOKS MÜSLÜMANLIK DÖNEMİ
        Buraya kadar ortaya konulan tablo Pomakların Alevi-Bektaşi inanca mensup olmalarını gerekli kılmaktadır. Bugün bunun tam tersi bir durumla karşı karşıyayız. Pomakların tamamına yakını Sünni inanca mensuptur. Bu durumda tezlerimizin olabilirliğini göstermek için Pomakların bir Alevi Bektaşi geçmişleri olduğunu da göstermeye ihtiyaç vardır.

       * Kişisel bir Not:
        Buna girişmeden önce kendime dair bir hususa değinmek istiyorum. Alevi geçmişe dair  kültürel izler, aslında Pomaklara ilişkin araştırma yapma düşüncemin çıkış noktasıdır. Bir Pomak olarak öteden beri merak ettiğim sosyal ve kültürel kökler üzerine, hali hazırda Sünni olan kendi çevremde yaptığım gözlemler bende alevi bir geçmiş olması gerektiği fikrini oluşturmuştu. Ali, Hasan, Hüseyin gibi adların alevi bir toplulukta bulunacak denli yoğun kullanımı, muharrem orucu, nevruz bayramı ve hatta imece olgusunun kültürel vurgusu böyle düşünmemi sağlamıştı. Bu nedenle toparladığım ilk gözlemlerimi konunun tartışılmasını sağlamak amacıyla 13/02/2004 tarihinde “Pomak Kültüründe Ahi Damgası” başlıklı bir yazı olarak “Pomak” mail grubuna göndermiştim. Buradan hareketle 1 yıldır amatörce sürdürdüğüm araştırmalar sonucunda “Pomaklar” konusunda oluşan fikirlerimi sıraladığım çalışmamın ortaya çıkmasına neden olan söz konusu yazıda ortaya attığım düşüncelerimde bugün bazı farklılıklar oluştuysa da mantıksal temelde bir değişiklik olmadı. Bu nedenle önceden yazdıklarım ile  şu anda yazılanlar arasında gözlenebilecek farklılıkların “çelişki” olarak değil;  dinamik bir bakışla  bilgi ve düşüncelerin zaman içinde gelişiminin yansımaları olarak görülmesini umuyorum.
         Alevi Bektaşi Geçmişe İşaret Eden Veriler
       Pomakların alevi-Bektaşi bir geçmişe sahip olduklarına işaret eden olgular şöyle sıralanabilir.
       * İlk olarak muharrem orucu geleneğini ele alalım. Günümüzde artık kaybolmaya yüz tutan bu geleneğin 30 yıl öncesine kadar yaşlılar tarafından 10 gün oruç tutulması suretiyle takip edildiğine bizzat tanığım. Kendi tanıklığımın ötesinde çevremdeki Pomaklar arasında yaptığım sözlü sorgulamalarla da doğrulamış bulunuyorum. (Vize/Küçükyayla Köyü’nden Salih Karaca, Necip Topuzlu, Vize/Kömürköy’den, Arife Özgirçek) Aleviler Ramazan orucu tutmazlar. Muharrem ayında üç günlük  Masum-u Pak ve 10 (12) günlük Muharrem orucu tutarak ayın 13.de aşure dağıtırlar. Sünni inanışında ise Aşure  gününe denk gelmemek ve 1 gün ile sınırlı olmamak  kaydıyla oruç tutulması sevap sayılır. Gelenekte bu ayda tutulan orucun 3 günü aşmadığı gözlenmektedir.
       * İkinci olarak; Alevi geleneğinde; Peygamber Soyuna (Ehli Beyt) verilen değerin de bir ifadesi olmak üzere Ali, Hasan, Hüseyin, Cafer ve İsmail gibi adların kullanımı çok yoğundur. Sünnilerde bu adlara Alevilere oranla çok düşük düzeyde rastlanmaktadır. Pomaklarda bu adların kullanılma sıklığı Alevilerle aynı orandadır. Üç nesil takip ederek yapılacak kıyaslamalarda her ailede bu adlardan bir veya birkaçının birden fazla kişide kullanıldığını gözlemek mümkündür. Sünni geleneğe bir örnek olmak üzere Osmanlı Hanedanında bu adlardan birini taşıyan Padişah olmaması gösterilebilir.
      * Üçüncü olarak; Nevruz geleneğinin izlenmiş olması: Asyalı toplumlarda bir tarım geleneği olarak, Sümer döneminden bu yana; yazın başlangıcı olarak kabul edilen 21 mart günü doğanın dirilişi sayılarak bayram olarak kutlanmaktadır. Çeşitli dinler bu geleneği kendi yorumları içinde sürdürmüş ancak Sünni geleneğinde yer almamıştır. Alevi Bektaşi geleneğinde ise Hz. Ali’nin doğum ya da Halifelik yıldönümü olduğu inancıyla önemli bir bayram olarak kutlanmaktadır. Mübadele öncesi Rodoplarda yaşadıkları döneme ait tüm gelenekleri sürdürdükleri halde “Nevruz” geleneğinin takip edilmemesinden sürekli yakınan babaannemden; Pomaklarca  izlendiğini öğrendiğim bu gelenek konusunda da yukarıda verdiğim kişilerle yaptığım sözlü sorgulamada bu bilgiyi teyit ettim.
         * Ayrıca göçebe- kır kökenli Alevi –Bektaşi tarikat geleneğinin, kent uzantısı biçiminde gelişen Ahilik teşkilatı üzerinden kurulabilecek bağlara işaret etmek üzere;
         Pomakça konuşan büyüklerimin kendi dillerinden “ahrenski” olarak söz etmeleri, Yine daha önce de değindiğim bir yazışmada,  Kızıldeli Sultan Dergahına bağlı alevi Pomaklardan “Aren” olarak söz edilmesi, Son olarak ta ahi teşkilatındaki kolektivizmi çağrıştıracak şekilde Pomak topluluklarınca “imece” geleneğine diğer topluluklardan belirgin bir şekilde fazla önem verilmiş olması dikkat çekicidir.
         Ulf Brunbauer de yukarıda değindiğimiz araştırmasında Pomakların bir bölümüne “ahryane” dendiğini aktarmıştır. İslam Ansiklopedisinde A. Cevat Eren, bunun kaynağının ahilikle bağlantılı olabileceğinden söz etmektedir. Eren’in bu yaklaşımını okumadan önce yazdığım “P.K. Ahi Damgası” başlıklı yazıda kendi çıkarımlarımdan hareketle ben de bu olasılığı değerlendirmeye çalışmıştım. Anadolu geleneğinde “imece” kültürü ile ahilik arasında kurulan ve bugün yaren toplantılarında süren bağlantı da bu noktaya işaret etmektedir.  Bölgedeki Ahi- Bektaşi sempatisinin bir  işareti olarak yerleşim yerlerine ahi adlarının verildiğine de rastlanmaktadır.  Paşmaklı-Smolyan Kazasının bir dönem “Ahi Çelebi”  olarak adlandırılması gibi,.  Aşağıya çıkardığım listede yer alan ahi tekke ve türbeleri de buna ilave edilebilir.
         Ayrıca Pomakların bir bölümüne katrancı deniyor olması da ahi-bektaşi geleneğinden kaynaklanmış bir olgu olabilir. İslamlaşma sürecinde  tanıştıkları; “eşitlikçi imece” olgusuna öykünmek üzere; ilişki kurdukları tarikat biriminin de adı olması muhtemel olan bu sözcüğü ad olarak benimsemeleri mümkündür.  Benzer şekilde Tarikat örgütlenmesini model alan yeniçeri ocağında bir tabura (52. Orta); da Katrancı Ortası denmesi  düşündürücüdür.
        * Alevi Bektaşi geçmişe işaret eden olgulardan bir tanesi de Pomakların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde bu tarikata ait dergah, tekke ve türbelerin yoğunluğudur. Bu konuda bir fikir oluşturabilmek için Yunanistan sınırları içinde kalan Batı Trakya ile sınırlı olmak üzere; saptanabilenlerden oluşan bir listeyi aşağıya aktarıyorum.

Ahi Baba Tekkesi/Feres (Ferecik), Ali Baba Zaviyesi/Tsermen (Çirmen), Binbiroklu Ahmet Baba Zav./ Tsermen (Çirmen), Elmalı Baba Zaviyesi/ Tsermen (Çirmen),Eski Baba Zaviyesi/Tsermen (Çirmen), Ferecik Tekkesi/Feres (Ferecik), Gazi Baba Türbesi / İneli/, Gaziler Tekkesi/Feres (Ferecik),Hızır Baba Tekkesi/Makri,/Kızıl Deli Sultan Tekkesi/Didymotichon (Dimetoka), Mümin Baba Zaviyesi/Tsermen (Çirmen), Mürsel Baba Zaviyesi/Tsermen (Çirmen), Otman Baba Zaviyesi/ Tsermen (Çirmen), Timur Baba Zaviyesi/Çirmen, Yaran Baba Zaviyesi/Çirmen, Seyyid Ali Sultan (Kızıl Deli)/Didymotichon (Dimetoka), Gazi Ferhat Baba/ Didymotichon (Dimetoka), Öksüz Baba/Didymotichon (Dimetoka), Aşağı Tekke/Mikroderio (Küçük Derbent) köyü, Gazi Hasan Baba/Sidiro(Demirören)köyü; Sufli’ye(Sofu lu’ya) 20 km., Çilingir Baba/Haldini (Ilanlı/Yılanlı) köyünün 2 km uzağında; Megaderio (Büyük Derbent) köyüne 18 km),/Sinan Baba/Çilingir Baba tekkesine 1 km, Hasan Baba/Sinan Baba’ya 500 m, Gaziler/Hasan Baba’ya 1,5 km, Kaib (Gaib) Baba/Çilingir Baba tekkesinin 1 km kuzey batısında, İbrahim Baba/Feres (Ferecik) Alexandrupolis’te bir tekke/Alexandrupolis’e (Dedeağaç’a) 4 km, Işıklar Nefes Baba/Loutros (Ilıca) köyünde, Sancaktar Baba/Makri (Miri) köyünde (Agia Paraskevi  istikametinde)
 
1826’da (II. Mahmud tarafından) kapattırılan Dimetoka’daki diğer Bektaşi tekkeleri:
 
 Abdal Cüneyd/Ahi Denek/Çakmak Dede/Develi Dede/Karagöz Bey/Yağmur Baba/Nasuh Bey/ Timurhan Şeyh/Hasan Baba/Şahin Baba –Şahin Sufi Sultan/Mürsel Baba/Şeyh Musluhiddin Baba/ Timur Baba/ Demirhan Baba/Şeyh Dede Baba
 
1826’da (II. Mahmut tarafından) kapattırılan Ferez (Ferecik)’deki Bektaşi Tekkeleri:
 
 Ahi Horasan/Ahi Turan Şah/Cuyi Dede/Veli Dede/Şeyh Siyah Taccüddin/Göbekli Saraç Baba
 
 Rodopi idare bölümündeki Bektaşi Tekkeleri:
 
Kara Ahmet/Maroniya yakınlarında Komotini’ye(Gümülcüne’ye) 18 km.,  Pospos (Puşpuş)/ Komotini (Gümülcüne), Ak Baba/Amaksades’in (Arabacıköy’ün) 2,5 km güneyinde., Taşlık Petrota (Taşlık) köyünde., Süpüren Mahmut Dede/Komotini’de (Gümülcüne’de), Üç Gaziler/Hloi köyüne (Hebilköy’üne) 5 km  (Bulgaristan sınırları dahilinde), Kamber Baba/Anokambi (Yukarı Kamberler) ve Katokambi (Aşağı Kamberler) köyü arasında
 
Rodopi bölgesinde Bektaşi Babalarına ait bazı türbeler:
 
 Ali Baba/Anokambi (Yukarı Kamberler) köyü , Seyyid Derviş Ali (öl. 1774)/Lambro (Satiköy); Komotini’ye (Gümülcüne’ye) 18 km, Gaziler/Nikiton ormanında (Sapis yakınlarında), Kesikbaş Baba/Komotini (Gümülcüne)
 
Xanthi (İskeçe) idare bölümündeki Bektaşi Tekkeleri
 
Hasib Baba7(öl. 1886)/Xanthi (İskeçe), Emir Baba/ Mikro Evmiro(Tekkeköy)  Murssini (Mursalı), Karaca Ahmet/Echinos  (Şahin) köyünde-türbesi Pomak Kadınlar tarafından hala ziyaret ediliyor), Karaca Ayşe (Osoika)/Echinos (Şahin) köyünde, Kız Bükü/Drumia (Kız Bükü, Azize Kızı) k., Budala Hoca/Thermes (Ilıca) köyünde, Nazire/Mykis (Mustavçova) köyünde, Kırklar Tekkesi/Genisia (Yenice Karasu) köyünde, Ali Baba/Genisia (Yenice Karasu),.Kütüklü Baba/Selino (Kereviz) köyünde, Gelin Mezarı/Papikio Oros (Despot dağı’nda); Sunio’ ya (Sünnetçiköy’e) 56 km., Karaoğlan/Karaoğlan dağının tepesinde.
     
Son dönemlere ait 2 Tekke:
 
Mega Evmiro/(Büyük Mursalı) k.,. Ahmet oğlu Ahmet Baba/ Genisia (Yenice Karasu) köyü; Kavaklı  Mahl. Genisa bölgesinde ayrıca Hasan Baba, Taybe Sultan, Zübeyde Ana, Öksüz Baba, Mercan  Ana, Musellim ve Mahsun Baba’nın mezarları bulunmaktadır.
 
        * Bir başka veri olarak önemli bir pomak yerleşimi olan Şahin (Echinos) Köyü’nde bulunan ve Pomak nüfus tarafından hala ziyaret edilen Karacaahmet ve Karaca Ayşe türbeleri etrafında oluşan va Pomaklar arasından derlenmiş bir söylenceyi aktarmak istiyorum.
          "Osmanlı devrinde iki kardeş, yolcu olarak İskeçe'nin dere kolunda bulunan Emirler köyüne uğramışlar. Bu köy, ancak 17 hane imiş. İki kardeş iş aramışlar, fakat maalesef kendilerine iş gösterilmemiş ve misafir olarak kabul edilmemişlerdir. Mahzun olarak Şahin kasabasına doğru yönelmişlerdir. Buraya ulaştıklarında hüsnü teveccühle (güzel bir karşılanma) karşılanmışlardır. Kendilerine ne istediklerini sormuşlar. Cevaben; iş aramaya geldik diye söylemişlerdir. Onlara, "bağlık tarlasında (Karaca Ayşe türbesinin üstü) orak biçmek vardır" denilmiştir. Teklifi memnuniyetle kabul ettikten sonra, onları o tarlaya götürmüşlerdir. "Burada sizin için tahminen bir haftalık iş
vardır" denilerek işleri ile baş başa bırakılmışlardır. Kasaba halkı, "Allah yardımcınız olsun" diye dua edip evlerine dönmüşlerdir. Misafirler de işe girişmişlerdir. Halk, işlerin nasıl gittiğini görmek ve yiyecek götürmek için ertesi gün tarlaya vardıklarında ne görsünler; bir haftalık iş bir günde bitmiş ve kendileri giyim kuşamlarını bırakıp kaybolmuşlardı. O zamanki âlimlere müracaat edip sormuşlar. "Ne olacak bu iş, ne yapalım şimdi?" diye sorduklarında; "şaşılacak bir şey yok, bunlar ermişlerdendir. Erkek olan için kasabamızın ortasında, kadın olan için de kasabamızın karşısında (kendilerine gösterilen tarlanın altı) türbe yapılacak ve onları daima rahmetle anmalıyız" denilmiştir. Şahin, o kadar hayırlı dualara nâil olmuştur ki, o andan itibaren nüfus itibariyle hep büyümüş ve büyümektedir de. Bunun yanı sıra hiçbir fenalığa da maruz kalmamıştır. İnşaallah bundan sonra da felâket görmeyecektir. Onların yüzü suyu hürmetine Cenâb-ı Hak, bu memleketi muhafaza etmektedir.

         Söylence farklı bir biçimde de anlatılmaktadır.
      "Karaca Ahmet ve Karaca Ayşe'nin iki kardeş oldukları söylenir. Emirler köyüne vardıklarında misafir edilmek istemişler, onları kimse kabul etmemiş. Abdest alıp namaz kılmaları için su istediklerinde köyümüz susuz diyerek su da vermemişler. Köyün dışına çıkmadan önce sormuşlar; "Kaç hanesiniz?", "19 haneyiz" demeleri üzerine "20 hane olmayasınız" denmiştir. (Bir başka rivayete göre; "39 haneyiz" demeleri üzerine "40 hane olmayasınız" denmiştir). Köyün dışına çıkmışlar ve "bismillâh" diyerek ellerindeki değneği yere vurduklarında su fışkırmış, abdest almışlar ve namazlarını kıldıktan sonra yola koyulmuşlardır. Bunun üzerine köy halkı çok pişman olmuş, fakat köyde kalmaları için onları ikna edememişlerdir. Ertesi gün Şahin'e varmışlar. Şahinliler kendilerine büyük misafirperverlik göstererek birçok aile onları evlerine almak istemiş. En son Şahin'in merkezinde bir eve misafir olmuşlar. Akşamleyin etli pilâv ve ayran ikram etmişler, yemişler, sohbet etmişlerdir. Yatsı namazından sonra ev sahibi ayrılırken onlara tasın içinde kalan pilâvı, su ve ekmek bırakmış. Belki gece vakti biraz daha yerler diye. Şahin hakkında sohbet ederken "bu köyün bereketi hiç kalkmasın" diye dua etmişler. Sabah namazı sonrası ev sahibi onlara kahvaltı ikram etmek istemiş. Fakat onların orada olmadıklarını, ayrıldıklarını görmüş. İçinde pilâvın bulunduğu tasa baktığında (önceden yarısı yenildiği halde) sanki pilâv hiç dokunulmamış, akşamdan hiç yenilmemiş vaziyettedir. Ertesi gece birçok köylü onları rüyada görmüş ve iki yerde işaret olarak emanetler bıraktıklarını görmüşler. Rüya sonrası o yere gittiklerinde (Karaca Ahmet Camii'nde) bir küçük kılıç, Karaca Ayşe'nin yerinde terlik, çember ve ibrikle karşılaşmışlardır. Kılıç, Balkan savaşlarında Bulgarlardan saklanmış ve bilinmeyen bir ailede saklandığı söylenmektedir. Şahin halkı onların işaretlerini buldukları yerde türbeler yapmışlardır.”  "Şahin"li bir yaşlıdan aktaran "Metin KARAHOCA"
        Şahin yakınlarındaki  Pomak Köyü Ketence’li olan İ.Kissa  bu söylenceye hala inanıldığını  doğrulamaktadır.
        “Ben daha önceki mesajımda da belirttiğim gibi Şahin köyüne 4 km uzaklıkta Ketenlik köyünde yaşıyorum. Anlattığın efsane bizim köyde de anlatılıyor. Tabii annem bana o efsaneleri efsane olarak değil gerçekten eskiden olmuş olaylar olarak anlatmıştı. Anlattığın efsanedeki iki kişi aslında birer melek imiş. Ancak, insan kılığına girmişler ve söz konusu iki melaike bizim köy de dahil bir çok köye uğramışlar ve ekmek yardımı istemişlerdir. Köylerin çoğu bu melaikelere bencil davranmış. Bizim köy de ayni şekilde bu meleklere gerekli şekilde davranmamışlar ve bu yüzden bizim köy Şahin köyü kadar gelişme
gösteremiyor. Bir çok kez annemin ve bir çok başka yaşlı insanın: 'bu köy
lanetlenmiş bir köy sizler için en hayırlısı buradan başka yere taşınmanızdır'
sözleri aklıma geldi. Bu efsaneyi çok severim, çünkü insanları yardımsever olmaya
çağırmaktadır.
       Şahindeki türbeleri, civardaki köylerden insanlar sık sık ziyaret etmeye devam
ediyorlar. Ben de çocuk iken bir kaç kere ziyarete gitmiş ve orada namaz kılmıştım.
Bu arada Pomakların hepsi sünni mezhebinden olmadıklarını belirtmek isterim. Siicek köyünde Alevi mezhebinden Pomaklar da var. Söz konusu Siicek köyü Yunanistan’ın Edirne sınırlarına yakın bir köydür.”
     * Son olarak İ.Kissa’nın belirttiği Siicek köyünü de kapsayan Kırcaali – Dimetoka civarında;  Kızıl Deli Sultan tekkesine bağlı ve Aren olarak adlandırılan bir Pomak Grubunun halen Alevi Bektaşi inancını koruduğunu hatırlatmak istiyorum.

      * Sonuç
          Aktardığım bu veriler bugün Sünni inanışına mensup olan “Pomakların”  başlangıçta   alevi inancı taşıdıklarını göstermeye yeterlidir kanısındayım. Bu durum Müslümanlığa geçişin; yukarıda çerçevesini çizdiğim Bogomil-Alevi heteredoks tarikatlarca yürütülen misyonerlik kampanyaları ekseninde gerçekleştiğine dair tezlerle uyum göstermektedir.
        XIV. asırdaki toplum yapısı değerlendirildiğinde  “Sünni” inancın Selçuklu yönetici sınıfları  dışında Anadolu toprağında henüz kök salmadığı, Müslüman nüfusun ezici bir çoğunlukla alevi inancına mensup olduğu bilinmektedir. Böyle bir tablodan doğan Osmanlı beyliğinin göçebe karakteri de göz önüne alınırsa sünni inancın baskınlığından söz etmek mümkün değildir. Günümüzde; kaynağını Kayı boyuna dayandıran ve Osmanlı hanedanının amca soyundan gelindiği anlamında “Amucalılar” adıyla tanınan bir alevi ocağının bulunması da beylikteki heteredoks inanç yapısına işaret etmektedir. Burada bir paradoks oluşturan aşiret reisinin oğlu olarak doğan ilk Padişaha alevi anlayışında hoş karşılanmayan “Osman” adının verilmiş olması; Sünni Selçuklu Hanedanına yönelik bir öykünme olarak değerlendirilmelidir.
        Neticede Osmanlı Türk toplumunda o dönemde  baskın  olan Alevi-Bektaşi karakter  karşısında; Pomakların Müslüman olurken “sünni” inancı benimsemeleri beklenen bir durum değildir. Pomaklar İslamiyeti Osmanlı Türk toplumuyla temasları sonucu öğrendilerse –ki; öyle öğrendiler- İlk benimsedikleri inanç biçiminin Heteredoks karakterli Alevi Bektaşi inanç sistemi olması gerekir.


Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: bogutevolu on October 16, 2009, 12:11
     IX- SÜNNİLEŞME SÜRECİ
        1-) Batınilik ve Sünnilik Kavramları
        Ne İslam, ne de Hıristiyan dininin inananları arasında ayrımcılığa yol açacak hükümler içermesi söz konusu değildir. Özde bütün insanların eşit ve özgür olmasını önerirler. Ancak değişik toplulukların ilk kez benimsedikleri bir dini mutlak biçimiyle algılamaları mümkün değildir. Her topluluk yeni benimsediği inancın içine önceki inanç sistemine ait sayısız olguyu da dahil eder. Bu nedenle aslında dinler toplumdan topluma farklılıklar gösterirler. Alman ve Meksika Hıristiyanlığı gibi; Endonezya ve Türk Müslümanlığı arasında da farklar vardır.
       Yine herhangi bir dinin farklı toplumsal kesimler tarafından algılanışında da farklar vardır. Üst kesimler variyetlerini ve egemen konumlarını dinsel inançlara yaslanarak sürdürme ihtiyacı duyarken; toplumun daha aşağı kesimleri eşitlik taleplerini inançlarına bağlayarak savunma eğilimindedir. Bu durum dinler konusunda genel olarak iki eğilimin öne çıkmasına yol açmıştır.
     Hıristiyan Ortodoks inanışı uzun yüzyıllar boyunca Bizans yönetimi ile kaynaşmış bir ruhban sınıfı elinde biçimlenmiştir. İçinde yer aldığı egemen kesim çıkarlarının dine dayandığını savunabilmek için; inanç sisteminde doğrudan yer almayan bazı kuralların geçmiş uygulamaların yorumuna dayalı olarak kalıcı kalıplara dönüştüğü biçimsel bir yorum olarak tanımlanabilir. Sünni (icraat anlamında sünnet’ten) İslam da benzer şekilde dinin katı biçimsel  kalıplar içinde algılanmasına dayalı bir yorumdur. Mutlak kaynakta yer almayan birçok kural Peygambere atfedilen sözlere (hadis) dayandırılarak dayatılmıştır. Günümüzde bu nedenle  hangi hadis’in sahih, hangisinin uydurma olduğunu saptamak başlı başına bir ilahiyat dalı oluşturacak hale gelmiştir.
       Öte yandan dinin yüksek tabakalarca ve alt tabakaların aleyhine olacak şekilde farklı yorumlanmasını eleştirenler bu kuralların dinin özünde yer almadığı, sonradan uydurulduğu tezini savunurken dinin şekil olarak değil içerik (iç, Batın, Batıni) olarak ele alan bir yorum tarzını öne çıkarmışlardır. Ortodoks- Sünni kesimler kendi yorumlarını asıl kabul ettikleri için; benimsedikleri kalıplara bağlı olmayan bu yorumlardaki  yaklaşım farklılığını yani kendilerinkiyle “türdeş olmadığını” ifade etmek üzere kullandıkları sıfat olarak  “Heteredoks” olarak da nitelendirilirler.
         Tarih içinde kızışan toplumsal mücadelelerde; talepler bu tür yorumlar üzerinden ifade edilerek; taraflarının birbirini dinden sapmayla suçladığı birçok kanlı çatışma yaşanmıştır. Pomakların Slavik süreçten kopuş olgusu böyle bir yığın çatışmanın ürünüdür.
         Kuruluş dönemindeki göçebe karakterini ortaya koyduğumuz Osmanlı devleti de zamanla bu karakterini kaybederek askeri feodal devlet karakterine bürünmüş ve buna paralel olarak “Batıni” inanç sistemini terk edip katı bir “Sünni” gelenek geliştirmiştir. Osmanlının “sünni” şeriatı uyguladığını öne sürerken ortaya koyduğu yorumda en dikkat çeken olgulardan biri mülkiyete ilişkindir. İslam akidesinde yaygın bir devlet mülkiyetini öneren kurallar mevcut olmadığı halde; Osmanlı “uleması” kendisinin de nasiplenmesine olanak sağlayan; toprakların tamamına yakınına devletin tasarruf etmesini öngören “tımar” rejimini  meşru kılacak yorumları üretmesini bilmiştir.
      Bu şekilde yukarıda da değindiğimiz gibi başlangıçta İslam Hukukuna uygun olarak devletin beşte birlik payını verdikten sonra ele geçirdiği topraklara tasarruf eden “Gaziler”;  ulemanın geliştirdiği yeni şer’i yorumlara dayanılarak mülklerinden edilebilmiştir. Yine “vakıf malına el konamayacağı”na dair şeriat hükmüne rağmen, kuruluş dönemi ittifakında yer alan dervişlerin mensup bulunduğu tarikatlara ait vakıf arazilerine, Batıni inancın dinden çıkma olarak yorumlanması suretiyle “kafirdir, kanı ve malı helaldir.” türünden yorumlar içeren fetvalara dayalı olarak el konabilmiştir.
       Burada bir noktayı özellikle vurgulamak gerekiyor. Konunun niteliği gereği yazı boyunca inançlar ve inanç sistemleriyle alakalı çokça ifade kullanıldı. Yazılanlara bakılarak belirli bir yaklaşımın diğerine göre daha tercih edilebilir olacağını gösterme kaygısıyla hareket edildiği düşünülmemelidir.  Burada inançların kendileri değil; onları kalkan olarak kullanan toplumsal mekanizmalar tartışılmaktadır. İnançtan söz edildiğinde bizi ilgilendiren bunun iyi ya da kötü olması değil; bu inanca yaslananların yüklediği anlamın niteliğidir. Ve bu nitelik inancın kendisinden bağımsızdır.

     2-) Osmanlının Sünnileşmesi
     a-) Bölüşüm Süreci ve  “Fetih Krizi”
        Göçebe devletinin rejimi en saf biçimiyle “kan kardeşliğine dayalı kabile demokrasisi” olarak tanımlanır. Bu sistemde devlet bir kabileler federasyonu olarak örgütlenir. Kabileler federasyonda eşit söz hakkına sahip reisleri ile temsil edilir. Hükümdarın söz hakkı da aslında kabilesini temsil ettiği orandadır. Yani hükümdar mutlak hakim değil, “eşitler arasında birinci” olarak  tarif edilebilecek bir statüye sahiptir.
        Böyle bir statüde yapılan fetihlerden elde edilecek ganimet; külfet ve nimet eşitliği ilkesine göre paylaştırılır. Koordinasyon misyonuyla bütün savaşlara katılmış sayılan hükümdara bir pay verildikten sonra ganimet savaşın külfetine katlananlar arasında bölüşülür.
        Osmanlının Balkanlar ve Anadolu beyliklerinden bir kısmını ele geçirmesi yukarıda kuruluş dönemi için “göçebe devleti”  olarak tanımladığımız yapı altında gerçekleşti. Elde edilen ganimetin paylaşımı  ve topraklara tasarrufun kuralları da doğal olarak göçebe hukukuna tabi olacaktır. Buna göre hükümdar hakkı beşte bir olmak üzere ganimet ve arazinin kalanı onu fethedenlere ait oluyordu.
         Gaziler ve etrafına topladıkları savaşçılardan ibaret savaş aygıtı nedeniyle ele geçirilen toprakların önemli bir bölümü “gazilerin” mülkü haline geliyordu.  Gazilere lojistik destek sağlayarak fetihte rol alan diğer müttefik olarak “dervişler” ise kendilerine düşen paya tarikat bünyesinde egemen olan ayrı bir kolektif hukuk gereğince ortaklaşa tasarruf etmekteydi. Buna göre dervişlere düşen arazi bağlı oldukları tekke ya da dergah’a vakfediliyordu.
        Bu durum yeni ve sürekli bir gelir kaynağı olan toprak rantı ile tanışan göçebe egemenlerinin karakterini de değiştirmeye başladı. Gaziler edindikleri mülklerin gelirleri sayesinde ulaştıkları refah nedeniyle savaşçı nitelikleri kaybedip toprağa yerleşmeye yöneliyordu.  Bu durum “fetihlerin” yavaşlamasına yol açınca savaş aygıtının yeniden düzenlenmesine ihtiyaç duyuldu. Yeniçeri ocağı bu ihtiyaçtan doğdu.

         b-) Krize Çözüm: Yeniçeri Ocağı
         Fetih krizine  çözüm olarak geliştirilen “Yeniçeri Ocağı”    “Osmanlı Göçebe Devleti”nin  savaş sanatına  kattığı tamamen orijinal bir şaheserdir. Tarikat kültürünün geliştirdiği kolektif yaşam modelini esas almıştır. Bektaşiliğin profesyonel derviş yetiştirmeye yönelik olarak geliştirdiği “mücerretlik” temel motiflerden biridir. Babagan olarak ta adlandırılan bu  gelenek tarikat yoluna baş koyan dervişlerin evlenmelerini yasaklar. Bu sayede  aile ilişkilerinden bağımsız olarak; dergah ekseninde örgütlenmiş kolektif biçimler altında yalnızca  tarikata adanmış bir yaşam sürerler. Yeni kurulan ocağın erleri için de benzer biçimde aile ilişkilerinden ve toplumdan soyutlanmış “mücerret”  ve kolektif bir yaşam öngörülmüştür.  Tarikat unsuru düşünceyi üretmekle kalmamış kuruluşu da organize etmiştir.  Yeniçeri ocağı Ahi tekkelerinin “seyfi” (kılıç erbabı) feta(kardeş)ları ve Alevi- Bektaşi tekkelerinin alperen canlarının katılımı ile oluşturulmuştur. Uzun süre Hacıbektaş Sancağının  törenlerde ilk sancak olarak taşınması ve  sünni yönelim sonunda “İmamı Azam Sancağı” ilk sancak olduktan sonra bile Bektaşi sancağının ocak kapatılıncaya kadar taşınmaya devam etmesi bu niteliğe işaret eder.
         Ocağın gayrimüslim ailelerden zorla kopartılan çocuklardan oluşturulduğuna ilişkin görüşler abartılıdır. Acemi kaynağını daha çok devlet kapısını gelecek garantisi olarak gören yoksul ailelerin gönüllü olarak yazdırdığı delikanlılar oluşturmuştur. Bu bakımdan kuruluş dönemi ittifakına dahil olan dervişler aracılığıyla “Pomak” nüfus içerisinden ocağa dahil olan önemli bir kesimin bulunduğunu düşünmek de mümkündür. Bunlar içinde devlet örgütünde üst kadrolara tırmananlar da mevcuttur.

          c-) Toprak Rantına Dayalı Yeni İttifak
       Fetih krizine çözüm olarak üretilen “Yeniçeri Ocağı” kendi mimarı olan tarikat partisinin tasfiyesine de yol açacak yeni bir durum yarattı.  “Gaziler” önemini tamamen kaybediyordu. Tarikat unsurları da ocağın personeli olarak savaşlara devletçe iaşe olunan profesyonel kadro sıfatıyla katılıyordu. İttifak bileşenlerinin “temel egemenlik aygıtı” olarak “savaş mekanizması” üzerindeki denetimlerini yitirmelerine yol açan bu durum; saray çevresinde bölüşüm kurallarının kendi çıkarları yönünde yeniden tanımlanmasını olanaklı kılan ortamı da yaratıyordu.
        Öte yandan Askeri Feodal Selçuklu Devletinde; “ulema” ve yüksek askeri kadrolarla kurulan ittifak; Bizans’tan örnek alınarak geliştirilen “ikta” sistemi içinde sarayın benzer ihtiyaçlarına cevap vermişti. Benzer karakterli Bizans örneği de ortada duruyordu. Ayrıca çöken Selçuklu merkezinden beyliğe iltica eden kabarık sayıda “ulema”  mensubu da “göçebe devletinde” bölüşümden pay alamamanın rahatsızlığını öteden beri duyuyor ve saray çevresindeki ilişkilerde “hanedanın bölüşümden fazla pay alması”nı sonuçlayacak teorilerini pazarlayarak devreye girmeye çalışıyordu. Bu koşullar yeni bir ittifakın uç vermesine olanak sağladı.
         Göçebe hukuku terk ediliyor; Devlet Tüzel kişiliği üzerinden hanedanın toprakların tamamına tasarruf etmesinin yolunu  “ikta” ya da “tımar” sistemi altında açacak yeni bir hukuk benimseniyordu. Bu yeni sistemin; “Batıni” tarikatlarca kutsanması mümkün değildi.  Askeri Feodal Devlet’e dönüşecek olan yeni yapının meşruiyet kaynağı “sünni”lik olacaktır. Zira ittifaka dahil olan “Sünni Ulema” tek bir ailenin bütün ülkeye malik olmasını izah edecek “şeri” yorumları Selçuklu hanedanı hizmetine sunmuş olmakla ideoloji üretme konusundaki yeteneğini zaten kanıtlamış durumdaydı.

        d-) Göçebe İttifakının Tasfiyesi
       Tasfiye operasyonu peyderpey uygulamaya sokuldu. Tımar sisteminin dayatılması önce gaziler üzerinde denendi. Zaten Yeniçeri Ocağı bu kesimi fiilen devre dışı bırakmıştı. Bu durumdan pek de şikayetçi değildiler. Ancak  sıra önceden kazandıkları mülklerine de el konmaya gelince, vakıf malına el konmayacağına dair  “şeriat” hükümlerine sığınarak mülklerini kendi kontrollerindeki vakıflara devretme taktiğini denediler. Vakıfları engellenerek vergi yükümlüsü biçiminde Tımar sistemine dahil edilmelerine uğraşıldı.
               Osmanlı tasfiye sürecine ittifak içinde bulunduğu aşiretlerle devam etti. Aşiretlerin tasfiyesi bunların Ankara savaşında Timur’la ittifak kurmasında neden olmuştu.  Bu süreç; zayıflayan Osmanlı karşısında Anadolu Beyliklerinin yeniden ortaya çıkmasına neden olduysa da; Fatih Sultan Mehmet bunları tekrar denetime almayı başardı. Geriye son büyük aşiret olarak Çandarlıların tasfiyesi kalmıştı. Küçük aşiretlerin etkisizleştirilmesiyle yürüyen süreçte gelişmelerin varacağı istikameti kestirebilen Çandarlı aşireti farklı arayışlara yöneldiğini Bizansla ayrı bir ilişki geliştirme çabasıyla belli edince, hanedan da aradığı fırsatı yakalamış oldu. İttifaka katılan ikinci büyük aşiret olarak Sadrazamlık koltuğunu sürekli olarak elinde bulunduran bu aşiret “Bizans’la işbirliği” yapmak suçlamasıyla egemenlik mekanizmasından dışlandı. (Çandarlı Halil Paşa:bir toplantıda İstanbul kuşatmasından vazgeçilmesi gerektiğini savunduğundan hareketle fetihten hemen sonra Bizanslılardan Rüşvet aldığı iddiasıyla idam edilip topraklarına el kondu.)
       Bektaşi tarikatlarının dünya malı ile doğrudan bağları diğer kesimler kadar olmadığı için başlangıçta onlara dokunulmadı. İlk aşamada inançlarıyla fazla uğraşmaya gerek yoktu. Zaten Bektaşiliğin kentli versiyonu biçimindeki Ahi’liğin paramiliter kanadı olan “seyfi” unsurlar Yeniçeri Ocağında iaşeye tabi olmakla  zapturapt altına alınmış olyordu.  Kavli unsurlar ise daha çok kent emeğini oluşturan ticaret ve zanaati örgütlemekle meşgul olduklarından sistemin ihtiyaç duyduğu bir misyonda istihdam ediliyorlardı. Bu nedenle sistemle çatışma eğiliminde olmadılar. Giderek lonca düzeyine indirgenen yapıları ile Sünnileştiler.
       Alevi-Bektaşi  tarikatlar ise  meyvelerini yeni almaya başladıkları misyonerlik kampanyasını anlamsız kılacağı için kır yoksulları üzerinden örgütlenecek bir direnişle tasfiyeye karşı koyacak  durumda değildi. Zira özgürlüklerini yaşayabilecekleri “göçebe devleti” olarak yüceltip katılmaya davet ettikleri kitlelere; bu kez Osmanlıya karşı tutum alma gereğini izah edebilmeleri zor olacaktı. Bu durum onları fiziki bir “eylemsizlik” haline getirmişti.

          e-) Göçebe devlet Girişimi ve Şey Bedrettin İsyanları
        Kendini güçlü hissettiği bir dönemde tasfiyeye girişen Osmanlı beklemediği bir durumla karşılaştı. Dağılan Selçuklu devletinin topraklarını istila eden Moğolların oluşturduğu tehdit Ankara savaşında Timur’a esir düşen Beyazıt’ın çocukları arasında devletin parçalanmasına giden “Fetret Devri”nin yaşanmasına  neden oldu.
            Bazı aşiretlerin tasfiyeye tepki olarak Moğollarla ittifaka yöneldiğini belirtmiştik.  Fetret devri bir süreliğine bunların tekrar bağımsızlaşmasına da yol açtı.
       Öte yandan fetret devri; oluşan açmaz nedeniyle “eylemsizlik” durumu yaşayan tarikatların tepkilerini yükseltmesine de olanak sağladı.
         Bölünen iktidarın Edirne’deki Sultanı  Musa Çelebi   diğer kardeşlerini devre dışı bırakıp devletin tamamına egemen olma hesaplarına toplumsal destek sağlamanın yolu olarak eski ittifaka müracaat etti. Başlangıçta “tahtın meşru varisi” olarak destekleyen Osmanlı egemen sınıfları; Batıni tarikatların iktidardaki temsilcisi olarak Şeyh Bedrettin’i atayan Musa Çelebi’nin giriştiği “yeni  göçebe” devlet deneyi Balkanlarda kök salmaya başlayınca; tedirgin olmaya başlamış; Bizans ve  Bursa sarayı ile ittifaka geçerek  ortadan kaldırılmasını sağlamışlardı. Musa Çelebi katledilirken; tarikat lideri misyonu göze alınarak İznik kalesine sürgün edilen “Şeyh Bedrettin” tasfiyeye direnme çabalarını buradan sürdürmüştü.
         Gaziler ve tarikatlar ittifak ederek şeyh Bedrettin müritleri öncülüğünde isyan ettiler. Manisa’da “Torlak Kemal” ve Karaburun’da “Börklüce Mustafa” öncülüğündeki isyanlar bastırıldı. İsyana katılan köylü ve göçebeler kılıçtan geçirildi. İsyanın faturasının kendisine kesileceğini bilen Şeyh Bedrettin; tasfiye nedeniyle Osmanlıya tepkili aşiretlerin yardımıyla Sinop üzerinden Karadeniz yoluyla Balkanlardaki tarikat ilişkilerine sığındı.  Daha sonra yakalanarak Serez’de idam edildi.
        Şeyh Bedrettin isyanlarına tarikatların güçlü olduğu Balkanlardan destek gelmemesi; Edirne’de Musa Çelebi ile girişilen deneyin yenilgiyle sonuçlanmasının sonucu olmalıdır.
         Batıni tarikatları doğrudan hedef haline getiren bu olaylar tarikat mensuplarının geriye çekilmesiyle sonuçlandı. Bir başka sonuç ise sistemle bütünleşme eğilimine giren “ahiliğin” Bektaşilikten koparak Sünnileşmeye yönelmesini sağlamasıdır.

Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: bogutevolu on October 16, 2009, 12:11
f-) Sonuç
            Osmanlı artık Yeniçeri Ordusunun oluşturduğu askeri güce yaslanmış ve “Hanedan” ; “Ulema” ile Tımar sistemine uyum sağlayarak bürokratik kadroda görev alan eski gazilerin çekirdeğini oluşturduğu “askeri bürokrat” kadrodan oluşan yeni  ittifak içinde “askeri feodal devlet” modeline geçmiş oluyordu. Bu  iktidar değişikliği; aynı zamanda Osmanlı’nın ve dolayısıyla da “Pomakların Sünnileşme sürecinin başlangıcını oluşturmaktadır.
           Toprak rantına dayalı “Merkezi Feodal Yapı” kuruluş döneminde ilk “fetihlerin” dayanağı olan “göçebe karakterli” köylü topluluklarını bu kez hedef haline getiriyordu. Rant elde edilebilmesi için toprak işleme zorunluluğu; Selçuklu ve Bizans’ta olduğu gibi Osmanlıda da iskan-isyan süreçlerini devreye soktu. Osmanlı tarihinin bundan sonrası bir açıdan kanla bastırılmış aşiret ve köylü ayaklanmaları tarihidir.
         Anadolu göçebeleri için İran’da henüz göçebe karakterini yitirmemiş şii karakterli “Akkoyunlu” devleti giderek çekim merkezi haline gelmeye başlamıştı. Bu niteliği ile önemli bir tehdit oluşturan Akkoyunlu’lara karşı sınırları denetleme ihtiyacı “sünni”leşmeye  ayrı bir ivme kazandırmıştır.

        3-) Pomakların Sünnileşmesi
        Osmanlıdaki bu değişiklik Balkanlarda Müslümanlaşan “Pomak” toplulukları için  ilginç bir durum oluşturdu. Peşine takılarak Osmanlıya iltica etmeleri ve Müslüman oluşlarını sağlayan tarikatlar bir açmazın içine girmişti.
        Tarikatların açmazı iki yönlüydü. Bir yandan henüz büsbütün tamamlanmamış geçiş süreci içinde “dost” diye tanıttıkları Osmanlının giriştiği tasfiye operasyonuna  karşı tabanlarını harekete geçirecek propagandaya girişme şansına sahip olamıyor; diğer yandan ise “tarikat” unsurunun bir bileşeni olarak kent emeği ekseninde örgütlenen “Ahi Teşkilatları”; gerek Yeniçeri Ocağına tahsis edilen kadroları ve gerekse kontrolünü eline geçirdikleri ticaret ve zanaat süreçleri aracılığıyla sistemle bütünleşme süreci içinde Batıni niteliklerini yitirme eğilimine girmişti.
         Öte yandan yeniçeri ocağına “acemi oğlan” olarak verdikleri evlatlar üzerinden “Pomaklar” ile Osmanlı arasında devlet kapısını ikbal kapısına dönüştüren ve tarikatlar tarafından denetlenemeyen ayrı bir bağ kurulmuştu.
           “Balkan halkları da yeni rejime sıkı sıkıya ortak edildiler. O ünlü devşirme kurumuna da doğru bir biçimde değerlendirebilmek için, işte bu  açıdan bakmak gerekir. Bununla yerlilerin gençleri, daha çocukken toplanıyor, Müslüman olarak yetiştiriliyor, sonra da ya kişisel köle olarak sultana bağlanıyor, ya saray hizmetine veriliyor, ya da yeniçeri ordusunda kullanılıyordu. Bu çocuklar sultanın kulları olarak” özgür” ama bir yurtluğa bağlı köylülükten çok daha parlak bir mesleğe kavuşabiliyorlardı.” (Server Tanilli-Yüzyılların Gerçeği ve Mirası  c.II-s.559)
         Ortaya çıkan bu yeni durum “Pomaklar” arasında devletle barışık tarikat unsuru olarak “Ahilerin” daha etkin hale gelmesine yol açıyordu. Bu etkinlik sistemle bütünleştiği ölçüde Sünnileşen “Ahi”liğe paralel olarak Pomakların da Sünnileşmesine yol açacaktır.
         Osmanlı mali sisteminde gayrı müslimlerden oluşan “Reaya” ile Müslüman tebaadan oluşan “Beraya” statülerinin “Pomakları” neredeyse vergiden muaf topluluk haline getirmesi de sünnileşme sürecini destekleyen önemli bir olgudur. Bu sistemde “Reaya” olarak tanımlanan gayrı müslim tebaanın ödemekle yükümlü olduğu “kelle” ve “toprak” vergisi Müslüman tebaa olarak tanımlanan “Beraya”dan alınmıyordu.  Müslüman nüfusun tabi olduğu vergi sadece işlenen topraktan alınan “öşür” den ibaretti ki sürü yetiştiriciliği olan temel üretimleri nedeniyle Pomaklar fiilen bunun dışında kalıyordu.
         İmparatorluk sınırları içinde göçebelere yönelik olarak yürütülen “iskan” politikaları Pomaklar üzerinde uygulanmamıştır. Bu nedenle neredeyse büsbütün  “vergiden muaf statü” imparatorluğun sonuna kadar ve bir istisna oluşturacak şekilde devam etmiştir.  Tarım alanlarının işletilmesine yönelik iskan ihtiyacının; daha çok Anadolu’da sorun çıkaran Türkmen kabilelerin sürgünleriyle çözülmüş olması ile  “vergi muafiyetinin” Balkanlarda devam eden İslamlaşma sürecinde bir çekim merkezi oluşturması bunun nedenleri arasında sayılabilir. Nedeni ne olursa olsun bu durum yarı göçebe Pomakların “özgür göçebe yaşam” taleplerini de önemli ölçüde karşılamıştır. Osmanlıya  sürekli bağlılık duyguları taşımalarına yol açan bu olgu da; ona eklemlenerek  Sünnileşmelerine katkı sağlamıştır.
        Sünnileşme sürecinde etkin olan olgu ve kurumlardan Pomak kültürüne yer etmiş izlere hala rastlanabilmektedir. Ahi ilişkilerine işaret etmek üzere bölgede Ahi adları taşıyan köylerin varlığı... Tarikat kolektivizminin günlük yaşama yansıması olarak gözlenen güçlü bir “imece” geleneği bunlar arasında sayılabilir. Bu etkinin  bir bölüm Pomaklara Ahreyane ya da Aren denmesinin “ahilik”le alakalı olabileceğini düşündürecek düzeyde olduğu kabul edilmektedir.
         Yine Pomakların Osmanlı dönemi boyunca yaşadığı fiili vergi muafiyeti olarak tanımlanabilecek statü sayesinde Osmanlıya duydukları bağlılığın bir göstergesi olarak 93 harbi diye bilinen 1878 Rus Savaşı esnasında Kurdukları Rodop Muvakkat Cumhuriyeti’nden söz etmek gerekir. Filibe’yi savunan Süleyman Paşa uzun süre direndikten sonra kuşatmayı yararak Rodoplara çıkmayı başarır. Selanik tarafından deniz yolu ile İstanbul’a geçen Süleyman Paşa’nın bıraktığı silahları kullanan Rodopların Pomak halkı Rusların bölgeyi işgaline engel olur. Savaş sonunda ortaya çıkan durum nedeniyle İstanbul’la fiili bağlantıları kesilip Bulgar Prensliğine bağlanmaları gündeme gelince durumu kabullenmeyip ayrı bir devlet kurmaya girişirler. Bu tavırları Berlin Konferansında Pazarlık gücü bulunmayan yenik Osmanlı devletine önemli bir manevra olanağı kazandırmıştır. Bulgar Prensliğine bağlanmayı kabul etmezler. Bunun üzerine Bölgede Osmanlı İdaresine Bağlı Bulgar Yöneticilerce idare edilmek üzere Doğu Rumeli Vilayeti oluşturulur. Bu çözüme razı olmaları için İstanbul’dan da baskı yapılması üzerine iki koşul ileri sürmüşlerdir.
               Silahlarını yalnızca Osmanlıya teslim etmek ve yeni rejimde vergi vermemek. Bu koşullar altında silah bırakmayı kabul ederler. Burada vergi vermeme alışkanlığının Pomaklar açısından taşıdığı önem açığa çıkmıştır. Bu durum sözünü ettiğimiz fiili muafiyet geleneğinde  Göçebe karakterlerinin aradığı “özgür yaşam” olanağını yakalama bilincine işaret etmektedir.
             Yine gönüllü devşirme kaynağı olarak; Yeniçeri ocağına ve Saraya verilen Pomak Çocuklar arasından Osmanlı Devlet kadroları içinde yükselenler olduğu da bilinmektedir.
                                                                                        RECEP MEMİŞ


Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: akif aliev on October 16, 2009, 21:08
Sayin ''bogutevolu'', ben Bulgaristanga oturuyorum ve kitabi nasil bulabilirim. Bence bulunursa ve tercume edilirse ''Bir pomak tarihi'' gibi yer alir ve yayinlanir. Burada,bu konuda cesit yazarlardan kitap yaziliyor ama hepsinde  eksiklik var.Siz bulgarca konusuyormusunuz?
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: merkur on October 18, 2009, 12:28
olabilir akif beye katılıyorum
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: bogutevolu on October 19, 2009, 08:48
Recep Memiş arkadaşımız bu eserini kitap halinde bastırmış mı bilemiyorum. Pomak arkadaşların kendi bilgi birikimlerini kitaplaştırmasından çok memnun oluyorum. Bizim kendimiz hakkındaki fikirlerimiz çok önemli.. Başkalarının siz geçmişte böyle idiniz demeleri bizim ruhumuzu ifade etmiyor.

Diğer yandan benim Bulgarca düzeyim bir ölçüde anlama düzeyindedir. Okuduğumu anlayabilirim. Tercümeler yapabilirim. Ama Bulgarca konuşma ve yazı düzeyim yeterli değil.. Bu nedenle Bulgarcayı iyi bilen ve vakti olan arkadaşlarımızın bu eseri tercüme etmesi iyi olurdu. Böylece bu eser Bulgaristandaki Pomaklar açısından da okunup üzerinde tartışılması iyi olurdu.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: merkur on November 21, 2009, 22:31
?????????
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: recep memis on April 22, 2010, 12:35
You are not allowed to view links. Register or Login

.... ben Bulgaristanga oturuyorum ve kitabi nasil bulabilirim. Bence bulunursa ve tercume edilirse ''Bir pomak tarihi'' gibi yer alir ve yayinlanir. ...
You are not allowed to view links. Register or Login
Recep Memiş arkadaşımız bu eserini kitap halinde bastırmış mı bilemiyorum. Pomak arkadaşların kendi bilgi birikimlerini kitaplaştırmasından çok memnun oluyorum. ....... Bulgarcayı iyi bilen ve vakti olan arkadaşlarımızın bu eseri tercüme etmesi iyi olurdu. Böylece bu eser Bulgaristandaki Pomaklar açısından da okunup üzerinde tartışılması iyi olurdu.

"pomak@yahoogroups.com (pomak@yahoogroups.com)" da yazışan ya da yazışmaları  izleyen arkadaşlar bilir; yukarıya aktarılan yazım, "Pomaklar"a ilişkin tartışmalar yürüttüğümüz  mail grubuna gönderdiğim ardışık mesajlardan oluşur. Ben dahil; amatör bir merak saikiyle yan yana gelmiş insanların sınırlı bilgilerini ortaya döküp, el yordamıyla sonuçlar çıkarmaya çalıştığı bir ortamda yürütülen tartışmalara zemin oluşturmak amacıyla yazılmıştır. Belirli bir disipline dayalı araştırma ve elde edilen bulguların titizlikle sınanması gibi başlı başına bir tez olarak değerlendirilecek metinlerde bulunması gereken temel vasıflardan yoksun bir çalışmadır.  Böylesi bir metne gereğinden fazla anlam yükleyici değerlendirmelerden kaçınmak gerekir. Klavye başına kurulup; dağarcıktaki bilgileri harmanlayan yorumların alel acele servise sunulmasından kaynaklanan  bazı mantıksal tutarsızlıklar sergilemesi kaçınılmazdır. Başka bir kaynakla karşılaştırmadan yalnızca yeni bir okumayla saptadığım bu türden ufak tefek tutarsızlıklara rastladığımı açık yüreklilikle söyleyebilirim. Bu nedenle kitaplaştırılması söz konusu olmayacağı gibi "Pomaklar" hakkında önemli tarihsel veriler aktaran bir metin olarak ele alınmaması gerektiğini belirtmeliyim.  Bunu içerdiği veri nitelikli unsurları doğru bulmadığım için değil yeterince sınanmadan aktarılmış oldukları için söylüyorum.  Bu verilerin ele alınması gereken tarihsel ve sosyolojik süreçlere dikkat çekmekti asıl amacım.  Pomaklar hakkındaki birçok değerlendirmenin önerdiğim koşullar içinde yeni bir değerlendirmeye tabi tutulmaksızın doğru anlaşılamayacağından hareketle, o dönemde yürüttüğümüz tartışmaların bir bölümüne perspektif oluşturmaktı...  Önerdiğim perspektiflerin gerekliliğine ise hala inanıyorum. 
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: daylek on April 22, 2010, 18:31
direk tarih kitabı önerisi hatalı olsada (çünkü; tarih bir bilim dalıdır ve uzmanları tarafından kaleme alınmalıdır.) , Pomakların ( belirli bir seviyede kendini sabitlemiş düzeyde bilgi birikimine sahip) kendi tarihi ile ilgili elindeki mevcut verileri ve düşüncelerini, önermelerini ve önerilerini kitaplaştırması olması gereken bir durumdur. Bu noktada sayın Memiş'in kaleme aldıkları son derece değerlidir (olaylara hangi perspektiften bakarsa baksın !) .
 
Dip not olarak ; Günümüz tarihçilerin BANA GÖRE şaibeli haleti ruhiyeleri, yazdıklarının büyük çoğunluğuna güvencimi yitirmeme neden olmuştur.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: bogutevolu on April 23, 2010, 10:37
Günümüz tarihçilerinin en azından bir kısmının pomaklar konusunda gerçekleri değil de kendi isteklerini yada kendilerine verilen doğrultuda pomak tarihini değiştirme girişimleri karşısında benim de en azından bir kısmına güvenim yoktur. Çünkü onlar bilim adamı vasfından ziyade servis adamı niteliğinde yazıyorlar. Olayları ayıklayıp, süzgeçten geçirip, bir kısmını görmezden gelip, bir kısım fazla etkili olmayan ayrıntıları abartarak sonuçta tarihten kendi istediklerini nazara veriyorlar. Bu da bilimsel veri değil, politik-ideolojik propaganda malzemesi oluyor.

Pomak.eu insanlara ve tabi en başta pomaklara gerçek bilgiyi sunmak istiyor. Şimdilik stratejik Rodoplar üzerinde kavganın doğal bir sonucu olarak bu bölgenin tarihsel, toplumsal ve kültürel olarak ne olduğu değil, ne olması gerektiğine dair rüzgarlar estiriliyor. Bölge devletlerinin hepsi konuya sübjektif olarak yaklaştığından biz de taraflarca üretilen ve hepsi de sonuçta pomakları yok sayan zihniyetlere temkinle ve güvensizlikle yaklaşıyoruz.

Bu arada bölgede Pomak varlığını resmi anlamda kabul eder görünen Yunanistanın dahi başta Türkler ve makedonlar olmak üzere diğer tüm insanlara temel insani ve kültürel haklarını tanıması şartıyla bizce iyiniyetli olduğunu göstermiş olur.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: daylek on April 27, 2010, 12:46
bu arada Recep Bey! fotoğrafınızı gördükten sonra anımsadım; sizin çok hoş bir balat denemenizde vardı sanırım. Heralde görsel hafızam yanılmıyordur ? Rica etsem bu denemenizi yada denemelerinizide bizimle paylaşabilirmisiniz ? (Yanlış anlamayın lütfen deneme diyorum ama bunu söylememin nedeni edebiyat mazinizden bihaber olduğum içindir. Kusursa affola )
 
Saygılarımla...   
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: AlperenKIRIM on April 27, 2010, 16:15
You are not allowed to view links. Register or Login

          * Sarı Saltuk
   
      “Balkanlarda ortak bir “Sarı Saltık kültü” vardır. Bu inanışın izlerine, etkinliğine Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Kırım ve Azerbaycan’ın tümünde rastlanır. Tarihlerin anlatımına göre Sarı Saltık 1263’lerde 12 bin Türkmen ailesiyle Kırım ve Dobruca yörelerine gidip yerleşmiş ve İslamlığı yaymaya çalışmıştır. 14. yüzyılda yöreyi dolaşan ünlü Arap gezgini İbni Batuta bu yıllarda yörede “Ahilik”le birlikte “Sarı Saltık kültü”nün de yaygın olduğunu, en çok Edirne ve İsakça’da yaşadığını yazar . Doğu Avrupa Bektaşiliğinin “sarışın dedesi” Sarı Saltık Dede’nin yaşamı, misyonerlik çalışmaları tüm Doğu Yunanistan’da, Doğu Bulgaristan’da, Güney Romanya’da Arnavutluk’ta, Altınordu ükesinde ve Rumeli’de söylenceleşmiştir… Balkanlarda Hıristiyan kesimler dahi Sarı Saltık’ın kendi dinlerinin yayıcısı olarak görürler. Balkanların çok yerinde ve Yugoslavya’da; İpek, Kruya, Prielp ve Paştrik Dağı’nda Sarı Saltık’ın mezarı olduğu söylenir.”(Baki Öz- Balkanlarda Alevilik Bektaşilik)
 
       “Kanuni Sultan Süleyman, Şeyhülislam Ebussuud efendiden Sarı Saltuk hakkında bir fetva vermesini şu suretle istemiştir: ‘Sinde sindeşim, halde haldaşım, ahiret karındaşım eimme-i selef bu meselede ne buyururlar ki; Saru Saltuk dedikleri şahıs evliyaullah mıdır, beyan buyurulup musap oluna’ Şeyhülislam bu soruya ‘Riyazet (perhiz) ile kadid olmuş (zayıf düşmüş)  bir keşiştir.’ Cevabını vermiştir. Okiç (mevcudiyetine dair tartışmada) bu fetvanın veriliş sebebini aydınlatmaya çalışmıştır. Ölümü üzerinden uzun zaman geçmeden Sarı Saltuk’a ait menkıbelerle Hıristiyan azizlerinin menkıbeleri arasında irtibat kurulmağa başlandığı anlaşılıyor. Sarı Saltuk menkı¬be¬le¬ri¬nin Hıristiyan azizlerinden en çok Nikola, sonra Cörc  Simeon, Eli, Spiridon ve Naum’un men¬kı¬beleriyle karışık olduğu görülmektedir.” (Prof.Dr Şükrü Akalın – Anadolu ve Balkanlarda Sarı Saltık)

Dobruca'da ki Kırım Tatarlarında Sarı Saltuk vardır lakin Bektaşilik kesinlikle yoktur , Kırım'da ne Bektaşilik ne Alevilik ne de Şiilik v.b. durumlar yoktur. İlber Ortaylı.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: recep memis on April 27, 2010, 22:48
Çocukken oynadığımız bir oyun vardı.  Bulunduğumuz gruba yaklaşan başka bir çocuk görünce aramızda anlaşırdık. Bize katıldığında diğerleri onu lafa tutarken, birimiz arkasından yanaşıp, alelacele bir daire çizerdik etrafına. Çıkarsan ölürsün derdik. Çıkamazdı. Taa  ki bizlerden biri dairenin en azından çıkmasına yetecek bir yanını, ayaklarımızla silinceye kadar. Böyle bir oyuna düşürüldüğümüzde biz de çıkamazdık içinden. Çarpılacağımıza inanırdık çünkü.

Bunun bir "Yezidilik" inanışı olduğunu öğrendim sonra. Yezidilerde daire kutsaldır. Çiğnenemez.

Şimdi; Drama ve Menlik göçmenlerinin yaşadığı bir köydü burası ve tamamı sünni... Bilinen geçmişlerinde "Yezidilik" yok.

Çocuk oyunlarında da olsa bu "Yezidi" inanışını yansıtan ritüelin varlığı karşısında; uzak atalarda bu yönlü bir çakışma olmadığını söylemek mümkün değil kanımca...

Yine  Balkanlarda yaşayan hıdrellez  adetleri arasında ateşten atlayarak arınma ritleri vardır.  Bunların "Zerdüşt" inançlarıyla alakalı olduğunu biliyoruz. Zerdüşt dininin bu bölgede etkin  olmadığını söylemek mümkün...  Bir etkileşim olmadan ritlerin benmsenip çağlar ötesine taşınması ise tam aksine mümkün değil.

Kısacası şu ki; anılan bölgelerde bugün ya da yakın geçmişte, Bektaşi, Alevi durumları kesinlikle yoktur demek; Sarı Saltık Kültü"nün reddedilmeyen varlığı karşısında, geçmişte hiç olmadığı anlamına gelmez. Tıpkı günümüzde "sünni" olan Pomakların; Bogomil/Alevi/Bektaşi bir geçmişe sahip olabilecekleri gibi...  Aynı şekilde sünni olan Türklerin geçmişte Şamanist olabilecekleri gibi... Belirtilen alanların geçmişinde de belirgin bir Alevi/Bektaşi etkinliği vardır.

Osmanlı öncesinde Balkanlarda olduğu gibi Dobruca ve Kırım'da da belirgin bir Bogomil etkinliği vardı. Bu etki Türk olmayan nüfüs yanında bölgeye  kuzeyden gelen (Kuman, Peçenek, Uz vb.) Türk nüfus içinde de mevcuttu. İslamlaşma genel olarak; Bogomillerin Alevi/Bektaşi hattı üzerinden dönüşmesiyle gerçekleşmiştir. Sünnileşme ise bunu izleyen süreçte... Hem Hıristiyan hem Müslüman kesimde kültleşen Sarı Saltık Efsanesi bu dönüşüm hattının folklorik belgesidir.

"Pomak" adının; yerli Hıristiyanların, Müslümanlaşan Bogomilleri tarifinden doğduğunu biliyoruz. Bogomiller homojen bir etnisite değildi. Farklı etnik grupların arasında  çok sayıda göçebe Türkler de vardı.  Yerliler açısından bunlar da "Pomak" olarak görülüyordu. Bir kısmı giderek kaynaştıkları Pomaklar içinde Türk dilini unutacak şekilde eridi bunların. Bazıları ise homojen yaşadıkları köylerinde dillerini muhafaza edebildi.  "Türkçe konuşan Pomaklar"dan söz edildiğini duyuyoruz zaman zaman. Balkanlarda Bogomilleşip, belirtiğim hat üzerinden islamlaşan Türklerdir. Ki Pirin Makedonyasında Türkçe konuştukları halde "Pomak" olarak görülen bir grubun hala mevcut olduğunu duyuyorum ben de... 

Kamenitsa, Breznitsa, Belitsa, Çerna Mesta, Strim Vrach, Grinçar gibi köyler hayli tipiktir bu konuda. Balkan harbi döneminde bu köylerden kaçan Gacallar Türkçe konuşuyor ama yaşlıları yöreye özgü Makedon aksanlı Pomakçayı biliyordu. Yaşadığım köy ve komşu köylere iskan oluşlarından çok iyi tanıyorum bu kesimi...  Bugün onlardan kalanların ve muhtemelen daha sonra katılanların yaşadığı Breznitsa'dan bir dostuma anlattım bu durumu. Yaşlılara sorduğunda; köylülerimden dinlediğim kaçış maceralarını birebir aktardıkları halde;  Türkçe konuştukları bir geçmiş bilgisini hatırlamadılar bile... Onların hatırlamamış olması da en azından bazılarının "Türk/Gacal geçmişi olmadığını ifade etmez sanırım.

İlber Ortaylı; olsa olsa bölgenin bugünü ya da çok yakın bir geçmişi için böyle söylemiş olmalıdır. Konuyu özel olarak araştıran Çukurova İlahiyat Fakültesinde akademisyen  Kadir Albayrak, "Bogomilimzm ve Bosna Kilisesi" adlı kitabında yukarıda belirttiğim hususları ayrıntılarıyla sergilemektedir.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: AlperenKIRIM on April 28, 2010, 01:55
yok yok İlber Ortaylı öyle demiyor.

''Şimdi Kırım’a bakıyorsun, Osmanlı ülkesiyle 13. asırdan itibaren zaten   İslamlaşma da oluyor Selçukiler devrinde. Yalnız Memlukların da etkisi   var ordaki İslamlaşma’da. Buna rağmen, orada tarikatlar deyince mesela   Bektaşiliği görmüyoruz. Kadirilik görüyoruz. Mevlevilik görüyoruz. Biraz   değil asıl Mevlevilik. Ve Nakşilik bile var. Bu niye böyle? Niye mesala   Arnavutluk’ta bir sürü Bektaşi var. Niçin 17.asırda Girit alınmış bir   sürü Bektaşi ve Alevi dedesi var. İkisi biraz farklıdır.''

Ortaylı'nın bir yazısı. ayrıca aynen dediği gibi de Alevilik ve Bektaşilik farklıdır bu Balkanlar da da farklı kabul edilir.

Türklerin geneli kesinlikle Alevi değildir yada Alevilikten gelmiş değillerdir , ayrıca Bektaşilikte Alevilik değildir. Türklere İslam genelde Yesevi tarikatından yayılmıştır , Türkistan'dan Hoca Ahmed Yesevi'nin Alperenlerinden. Sarı Saltuğa Bektaşi diyebilirim ama Alevi diyemem ben. Şeyh Bedreddin'e ise ne Alevi ne de Bektaşi derim. Kendine özgü bir ekolü olan bir isyancıdır.

Kırım Hanlığı artı Altın Ordu hatta Kıpçaklar desek İslamı savaş ile kabul etmemişlerdir , yine bir Kıpçak olan Memlük ülkesinin liderleri vasıtası ile kabul etmişlerdir. Sultan Beybars'ın ata yurdu olan Kırım'da Eski Kırım şehrinde yaptırdığı camiinin kalıntıları hala durur. Bu Türk topluluğu ve Orta Asya Türkleri Alevi olmadılar ve bugün de değiller. Orta asyayı da Osmanlı sünnileştirmemiştir herhalde :)
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: recep memis on April 28, 2010, 10:16


Diyelim ki anladık bunları, varsaydık ki tam da öyle yaşansın tarih,.. Alevi/Bektaşi inançları hiç benimsememiş olsun oralarda halk. Yani başından beri sünni...  O zaman nasıl izah edebiliriz Sarı Saltık'ı kutsamasını, evliya olarak benimsemesini... Tam da oralarda etkin şekilde benimsendiği kabul  edilenve sünni kesimlerce "ahriyan, zındık, mürted" olarak vasıflandırılıp "kanı helal malı haram" diye hakkında  fetvalar düzülen anlayışı temsil eden biri için bu mümkün olabilir mi? Benim mantığım hayır diyor....

Buna rağmen nasıl izah edilebildiğini biliyorum ama... Önce aslından kopartılıp bir adım ötesindeki kavramlarla kuşatılıyor bi güzel. Bu kundakta bir süre uyutulduktan sonra gelsin yepyeni elbiseler. Resmi ideolojik aygıt görevi gören sünni çevrelerin geliştirdiği inkar politikasıdır bu Selçuklu/Osmanlı süreğinin...  Babai geleneğinde isyan kapasitesini sınamış Alevileri tanımayacaksın. Mevcut olanı inkar edeceksin yani. O kesimlere daha ılımlı olarak vasıflandırdığın Bektaşi elbisesi giydireceksin aklın sıra...  Bektaşiliği benimsettiğini düşündüğün zaman Sünni sarıklara gelecek sıra...  Cami diyorsun, elbette vardı. Oralarda aleviler hükümet oldu diyen de yok zaten. Ve sünni iktidarlar; içinde ibadet edecek insanların hazır bulunduğu yerlere yapmıyor camileri yalnızca... Gelecekte kazanacaklarını varsaydıkları cemaat için çok önceleri inşa ettikleri de var, oldukça bol miktarda hem de... İsyan türünden sıkıntı hallerinde kılıçtan geçirilecek olanları, camiye girip girmemelerine göre ayırdedebilmek için... Can korkusuyla da olsa camiye adım atanın işi tamamdır. Arkası gelecek diye düşünülür çünkü. Çok uzağa gitmeye gerek te yok. Tek cemaat üyesi atanmış  imam olan camilerle doludur  Alevi/Bektaşi köyleri Anadolu'nun... Ve bir sürüsünün de inşaatı sürer haldedir hala... Biz dönelim esas konumuza...

Neymiş? Sarı Saltık Alevi değilmiş, Bektaşi'ymiş... Ve hatta günümüzde Sünnileşmiş kesimde unutulamayan kült izleri nedeniyle saygı gördüğünden bahisle hala, sünni olarak görülmelidir o da.. Geçelim bunları efendim. Aslına yabancılaştırma çabalarını daha, iktidar makamlarınca hazırlatılan Saltukmname'de net olarak izleyebildiğimiz bu şahsiyet Babai/Alevi geleneğinin Balkanlardaki simgesidir. Bu nedenle o süreği izleyen Akyazılı, Otman Baba gibi Alevi önderleri; biz onun zuhuruyuz diyordu. Ne Balım Sultan'ın, ne Kızıldeli'nin, ne de Hacı Bektaş'ın... Sarı Saltık'ın zuhuru...

Şeyh Bedrettin  Selçuklu saray ailesinden geliyor kökeni. Sünnidir evet. Anadolu ve Balkanlarda bilgisni sınamaya cüret edecek fakih bulunamayacak kadar Fakih'tir de üstelik...  Taa ki Mısırda fıkıh kitaplarını Nil nehrine atıp tasavvuf kervanına katılıncaya kadar öyledir. Sonrası malum. Bogomil/Alevi karakterli bir isyanın merkezi olacak kadar zındık... Malum gider kaleminde "kanı helal" diyecektir Mevlana Haydar...  Kökeninin Alevi olup olmaması nedeniyle Alevi sayılıp sayılmaması bizim konumuz değil. Bizim derdimiz Pomakların; Bogomilizmden, Aleviliğe, Bektaşiliğe ve nihayet Sünniliğe doğru uzanan dönüşüm süreçlerini doğru anlayabilmek. Bu isyanlar ve sonrasında yürümesi kaçınılmaz takibat süreçlerine dedelerimizin verdiği tepkiyi açığa çıkarabilmek. Bu meyanda Bedrettin Alevi değil demek, o isyanların dönüştürücü sonuçlarını gözardı etmek anlamına geliyor. 

Tarihte sancısız dönüşüm yoktur. Her ne kadar sonrasında "lay lay lom" masalları anlatılsa bile... Bu günden bakınca; her isyan sonrasında, önceden inşa edilmiş Cami ya da bölgeye konuşlandırılmış Sünni Dergah kapılarının hayatta kalma seçeneği olarak sunulduğu, "zora dayanmayan"  bu sancıların vurduğu karnı saptayamadan İslamlaşma/Sünnileşme  öykülerini anlamlandırmak müşkül olacaktır.

Bu meyanda, Sarı Saltuk Bektaşi'ydi, dönemin en büyük Alevi isyanının başı olan  Şeyh Bedrettin Alevi değildi, demek; Şair Ece Ayhan'ın o güzelim "Yort Savul" şiirini anımsatıyor sadece bize...  Ki; "yort savul" sözü de; bugünlerde hayli Sünni elbiselerle bezenmeye çalışılan, "Yunus Emre"ye aittir.

Ne diyordu Yunus; "padişahı kim bileydi, kul itmese yort savul".....

Baktığımız yöne göre gösterir yüzünü bize tarih.  Ne gördüğümüz nerden baktığımızla alakalıdır.

Sarı Saltık'ı, Şeyh Bedrettin'i ve Yunus Emre'yi kendi kimlikleri içinde bir kere daha anlamak için; Ece Ayhan'ın dizeleriyle bitirelim sözü biz....

"6. Nerede kalmıştık? Tarihe ağarken üç ağır yıldız
Sürünerek geçiyor bir hükümet kuşu kanatları yolu
k"
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: AlperenKIRIM on April 28, 2010, 12:23
You are not allowed to view links. Register or Login

Diyelim ki anladık bunları, varsaydık ki tam da öyle yaşansın tarih,.. Alevi/Bektaşi inançları hiç benimsememiş olsun oralarda halk. Yani başından beri sünni...  O zaman nasıl izah edebiliriz Sarı Saltık'ı kutsamasını, evliya olarak benimsemesini... Tam da oralarda etkin şekilde benimsendiği kabul  edilenve sünni kesimlerce "ahriyan, zındık, mürted" olarak vasıflandırılıp "kanı helal malı haram" diye hakkında  fetvalar düzülen anlayışı temsil eden biri için bu mümkün olabilir mi? Benim mantığım hayır diyor....


Sarı Saltuk hakkında kanı helal malı haram diye hiçbir fetva duymadım , ispat rica etsem? Şimdi öncelikle şunu netleştirmek gerek Sarı Saltuk meselesi çok çok net bir mesele değildir , biraz efsanevi bir meseledir o yüzden uzmanlar ondan bahsederken hiçbir zaman tam teşhis koyup bahsetmezler hakkında kanıtsal olarak ne varsa onların dışına çıkmazlar , yani Aleviydi , Sunniydi falan sizin tabirinizle elbise giydirmezler. Saltukname bende de mevcut. Yaşadığı yer ve zaman bile net değildir birden fazla kabirleri mevcuttur. Çok farklı ideolojik teoriler de mevcuttur hakkında.

Bende benim kabul ettiğimi söyliyeyim , evet Sarı Saltuğu Dobrucadaki Kırım Tatarları da sahiplenir Babadağ'da bir kabri vardır , fakat o belgedeki Kırım Tatarlarının Osmanlı etkisi sadece 100 yıl kadardır. Sarı Saltuk bir çok Alperen gibi Hoca Ahmed Yesevi oçağı çıkışlıdır, diye kabul ediyorum ben.

Benim köyümün etrafında alevi köyler vardı , fakat bizimle pek ortak yanları yoktu , aramızda dialok olsa da evlilik türü şeyleri ben daha görmedim ve duymadım.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: AlperenKIRIM on April 28, 2010, 12:32
You are not allowed to view links. Register or Login

Neymiş? Sarı Saltık Alevi değilmiş, Bektaşi'ymiş... Ve hatta günümüzde Sünnileşmiş kesimde unutulamayan kült izleri nedeniyle saygı gördüğünden bahisle hala, sünni olarak görülmelidir o da.. Geçelim bunları efendim. Aslına yabancılaştırma çabalarını daha, iktidar makamlarınca hazırlatılan Saltukmname'de net olarak izleyebildiğimiz bu şahsiyet Babai/Alevi geleneğinin Balkanlardaki simgesidir. Bu nedenle o süreği izleyen Akyazılı, Otman Baba gibi Alevi önderleri; biz onun zuhuruyuz diyordu. Ne Balım Sultan'ın, ne Kızıldeli'nin, ne de Hacı Bektaş'ın... Sarı Saltık'ın zuhuru...


Hehe , Otman Baba Alevi önderidir. yahu bu Otman ismi ne kadar da Osman'a benziyor hehe. Eee tabi Osman isminde hiç Alevi önder olur mu?

Bu yazılar tanıdık geliyor , örnekler uzar giderler , Balkanlarda araştırılsın araştırılmasın tekke , dergah, türbe dendimi Alevi giysisi hemen giydirilir. Sünni tarikatlar, dergahlar hiç yokmuş gibi hehe.

Bir zahmet bu saydıklarının Alevi olduklarına dair ispta rica edeyim.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: AlperenKIRIM on April 28, 2010, 12:33
Quote
Osmanlı öncesinde Balkanlarda olduğu gibi Dobruca ve Kırım'da da   belirgin bir Bogomil etkinliği vardı. Bu etki Türk olmayan nüfüs   yanında bölgeye  kuzeyden gelen (Kuman, Peçenek, Uz vb.) Türk nüfus   içinde de mevcuttu.

Kırım'da ki bogomil etkinliğinin de ispatını rica edeyim.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: AlperenKIRIM on April 28, 2010, 12:47
You are not allowed to view links. Register or Login

Şeyh Bedrettin  Selçuklu saray ailesinden geliyor kökeni. Sünnidir evet. Anadolu ve Balkanlarda bilgisni sınamaya cüret edecek fakih bulunamayacak kadar Fakih'tir de üstelik...  Taa ki Mısırda fıkıh kitaplarını Nil nehrine atıp tasavvuf kervanına katılıncaya kadar öyledir. Sonrası malum. Bogomil/Alevi karakterli bir isyanın merkezi olacak kadar zındık... Malum gider kaleminde "kanı helal" diyecektir Mevlana Haydar...  Kökeninin Alevi olup olmaması nedeniyle Alevi sayılıp sayılmaması bizim konumuz değil. Bizim derdimiz Pomakların; Bogomilizmden, Aleviliğe, Bektaşiliğe ve nihayet Sünniliğe doğru uzanan dönüşüm süreçlerini doğru anlayabilmek. Bu isyanlar ve sonrasında yürümesi kaçınılmaz takibat süreçlerine dedelerimizin verdiği tepkiyi açığa çıkarabilmek. Bu meyanda Bedrettin Alevi değil demek, o isyanların dönüştürücü sonuçlarını gözardı etmek anlamına geliyor. 


Hımm demek Bedrettin'in Alevi Bektaşı ispatı bu. :)

Sosyalist diyenler de var onun için , yarın yanağından başka herşey eşit falan diye şiirler okuyorlar. :)



Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: recep memis on April 28, 2010, 13:49


Bayım sorduklarınızın yanıtları ve bulunabileceği kaynaklar yazılarımın içinde var.  Ezberi yıkılmadıkça görememe özürlü bakışlar benim sorunum değil.  Hükümet komiseri edasıyla matbu sorular sormayı fikir tartışması sananlara zaman ayırmaya da hiç niyetim  yok açıkçası. Tanıyorum çünkü bu anlayışı. Meselenin özüne dair tek bir sözü barındırmaz dağarcığında. Şurası yamuk, orası tu kaka diyerek rafa kaldırmak derdindedir peşinen ezberletilmeyen bütün fikirlerin. Pomaklara dair yürütebilecekleri bütün tartışma mesela; "özbeöz Türktür" e çıkar eninde sonunda. Bu sözler bizlere de söylendi, daha işin başında. Yunandır, Bulgardır dendi. Bunlarla yetinmeyip daha ötesini arayanların buluştuğu bir platformdur burası.  Öteye dair sözünüz varsa (ki duymadım ben, en azından bu tartışma faslında..) söyleyin, dinleyelim. Bunun dışında birikmiş  ideolojik kinlerinizi başka yerde silkeleyin lütfen.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: AlperenKIRIM on April 28, 2010, 14:16
Hımm peki bir kere daha gözden geçiricem. Fakat isterseniz görememe özürlü gibi uslubtan vaz geçin isterseniz tabi benim için pek sorun değil :)
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: AlperenKIRIM on April 28, 2010, 14:26
You are not allowed to view links. Register or Login
Dobruca'da ki Kırım Tatarlarında Sarı Saltuk vardır lakin Bektaşilik kesinlikle yoktur , Kırım'da ne Bektaşilik ne Alevilik ne de Şiilik v.b. durumlar yoktur. İlber Ortaylı.

Evet bu konu aynen böyledir. Kırım'da Aleviliği bırakın Bektaşilik dahi olmamıştır.

Türkiye'de bazı alevi kesimler yalan yanlış bilgiler ile herkezi alevi ilan ederler , bu konuda belge gösterebilirim.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: AlperenKIRIM on April 28, 2010, 14:37
Quote
Osmanlı öncesinde Balkanlarda olduğu gibi Dobruca ve Kırım'da   da   belirgin bir Bogomil etkinliği vardı. Bu etki Türk olmayan nüfüs     yanında bölgeye  kuzeyden gelen (Kuman, Peçenek, Uz vb.) Türk nüfus     içinde de mevcuttu.

Evet Kırım'da Bogomilliğin de ispatını yada kaynağını göremedim. Açıkçası ilk defa da burda duyuyorum , fantazi geldi biraz.

Düz mantıkla bakıcak olsak , yani düm düz mantıkla, Bogomil kelimesi bir kere slav kökenli , slavlar ise Kırım'da anca çok sonraları görülür. Kırım'ın yerli slavları yoktur.

Ama yine de bir kaynak ispat varsa dikkate alınır tabi.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on April 28, 2010, 16:50
Anadolu'daki islamlaşmada tasavvuf kültürünün etkisi üzerine "Anadolu'daki iskanı ve islamlaşmasında dervişlerin rolü " adlı makaleyi paylaşıyorum. Konumuz ile ilgili olarak bazı adlar ve gelişmeler yer almakta. Belki paralellik kurulabilir. 
 
http://download.pomak.eu/dervislerinrolu.pdf (http://download.pomak.eu/dervislerinrolu.pdf)
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: recep memis on May 08, 2010, 21:47

;..Ece Ayhan'dan söz ediyorduk sanırım, Bedrettin'den, Yunus'tan... Maaşlı vakanüvis'lerin; Yazıcıoğlu Ali'lerin, Ebusuud Efendi gibilerin; efendilerinin yüzü suyu hürmetine satır aralarına gömdüğü "öteki" tarihin izlerini sürüyorduk. Beri/kinde yok olmuş geçmişimizin yollarında yürürken...


"6. Nerede kalmıştık? Tarihe ağarken üç ağır yıldız
Sürünerek geçiyor bir hükümet kuşu kanatları yolu
k"


devam edelim yine; "Yort Savul"dan:


"Atlasları getirin! Tarih atlaslarını!
En geniş zamanlı bir şiir yazacağız"
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on December 29, 2010, 23:53
Hepinize esenlikler dilerim.
Aranıza Türkiye'den yeni katıldım. Atalarım Yunanistan'dan lozan mübadelesi olarak anılan göçüştürme sonucunda gelmişler.  son iki yüz yıl boyunca hep drama bölgesinde olduklarını saptadım.  söylenceler, yerleşim yerleriyle ilgili osmanlı belgelerinden çıkan sonuç anadoludan yerleştirilmiş bozulus ve karagöz adlı türkmen topluluklarından geldiğimiz anlaşılıyor. aile adlarından karagözler olarak anılmaları da  ilk göçerlerin adlarının aile adlarında uzun dönem yaşatıldığının da göstergesi. ancak benim babannemin annesi pomaktır.  nitekim savaş yıllarında  lofça dolaylarından göçen ve babası bulgar isyancılarla çatışmada şehit düşmüş bir yetim olarak dramanın demirciören köyüne yerleşirler ve burada babannemin babasıyla evlendirilir o dönemki karmaşada türkmenlerle pomakların yardımlaşmaları da malumunuzdur  balkan savaşları döneminde yerli müslüman halkın kahramanlıkları sonucunda  batı trakya cumhuriyeti dahi kurulacak seviyeye gelinmesine ragmen ne yazık ki osmanlı aynı basıretı ve cesaretı o anlamda göstermemiş ve akabınde  bulgarlar  ıstanbul yakınlarına dek ılerleyebilmişlerdir neyse tarıhsel olayları bır yana bırakıp o gune dek pomaklıkla ılgısı bulunmayan turkmenlıklerını surduren kokenım o donem babannemın babasının yetım bır pomak kızını almasıyla bana gecmıs oldu, her ne kadar kulturel tarıhsel ve genetık baglarım benı turkmenlıge yoneltmekte ıse de pomaklıkla ılgılı bu bag nedenıyle ılgı de duymaktayım babannemın anlattıgına gore annesı turkceyı sonradan ogrenmıs pomakca bılır ve konusurmus ve yuz yasına yakın oldu ve ben bes altı yaslarındayken bana baktıgını hatırlarım dınc ıırıce masmavı gozlu gosterıslı bır hanımdı pomaklıkla ılgılı pek cok tartısma yapmıssınız ancak avrupa dna verı bankasına gore -lınkı bulunca verecegım ya da yorjınal raporu bulursam yukleyecegım - pomaklar sanırım yugoslavya dıye gecıyordu ulke  - pomaklar araında yaptıgı genetık ıncelemede cıkarımı soyleydı sonuc olarak yuzde kırk sekız oranında turk ıırkından oldukları ve avrupada yuzde dort oranında en cok mogol ırkı genını tasıyan tek halk olduklarını saptamıslardı dedıgım gıbı bunu belgelendırecegım bana ggore ıse bulgarların bır kolu olan ancak hrıstıyanlasmaya dırenen bu toplumun o donemkı bogomıllere karsı yapılan kıyımların ve baskıların da etkısıyle turkmenler yardımlastıkları bır gercektır ve bu surec pomaklıgı bıcımlendırmısktır ayrıca oyle pomak tıpler var kı gercekten de rumelıdekı turkmen oldugunu soyleyen pek cok kısıden daha cok asyatık ozellık sergılemekte bununla bırlıkte  folklorık ozellıkler  calıgıları gıyımlerı  turkuler artık osmanlı etkısı mıdır bılmeyecegım ancak onemlı oranda proto turk ızler de tasımakta bunlar kısısel gorusler dedıgım gıbıturklestırme gıbı bır kaygım yok ancak pomak yanımdan dolyı mıdır nedır bılmıyorum ama osmanlı - turkıye surecınde pomaklar herkesten daha cok turk olduklarını kanıtlamıslardır ve bu tarıhsel surec ıcınde varlıklarıyla turklugue buyuk katkılar sunmuslardır
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: bogutevolu on December 30, 2010, 10:34
Öncelikle hoş geldiniz. Burada yapacağınız araştırma ve inceleme sonuçlarını bizimle paylaşmanızı umuyoruz.

Fark ettiyseniz biz bir takım ön yargılardan çıkış yaparak propaganda amaçlı yönlendirmelerden kaçınmaktayız. Buradaki kaygımız tamamen bilimsel verilere uygun olarak Pomaklar konusunu araştırmaktır. Çünkü Pomaklar bölge ülkelerinin özel ilgi odağı durumundadır.

Türkiye açısından konuya baktığımızda, Türk milletinin ve devletinin bize olan olumlu bakış açısı nedeniyle bizi kendilerinden ayrı saymadıklarından bazen bizi bir kalem de türk kökenli olduğumuzu ilan ediyorlar. Bizim bu teze peşinen red yollu bir yaklaşımımız söz konusu değildir. Ancak meseleye dünyadaki objektif kaynaklar açısından bakacak olursak konunun tek yanlı açıklamalarla ifade edilecek kadar basit olmadığını görüyoruz. Yani Pomakların kökeni konusunda tek yanlı bir diktasyon ile Kumanlardan geldiğini öne sürmek halen kanıtlanmamış bir iddia olmaktan öteye geçmemiştir. Yani biz Pomakların kökeni Kumanlardan gelmektedir tezini sırf türk kökenli diye reddetmekte değiliz. Ancak yapılan araştırmalarda Rodoplara kuman yerleşimi ve kalıntıları konusunda çok fazla bir veri yoktur. Varsa bile bu ancak Makedonyadaki Kumanovo ismiyle sınırlı kalmaktadır. Bu durumda yapılacak bir fikir yürütümü ile Kumanovo isminden yola çıkılarak Pomaklara bağlanma çabası için ciddi argümanların ortaya konması lazımdır. Pomakların genetik formasyonu az çok incelenmiş olmasına rağmen şimdilik böyle bir bağlantı ortaya konulamamıştır. Dil açısından Pomakça güney Slavca temelli bir dil olarak, Bulgarcaya yakındır, ama Bulgarca değildir. 19. yüzyılda standart Bulgarca inşa edilirken Rodop Slavcasının dışarıda tutulmasından dolayı Pomakça ile Bulgarca az çok farklı niteliklere sahiptir. Denebilir ki arkaik Pomakça Bulgarcadan çok eski Rus diline yakın bir tonlamaya sahiptir. Bu nedenle Bulgarca konuşanların bir kısmı özellikle resmi Bulgarcanın etkisinin tam nüfuz edemediği için bakir kalmış olan Güney Rodoplar bölgesindeki Pomakçanın yarısını bile anlayamamaktadırlar.

Pomakların etnik kökeni her ne kadar tek bir kökene indirgenemez ise de, MS. 6. yüzyıla kadar ondan önceki  ikibin yıl boyunca yörenin yerli otokton halkı olan Trakların MS. 6. yüzyıldan itibaren bölgeye gelen slav göçmenlerin baskın kültürel etkisi altında Rodop halkı dönüşüme uğramıştır. Bölgeyi kendi dil ve kültürleri altına dönüşüme uğratan bu Slavlar Smolyani, Mirvatsi ve Draguvitsi klanlarıdır. Bu sırada Tuna ile Balkan sıradağları arasındaki Bulgar Türkleri ile karışan başka slav kütleleri 2 asırlık birliktelikleri sırasında adı Türkçe ama kendisi slav bir niteliğe sahip Bulgarya adında bir devlet kurmuşlardır. Bu devlet ile Rodoplardaki Slavların kaderi en az 200 yıl ayrı gitmiş ve sonra birleşmiştir. Bu nedenle biz  kökensel ve kültürel açıdan Pomakların çalakalem Bulgar kökenli oldukları konusundaki tezleri ihtiyatla karşılıyoruz.

Pomakları asıl tarih sahnesine çıkaran etki şüphesiz 5 asır sürmüş olan Osmanlı dönemidir. Tahrir kayıtlarının incelenmesiyle bütün Balkanlardaki Müslümanlaşma aşamaları rahatlıkla köy ve isim bazında bile izlenebilmektedir. Bu kayıtlara göre Müslümanlaşma birkaç yoğun dönem dışında zaman içinde tedricen olmuştur. Bu da Pomakların Türkler tarafından kılıç zoruyla Müslüman yapıldığı iddiasının doğru olmadığını göstermektedir. Osmanlının özellikle toprak düzeninin bozulmasıyla ortaya çıkan isyanları bastırmakta şiddete başvurmuş olduğu dönemlere bakarak bu olguyu zorla Müslümanlaştırmanın kanıtı diye öne sürmek doğru değildir.

Müslümanlaşma süreci sadece Rumelide değil Anadoluda dahi yaşanmıştır. Yine tahrir kayıtlarından Anadolunun dahi benzer şekilde eski Hristiyan halkını denebilir ki önemli bölümü Müslümanlaşmış ve Türkleşmiştir.

Bunun gibi Rumelide bir kısım halk bir çok nedenlerden ötürü hristiyanlığı bırakarak kendi tercihi ile Müslüman olmuştur. Bunların bir kısmı Pomaklar gibi daha önce ait olduğu toplumsal bütünlükten ayrışarak  yeni bir kültürel ve sosyal kimliğe bürünmüştür. Bu nedenle bizler Pomaklık olgusuna çok fazla etnik köken vurgusu yapmıyoruz. Pomaklık Dil ve halk kültürü açısından Bulgarlara benzerdir. Ancak benzerlik  başkadır, aynılık başkadır. Bugün bile Rodopların kültürel kimliği kendine özgü niteliklere sahiptir. Mesela Rodoplardaki kimi Hristiyanlar bile konulan dilin kendine özgü niteliğini vurgulamak maksadıyla dile Rodopça – Rodopski demektedirler. Biz de zaten işin ta başından beri dilimizin bu kendine özgü farkını Pomakça tanımıyla vurgulamaktayız. Bizim açımızdan ha Pomakça, ha Rodopça aynı gerçeği ifade etmektedir. Bize göre Pomakça Bulgarca demek değildir.

Sosyal kimlik açısından bakıldığında bugün bile Bulgaristandaki Pomakların çoğunluğu kendini Pomak olarak tanımlamaktadır. Ancak zaman içinde Bulgarlar ile Pomaklar arasındaki ayrışmanın izlerinin ortadan kalkmakta olduğu ve Pomak dili yerel özelliklerini zamanla kalkıp Bulgarcanın yaygınlaşmakta olduğu da bir gerçektir.

Aynı şekilde Türkiyeye göç eden Pomakların yüz yılı aşkın süre içinde Türkiyede belirgin bir asimilasyon söz konusu olmamakla beraber şehirleşmenin yaygınlaşmasıyla Pomak dil ve kültürü sönükleşmiştir. Bugün Türkiyede resmi ve akademik çevrelerin henüz kanıtları ortaya konamamış Kuman = Pomak eşitlemesinin etkisi yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır.

Türkiyede Pomaklar üzerine belirgin bir asimilasyon kampanyasının olmadığını, bunun yerine Pomakların gönüllü asimilasyonunun olduğu söylenebilir. Bu yüzden olsa gerek özellikle sitemizin açılmasının ardından bu sitede yayınlanan bir çok kişisel anıda pek çok Pomak kökenli kimsenin neredeyse son yıllarda kendilerinin Pomak olduklarını öğrenmiş olmaları biz Pomaklara özgü tuhaf bir durumdur.

Bir kısım Pomaklar kendi aile ortamında Pomakça konuşuyor olsalar bile çocuklarına Pomakça öğretmek için bir ihtiyaç hissetmemişlerdir. Bu nedenle son dönem Pomak nesli arasında Pomakça unutulmuş durumdadır.

29.12.1989 tarihinde Bulgaristanda Pomakların örgütlediği ve halen Pomaklar arasında Kurtuluş bayramı olarak kutlanmakta olan isimlerin geri verilmesi için yapılan Sofya mitingi Bulgaristanın demokrasiye dönüşüm sürecini tetiklemiştir. Bu olayın ardından daha önce Bulgar yönetimlerince şiddetle baskılanan Pomak kültürü özellikle yerel yönetimlerin desteğiyle canlanma sürecine girmiştir.

1989 yılına kadar Pomaklar türk soylu olarak nitelenip Türkiyeye göçmen olarak itirazsız kabul edilmekte iken bu tarihteki göçler sırasında artık Türkiyenin politikasında değişiklik gözlenmiştir. Türkiye artık Pomakları Türkçe konuşmadıkları gerekçesiyle sınırdan içeri kabul etmemiştir. Yani bir anlamda Türkiye kendi sınırları içindeki Pomakları Türk saymış, ancak Bulgaristandaki Pomakları Bulgar saymıştır. Bu nedenle 1989 ardındaki süreçte Türkiyeye kaçak yollardan gelen Pomak kökenliler vatandaşlığa kabul edilmeleri beş yılda daha fazla bir sürede mümkün olabilmektedir. Yani Türkçe öğrenene ve kültüre adapte olana kadar vatandaşlığa alınmamaktadırlar.

Tarihsel sürecin özümlenmesi sonucu bizler kendimizi Türkiye vatandaşı Pomak kökenli olarak görmekteyiz. Gerçeği söylemek gerekirse Türkiyedeki Pomakların büyük çoğunluğa açısından Türkleşme süreci tamamlanmıştır. Bizim bütün gayretlerimiz tamamen kişisel tercihlere bırakarak kendi dil ve kültürümüzü kısmen de olsa yazıya geçirmekle sınırlıdır. Sitemiz Pomaklar ile ilgili gerçekleri objektif biçimde araştırmaya ve kamuoyuna sunmaya yöneliktir. Bu nedenle tümüyle bağımsız bir niteliktedir.

Farklı etnik kökenlere sahip toplumların barış içinde bir arada yaşamasını benimsiyoruz. Etnik köken konusunun ne yok sayılarak ne de gereğinden fazla abartılarak başkalarına zarar verme noktasına gelmesine karşıyız. Bu ülkenin ayrılmaz bir parçası olduğumuza inanıyoruz. Bunun kanıtı 400 yıldan fazladır Pomak ve Türk kaderinin birlikte yürümüş olmasını bundan sonrası için hedef olarak görmekteyiz.


Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 08, 2011, 10:59
"X. asrın başlarında Bogomil adlı bir Bulgar rahibi eski doğu kültürlerinden etkilenerek Balkan Hıristiyanlığında eski Ariyusçu geleneğe dayanan yeni bir anlayışı ortaya çıkarmıştır. Bu anlayışa göre insanın mümin olmak için kiliseye ihtiyacı yoktu, yâni kilisenin hiyerarşik yapısı tamamen reddediliyordu. Haç onlara göre yanlış inancın bir semboludur. Bogomillere göre iki çeşit mümin vardır. Birinci grup normal alelâde müminler, ikinci grup ise temizlenmiş müminlerdir.  Ikinci grup müminler bu dünyâ isteklerinden uzaklaşmış ve maddî yönlerini hiç sayarak nefsini temizlemeye çalışan insanlardır.

Bogomil anlayışı kısa süre için Bulgaristan, Makedonya, Arnavutluk, Sırbistan ve Bosna’ya yayılmıştır. Bogomiller Bosna ve Hersek’e XII. yüzyılda Kral Nemanya tarafından sınır dışı edildikten sonra gelmişlerdir. Kulin Ban döneminde Bosna-Hersek Kilisesi tamamen Bogomillerin eline geçmiştir.

Bogomillerin tek tanrı ve kilise otoritesini ortadan kaldırma anlayışı Katolik ve Ortodoks merkezlerinin tepkisine sebep olmuştur. 11 Eylül 1200 yılında Papa III. Inonencije Macar kralı Emerik’e  şöyle yazmıştı: “… Değerli kardeşimiz Bernard Split bölgesinden
büyük sayıda Bogomili uzaklaştırmıştır. Split’ten kaçan Bogomilleri Bosna kahramanı Kulin Ban kabul etmiş ve onların düşüncelerine katılmıştır.

Papa  Inonencije’nin Macar kralına yazmış olduğu bu mektup Bosna ve Balkan Bogomilleri hakkında söz eden ilk papalık evrakıdır. Bundan sonra birçok papa ve Vatikan büyükleri Bogomillerin dinden çıkmış bir sapık mezhebe mensup (haereticus) olduklarını
bölge yöneticilerine değişik vesîlelerle bildirmeye çalışacaktır. Ta’limât olarak gönderilen mektuplarda papalık, bölge yöneticilerine bu yanlış inancın kökleri kazınması gerektiğini devamlı söylemiştir.

Batı Kilisesinin Bogomillere karşı acımasız tavrı aynı  şiddetle Doğu Ortodoks Kilisesi tarafından da uygulanmıştır. Patrik Teofilakt Bulgar kralı Petar’a (927-969) gönderdiği mektupta diyor ki Bogomil hareketi Hıristiyanlığın başında mevcut olan kilise karşıtı hareketlerin devamıdır. Bu nedenle Katolik Kilisenin uygulamaları doğrudur ve Ortodokslar da bu harekete karşı aynı şiddetle davranmalıdır.

Bu fetva sonucu Bogomiller Bulgaristan’dan sınır dışı edilmiş ve Sırbistan’a geçmişlerdir. Ancak Sırbistan  (Raşka) kralı Stefan Nemanya onları Sırbistanda da barındırmamış ve büyük bir bölümü Bosna’ ya yerleşmiştir.

Katolik ve Ortodoks Kiliselerin ve onlara bağlı yöneticilerin Bogomillere karşı şiddet dolu davranışları bir taraftan, Bogomil anlayışındaki tek tanrı anlayışı, kilise hiyerarşisine karşı tavrı ve Bogomil anlayışı içerisindeki birçok kuralın  islâm dininkilerine benzerlik arzetmesi diğer taraftan Bosna’da yaşayan ahâlinin  islâm dinini kabul etmelerine büyük ölçüde sebep olmuştur. Aynı zamanda Osmanlıların Balkanlar’a girmeden önce birçok yerde değişik tarîkatlara mensup dervişlerin yerleştikleri bir gerçektir. Bogomil hareketi ise mistisizmin ağır bastığı bir anlayıştır. Böylece tasavvufî  islâm anlayışıyla Balkanlar’a ve özellikle Bosna’ya giren ve tenhâ yerlerde zâviyeler kuran dervişlerin etrâfında yerli halk toplanmaya başlamış ve onlara karşı ilgi duyup sevgi göstermiştir.

Kaynaklarda yer alan ifâdelere göre Bogomiller kurtuluş yolunun sakramentler sonucu elde edilemeyeceğini söylemiş ve kurtuluşun insanın iç dünyâsıyla ilgili olduğunu, papazlarla alakası olmadığını ifade etmişlerdir. Onlar Meryem Ana kültü ve azizlerin risâlelerini kabul etmemişlerdir. Onlara göre Hz. Îsa’nın bedeni gölge bir bedendi, bu nedenle esasen o ne ıztırap çekmiş ne de ölmüştür. Mâbetlerinde ikonoğrafya hiç kulanmamışlar ve ruhun makamlara yükselebileceğine inanmışlardır. Genelde münzevî hayâta önem verip lükse tamamen karşı çıkmışlar. En önemli bayramları Hz. Îsa’nın Doğumu ve Purilli dedikleri ilkbahara giriş günüdür."

*  Bogomilska Crkva Bosanskih Krstjana - Mandiç Dr. O. Dominik

* Petrovskij N.M.,  Pismo Patrijarha Konstantinopolskoga Theofilakta, carju Bulgarii Petru,  izvestija otdel Ruskoga I Slavenskoga imper. Akademija Nauka, XVIII,3. St. Petersburg 1913, s.361-68.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 08, 2011, 11:18
"Güney Slav târihinin en eski kaynaklarından biri olan pop dukljanine ait salnamesinde (Ljetopis) şöyle denilmektedir:
“O zamanlar Sicilya’dan birçok Arap (Saracen) gemisi göründü. Sâhil şehirlerinin tamamını yıktılar. Latinler ise kaçarak slavların kaldıkları tepelere yerleştiler. Daha sonraları slavlar latinlerin şehirlerine dönüp onları köleleştirdiler”.

*Muhamed Hacijahiç,

Neki Pojavni oblici islamske civilizacije u nas  2/1982,  Rijeka, s.212.

Yorum:

Slavların yerleşimlerinin daha çok dağlık kesimlerde bulunduğuna dair bir örnek.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 09, 2011, 18:37
Tüm okuduklarımdan anladığıma göre  çıkmaz bir tartışma ve sonuçsuzluk söz konusu nitekim bütün kendine özgü budunlar geçmişleriyle ilgili bilinmezliklerini çözümleyebilmiş olmalarına karşın Pomaklık üzerindeki bilinmezliklerin halen çözümsüz kalması düşündürücü.
Bir de şu yönden irdelesek ;
Şu anda Bulgaristanda Bulgarca etkisiyle iyice yozlaşmış pomakça ile  Yunanistanda Türkçenin etkisiyle ve bazı yörelerinde yunancanın etkisiyle değişime uğramış silikleşen pomakça üzerinden değil de bilinen daha eski özgün biçimi açısından pomakça incelendiğinde çıkarılan sonuç  ekslovanca , ukrayna slavcasına daha yakın bir dil olduğu. buna örnek bir yakınımın hanımı ukrayna slavlarındandır ve  eski göçmen pomaklardan olan yengemin dedesinden ninesinden kalma eski pomakça denilebilecek daha katışıksız daha özgün pomakçasıyla sözünü ettiğim ukraynalı slavlardan olan gelinle  çat pat anlaşabiliyor olması. bu da gösteriyor ki daha eskiden de pomakça  yani en azından bir yüz yıl öncesinin pomakları bulgar ve yunan politikalarından çok etkilenmediği dönemde konuşulan pomakçanın ukrayna slavcasıyla anlaşma oranın azımsanmayacak düzeyde yüksek olduğu kanısına varılabilir ve buna göre pomakların  bulgar soyundan değil de  bulgarların sürüklediği slavlarla ilişkilendirilebilecek ve türklükten sıyrılmış tarihsel bulgar kavminin oluşumunda farklılığını korumuş kökleri daha kuzeye dayalı bir toplumun soyundan olabilecekleri mantıklı görünüyor.
ayrıca bununla birlikte bazı türk kaynaklarda  pomakçada yüzde yirmi beş oranında  osmanlı türkçesinden alıntılanmamıs daha çok kıpçak - uz ve eski bulgar kökenli eski türkçe sözcüklerinde yer alıyor olması. bu doğruysa eski daha özgün pomakçada böyle bir sözcük varlığı söz konusuysa bunu eski bulgarla olan ilişkileriyle açıklayabiliriz  kaldı ki bulgar - pomak karışımı daha doğrusu bulgar etnik yapısını oluşturan  utugur  hun  avar  trak ulah slav karşımının ortaya çıkardığı kültür çerçevesinde var olmuş ve osmanlı dönemi sürecinde pomaklığa dönüşmüş olan kimliklenmenin dil yapısı içerisinde öztürkçe-eski türkçe öğelerin bulunmasını da bulgarlaşma sürecinin etkisi olarak görmek olanaklı yanı pomakları balkanlara osmanlı öncesi yerleşmiş proto türk unsurların etkisinden çok bundan aramak daha gerçekçi bu da aynı zamanda  bulgarlar kadar olmasa da az oranda türk kanının pomak denilen kitleye de karıştığı anlamına gelebilir ancak pomaklığı Türklükle buluşturan ve ortaklaştıran osmanlı dönemi olmuştur
sonuç olarak pomak diye kimliklendirilen insanlar denilen bulgar türklerinin sürüklediği slav topluluklarındandır anayurtları ukraynadır  ve bulgarlar ise slavlaşmış ve hristiyanlaşmışlardır ancak pomaklar  bulgar türkleri hristiyan olarak slavlaşırken pomaklar hrisyanlığa uzun süre direnen bogomillikten de çokça etkilenen ve bulgarla ile uzun yıllar çatışma halinde kalan slav topluluğu olarak osmanlı etkili oluncaya dek varlığını sürdürmüş ve bu keez müslüman olan pomaklar türkleşmiştir  yanı slavlar turklerden bır soy kazanırken turkler de slavlardan bır  soy kazanmıstır
bu benım vardıgım sonuc
,
kaldı kı osmanlı - turkıye surecınde pomaklarla turkler fazlasıyal evlendıklerınden pomaklar daha uc yuz yıl once onemlı oranda osmanlılasmısken artık pomaklıgın slavlıgından bahsetmek yersız bulgarların ne kadar turk olabıleceklerını tartısmak kadar abestır


benım vardıgım sonuc bu bılmem sız ne dusunursunuz
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 09, 2011, 19:35
Sayın ancezin,
Müslümanı olsun hristiyanı olsun rodoplarda yaşayan ve aynı slavik lehçeleri konuşan halk bana göre günümüzde coğrafi sınırları bulgaristan olarak belirlenmiş bulgar milletinden antropolojik ve dilbilimsel olarak farklıdır. Rodop hristiyanlarını bulgar milletine bağlayan, rodop müslümanlarını türk milletine bağlayan temel neden kim ne derse desin "din"dir. Pomaklar'ın kullandıkları slavik lehçeler aynı bölgedeki hristiyanların kullandıkları ile birebir aynıdır yalnız islamiyetle birlikte müslümanların kelime dağarcıklarına eklenen kelimeler az bir fark teşekkül ederler. Dil incelendiğinde arkaik slavcanın ve bölgeye has bir gramer yapısının hakim olduğu görülür. Rodop şivelerinde (pomakça) görülen  fakat resmi bulgarcada aynı şekilde telafuz edilmeyen veya bulunmayan "Kotoriyy" "yatse" "ya" "glöda" "ruka"  "briz" ... ve bunun gibi rusça kökenli kelimelerin ağırlığı ise dilin saf halini göstermektedir.  Zira rodoplar bölgesi dağlık coğrafi yapısı hasebiyle dış etkenlere kısmen kapalıdır.  Bu arada sonradan inşaa edilen bulgar dilinin de farklılaşmayı gün açığına çıkardığı aşikardır. Etnik bilim açısından incelendiğinde sahip olunan dilin etnisiteyi belirlediği yaklaşımı tamamen doğru değildir. Pomaklar evet slav dilini konuşurlar, bir çoğu günümüzde tarif edilen şekilde slav ırkının fiziki özelliklerini taşırlar ama balkanlar gibi bir coğrafyada insanları tek tip ırktan geldiklerini söyleyebilmek olsa olsa ahmaklıktan öte bir şey değildir. Benim naçizane tanımlamam pomakların tarihi süreç esnasında slavlaşmış ve osmanlı millet sistemi içerisinde ümmet temelli olmak üzere özgünleşmiş bir toplum oldukları istikametindedir. 
Saygılarımla.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 10, 2011, 00:03
başlangıçta ortak noktaya varıyor gibi görünmüşsek de devamında ayrılmışız.
yazınızın sonunda anlamadığım  yazının başında anlattıklarınızla yazınızın sonunda dediğiniz  bana göre pomaklar sonradan slavlaşmış - demenizdir. burasını anlayamadım  neydi de slavlaştılar...
özür dilerim ama kendi yazım hala bana daha mantıklı geliyor ve tüm yapılan aktarmalarınızdan yararlanmam ve kendi araştırmalarım sonucundaki çözümsüzlük  baskın kültürlerin asimile etme çabası nedeniyle olmuş daha kanıtlanabilir somut izler üzerinden baktığımda ben aşağıda yazdığım sonucu cıkarııyorum.
dediğiniz gibi balkanlar gibi bir bölgede saf ırk arayışı yapmak çıkmazlığa girmek elbette ancak bu tüm dünya ırkları için geçerli.zaten artık dilimizde bulunan iki sözcük farklılaşmıştır  ulus deriz artık budun demeyiz biri milletdir digerı etnik bir milli toplumu ifade eder . dünyadakı bütün halklar da artık baskın uygarlıkların biçimlendirdiği ancak farklı budunlar ve karışımlarının oluşturduğu uluslar durumundadır en yenisi de amerikan ulusudur ancak dilleri ve kültürel yapıları ile her ne kadar özgün iseler de ingiliz - latin egeminliğinde biçimlenirler.
çinliler deriz lakin çin budunu o milyarlık nüfusun iiçinde  yüzde 45lerdedir lakin büyük ve kaynaşmış bir çin ulusu vardır.
eger bıraz zorlayıp gen ısıne bulasırsak bu kez de slavlarda agırlıkla yer alan R1 genının R1ab olarak ozde aynı koke mensup gen grubunun ıkıncıl grup olarak en cok turkler arasında da bulundugunu goruruz kı bu turkler turkıyedekıler degıl  sıbırya turkler arasındakıler ıcın gecerlıdır ancak buna ragmen turkıye turklerı arasında da oranı yuzde onbeslere yakındır
kısacası yedı mılyar ınsan neslının bınlerce yıllık gecmıs atalarına dayanan soylarının harıtasını cıkartmak ve buradan kendımıze saf bır kol bulabılmek ve bunun uzerınden bır kavım tanımlamaya calısmak  orglar torglar romanına konu olacak kadar fantastık kacacaktır
benım demek ıstedıgım ozde suydu:
hunlar ıle utugurların ve kısmen fın-ugorları da ıcıne karıstırmıs olan bır turk kavmı olan bulgarların ukrayna uzerınden slavları da arasına katarak sımdıkı bolgelerıne gelmesı ve uzerıne bır de devlet kurması ancak bızans ıle daha sonra kendılerının bıle azınlık durumuna dusmesıne neden olacak slac goclerının kalabalıklamasıyla bas edemeyıp  slavlarla yerlı trak ve vlahlarla karısmaları sonucunda  kavmı adlarını yıtırmeseler bıle budunluklarını yıtırıp ulusallıklarının dogal dongu ıcerısınde ve dedıgınız gıbı dın eksenlı evrılmesınden baska bır sey degıldır  ıste pomaklık da bu surec ıcındekı bır unsurdur ve daha sonra pomaklıgı da donusturen dın eksenlı olmustur ancak pomakların dıl ve kulturel yapğısını ayırt edebılıryouz ve bu bızı bulgarlıktan uzaklastırıp aslında daha ozgun bır slavlıga goturuyor  dort yuz yıllık osmanlı hakımıyetı ıse  pomaklıgı yenı bastan yaratıyor adeta ancak buna ragmen var olan bır halk var bu halk bır budun degıl bulgar slavlık ıcınde hrıstıyan bır unsur ıken pomaklın ıse turkluk ıcınde musluman bır unsurdur kaldı kı turkıyede pomaklıktan artık bahsedılebılır mı orası da kuskulu  kac ğpomak neslı geldıgınden berı saf pomak evlılıklerle neslını devam ettırmıs durumdadır sızce, buyuk cogunluk  yıne cogu kendılerı gıbı gocmen kıtle olan turk kokenlılerle kaynasmıs durumdadır ve pomaklık bu cevre ıcınde sadece bır tarıhsel malzeme olarak kalmaktadır

Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 10, 2011, 00:34
Sayın Bogutevolu'nun yazısını okumamısım  demın fark ettım.  evet Bogutevolunun anlatımı bana mantıklı geldı sanırım kendımce vardıgım sonucla pek cok yonden ortusuyor. temelde bulgarla ve kumanlarla ılgısı olmayan slav kokenlı olan toplulugun belkı basta az sayıda kumanla  sonra az cok trak ulah gıbı unsurlarla belkı de bıraz da bulgarla karıstıktan sonra uzerıne bıraz da turk katıldıgında ortaya cıkan ve o zamana kadar bolgesel olarak farklılıgını korumussa da ıslamlasmayla  asıl sımdı tartıstıgımız ve bır turlu ısın derınlıgıne ınemedıgımız karmasık kokenlerden gelen ummet bırlıgıne dayalı bır halk  kımlııgı ortaya cıkıyor.
bıraz pomak gıyımlerı ve kulturunu ınceledım folklorık gıyımler  bıraz slav bıraz osmanlı-turkmanı hatta  romanya tatarlarına bıle benzeyen yonler var
tıplere bakınca  bıraz bulgarı bıraz tatarı bıraz slavıc ancak agırlıkla slavık ancak net bır tıpleme yok
turkıyede ıse pomakları  yerlı  ozellıkle manav dıye anılan kıtleden ayırmak zor  ısın  bu kısmı daha da ılgınc
kısacası bu ısın ıcınden cıkılmaz
tarıhte bulgar turklerı vardı lakın bugun turke dusmanca bakan bır bulgar slavlıgı var,
tarıhte uzlar kumanlar pecenekler hunlar avarlar vardı lakın bunlar yok artık macarlar  bosnaklar pomaklar bosnaklar tatarlar gagavuzlar turkmenler var 
gecmıste koskoca bır roma vardı sımdı on mılyonlık bır yunanlılıktan baska  ortalıkta bır romalı yok   rumları anmııyorum bıle  helenlerle ılıskısı ırksal anlamda o kadar ortak degıl
tarıhte bır de rodoplar dıye andıgınız bolgede kendıne ahrıyanı ya da baska bır sey bellı kı bır adı olan topluluk da vardı osmanlıdan berı de pomaklık var
bır yuz yıl sonra ıse turkıyede pomaktan  bahsedılebılecek mı burası kestırmek cok zor  lakın balkanlardakı turkler  anadoluya gocmemıs olsalardı su anda pomaklar coktan o ortamda ıyıce turklesmıs olacaklardır azınlık ve federe seklınde tezahur edecek ortamın psıkolojısıyle bur sonucu beklemek kacınılmaz
bugunku turk kurt konusuna baktıgımızda kurtlesen turkler ve turklesen kurtler gıbı  cıddı bır ıcıce gecmıslıge ragmen bır dusmanlasma ve ayrıklasma ortaya cıkabılıyorsa anlasılan o kı mılletlerı dınler cıkarlar sıyaset-devlet-hakımıyet ılıskıler belırlemekte  ve pomaklıkta boyle bır belırleme etkısının urunu
kafkasyada da balkanlardakı durum yasanıyor
ıskıtler kımmerler  hunlar hazarlar tatarlar oguzlar hatta bıraz da mogollar  ve eskı halklar arasında hınt avrupalı  sayılabılecek  osetler svanlar gurculer  sonra rusya egemenlıgı ve bugune geldıgımızde ısın ıcınden cık cıkabılırsen
kısacası pomaklık bır soy ırk ıfadesı olmaktan cok uzak
kultur tarıh bırlıgı ve akrabalıklar nedenıyle de turklukten bır parca oldugu artık ayıt edılemez bır gercek.
dılerım yuz yıl sonra da turkıyedekı pomaklardan soz edılebılsın ancak bu surec hem balkanlarda hem anadoluda pomakların aleyhıne ısleyecek ve pomaklık muhtemelen tarıhsel bır anı olarak kalacaktır.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 10, 2011, 01:18
Yazılarımı iyi bir şekilde takip etmişsiniz. Bazı noktaları düzelteyim.

You are not allowed to view links. Register or Login
bulgarların ukrayna uzerınden slavları da arasına katarak sımdıkı bolgelerıne gelmesı

Böyle bir şey yok. Slavlar avar baskısı ile bulgarlardan sonra balkanlara indiler. Bulgar hanı presiyan tarafından Rodoplar ve pirinlerde  bizansa karşı savunma amaçlı olarak yerleştirilen Smolyani , dragoviti, berziti  ve strumyani gibi slav kabilelerinin kökenleri günümüzde beyaz rusya ve polonya arasında kalan bölgeye dayanmaktadır.   

Ayrıca proto-bulgarların türk değil türki bir kavim oldukları yönünde tezlerde mevcut. Ben bu tezlere tam olarak katılmasam da kafamda soru işaretleri beliriyor. Finlerin proto-bulgarlarla alakası nedir ?


You are not allowed to view links. Register or Login
pomakların dıl ve kulturel yapğısını ayırt edebılıryouz ve bu bızı bulgarlıktan uzaklastırıp aslında daha ozgun bır slavlıga goturuyor.

Özgün slavlık demek yine yalnış olur. Unutmayalım ki slavlar her ne kadar asimile eden tarafta olsalar dahi farklı coğrafyanın onlara getirdiği yeni bir sentez söz konusudur. Aynı şekilde slavik bir homojen yapıdan söz etmemiz de imkansızdır zira farklı kabileler söz konusudur. En basit örnek kabileler arasındaki lehçe farkıdır ki buna benzer farklar pirin pomakları ile rodop pomakları arasında bariz şekilde gözlenmektedir.

Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 10, 2011, 12:54
proto bulgarlık eski bir türk kavmi özelliği taşır, utugurlar bugünkü tataristan başkurdistan ve çuvaşistan adlı özerkli türk bölgelerinin bulunduğu yerlerde yaşamaktaydılar ve bilirsiniz orada da bir bulgar devleti kurulmuştu hatta tarihte islamı ilk resmen kabul eden han oradaki bulgar hanıdır. bugünkü kazan tatarları diye anılan tataristan  türkleriyle başkurdistan özerk yönetimi altında toplanmış bulunan başkurt türkleri bu hanlığın devamı olup  altınorda döneminde gelen daha doğudaki türk ve kısmen moğol boylarını da arasına alarak özümledi ancak değindiğim utugur diye anılan asıl kütle avrupa hunlarının yıkılıp  hunların üçe ayrılmasından sonra  bir öbeği  kafkasyaya doğru geri çekilmiş bir bölümü macaristana bir bölümü ise  daha orta avrupaya doğru dağılmıştır bu daılmanın nedenini başlarındaki yöneticeliren tercihlerine bağlamak doğru olabilir en nihayetinde yüz yıllarca sürmüş büyük bir hun imparatorluğundan bahsediyoruz büyük bir kitle söz konusu ve başsız değiller ama yıkıldılar ve otorite bölünmüş olabilir.  bat avrupaya yol alanlar almanlaştı bu küçük bir kitleydi,  macaristana  üç kabile gitti bugünkü sekely diye anılan ve kendilerini macar değil hun diye tanımlayan ve başlarında bir bayanın bulunduğu bir azınklık kitlenin ataları olan hun boyları da macaristana yerleşti  macarlar  dokuz kabileden oluştu  altısı macar  üçü hun , hunlular macarlar arasında yabancılık çekmemiş olmalı ki macar uluslaşması uzun sürmedi bir tek geriye  günümüzde sekely denilen grup kaldı  doğuya giden grup ise  utugurlar ile karıştı ve o dönem bulgamak eymleminden türeyen bulgar adı yaygınlaşmaya başladı bu yeni türk kütlesi  kuzey kafkasya ve hazarın kuzey kesimlerinde iken  başka türk kavimlerinin baskısıyla  bir kısmı yeniden balkanlara doğru uzandı ve günümüz balkan bulgarlığının tarihi de bundan sonra başladı  bu bulgar kitlesinin daha kuzeyde iken bile arasına slav kavimlerini aldığını ve balkanlara sürüklediğini biliyoruz  ve osmanlının balkan savaşları dönemine kadar ortada bir pomaklık da göremiyoruz  ancak dil lehçe kültür gibi öğeler ve genetik incelemelerle bir gikir  elde edilmeye çalışılabiliyor yani ortadaki karanlığın nedeni   aslında bulgarların balkan egemenliği slavların göçü  bizas ve sonrasında da osmanlı sürecinde yaşananlar öyle ya da böyle kuman avar uz gibi türk toplulukları  ile slav kabilileri balkanları biçimlendirmiştir türklerin sayıca azlığına rağmen slav kabilleleri üzerinde başta hakimiyet kurması ve devletler olarak varlık sürdürmüş olmalarıgenelde militer kuvvetlerin  yönetici kesimin ve bunlara bağlı kendi soyundan az sayıdaki halk tabakasının varlığını yadsınamaz kılar   bosna haklına macarların besenyö demesi   peçeneklere slavların becojnak diye isim vermesi ve sonrasında osmanlı döneminde  bosnalılara boşnak adının takılması konusunda  tartışma kısmen türklüğün bosnaya yerleşen peçenek ve az sayıdakı avarla  yerli slav ırkının karışmasından meydana gelen boşnak kavmi tanımlamasanı agötürüyor olduğu gibi pmokların oluşumu da slav olan bir bölgedeki kitlenin türk göçleri din karmaşasaı ve ardından osmanlının geliiyle din ekseni çerçevesinde oluşan yerlileşmkiş bir slav halkı çerçevesinde kimliklendiği anlaşılıyor

benim bunca yazılardan tek vardığım sonuç yukarıdada belirttiğim gibi;
pomaklık türk ve slav tarihidir, bulgarlar slavlaşmış slavlardan bir güruh da  türkleşmiştir  pomaklar kendilireni türk de kabul etseler soylarına ihanet etmiş olmazlar slav da kabul etseler haksız sayılmazlar  ortada bir ırk yok nitekim folklorik yapı slavdan çok türk tipler ne gagavuzdan farklı ne de bir slavdan  ukraynalılar ile romanyalılara da benzer yönleri çok klasik balkan tipi modeli  yani tarhisel süreçlerin hepsini barıdran güzel bir melezlik söz konusu
dily baskın derecede slavcı  pek çok türkçe kelimede barındırıyor din ise radikal bir bağlılıkla islam  tarihsel aidiyet açısından osmanlı önemli bir etken
bu anlamda pomaklık balkanlara türk szlav göçünün ve bir dönem sürmüş birlikteliğin ürünü olan ve kararını islamla birlikte türkün bir parçası olarak vermiş olan bir kitle
 geçmişi hareketli geleceği ise türkle birlikte olmasımuhtemel tarihi bir anı  anladığım bu yani pomak milliyetçiliği gibi bir düşüncenin bu anlamda gelişmesinin de bir ihtimali yok balkanlardaki müslüman halkların mücadeleleri hep türk  etkinliği çerçevesinde gelişmek durumunda kalacak ve ileride balkan müslümanları için bir fırsat doğarsa o da türkiyenin balkanlara yeniden  genişleyerek hakim olması olur bu anlamda  türkiye balkan pomaklarını gacallarını çitaklarını yörüklerini tatarlarını gagavuzlarını karalarını  yörüklerini türkmenlerini goranlılarını boşnaklarını kaybetmemek durumundadır
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 10, 2011, 19:15
Biraz ekleme, biraz düzenleme ...

Quote
bilirsiniz orada da bir bulgar devleti kurulmuştu hatta tarihte islamı ilk resmen kabul eden han oradaki bulgar hanıdır

Kısacası volga bulgarlarıdır

Quote
üç kabile gitti bugünkü sekely diye anılan ve kendilerini macar değil hun diye tanımlayan


Székely halkı atillanın oğullarından biri olan csaba'nın savaşçılarından ve onun soyundan olanlardır.

Quote
macarlar dokuz kabileden oluştu

Macar ulusunun temeli keszi, nyeck, megyer, tarjan, kurtgyarmat, jeno, ker adlarındaki 7 ana kabileden oluşur. Bu yedi kabilenin hun kökenli oldukları ve yine aralarında atillanın akrabalarından almos ve oğlu arpad'ın bulunduğu bilinmektedir. Bu arada macar ulusunun şekillenmesinde kumanların da önemi rolü olmuştur.

Quote
osmanlının balkan savaşları dönemine kadar ortada bir pomaklık da göremiyoruz


Eğer balkan savaşları ile kastettiğiniz 1912-13 ise bu yorumunuz yanlış zira 

Cependant l'existence des Pomaks de Lofça a été signalée plus avant que celle des Pomaks des Rhodopes

Ami Boué, Receuil d'itinéraires dans la Turquie d'Europe, Vienne, En commission chez W. Braumüller, Librairie de l'Académie impériale des sciences 1854

Ami boue'nin viyanada 1854 yılında basılan Receuil d'itinéraires dans la Turquie d'Europe adlı eserinde 1838 yılındaki gezi notlarında pomak adını ilk defa telaffuz etmiştir.


Ayrıca Lejan'ın Ethnographie de la Turquie d'Europe - 1861 adlı eserinde de pomakların varlığı belirtilmiştir.

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/c/cf/Balkans-ethnic_%281861%29.jpg (http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/c/cf/Balkans-ethnic_%281861%29.jpg)

Quote
din ise radikal bir bağlılıkla islam
 

Osmanlı 18. yy sonlarında ve 19.yy başlarında görülmeye başlayan panslavizm hareketlerine karşılık müslüman olan ve slavca konuşan tebası arasında bu akımın yayılmaması ayrıca sonradan müslüman olan tebayı ümmete daha sıkıca bağlamak için dine ağırlık verdi. Her köyden belirli sayılarda genç erkeğin alınıp istanbulda veya edirnede islam fıkıhı ve kur'an öğretilip, hoca edilmelerinden sonra köylerine geri gönderilmesi ayrıca özellikle rodoplarda ihtiyaçtan fazla inşaa edilen medrese ve camiiler bunların bir kanıtı olabilirler.   


Quote
folklorik yapı slavdan çok türk

Özellikle rodoplarda kullanılan ve pomakların simgesi durumunda olabilecek/bulunan kaba - gayda'nın türk folklorunda yeri yoktur. (Rize ve artvinde lazların kullandıkları tulum ile karıştırılmasın).  Gayda bir slav çalgısı da değildir.

Quote
pomaklık türk ve slav tarihidir

Kısmen doğru fakat bunu genelleyip balkan tarihi dersek daha doğru olur.

Quote
türkiye balkan pomaklarını gacallarını çitaklarını yörüklerini tatarlarını gagavuzlarını karalarını  yörüklerini türkmenlerini goranlılarını boşnaklarını kaybetmemek durumundadır


Türkiye bu saydığınız tüm etnik guruplar için zaten kin-state durumundadır.


** Pomak adlandırmasının kökeni sanırım bulgar ortodoks kilisesi kaynaklı zira bulgar halkına rus destekli panslavizmi aşılayan en önemli unsur olan kilise kurulmak istenen ortodoks hristiyan slav bulgar devletinde bulgarca / slavca konuşan müslümanları osmanlının yardımcısı (pomaga = yardım etmek) ilan ederek psikolojik bir baskı oluşturmak istemiş ve zamanla bu terim halk arasında pomag/pomak olarak telaffuz edilerek benimsenmiştir. 
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 10, 2011, 19:53
Düzeltme ve ekleme yarışmasına dönüştürmek istemem ancak ;
Tulum türk çalgısıdır laz diye adlandırılan etnik bir kitlenin çalgısı değildir.  özellikle kuman kıpçakla aracılığıyla ki bulgarlar da buna dahildir, kafkas, rus ve slavlar arasında da yaygınlaşmıştır.
bugünkü bulgar rus bazı slav unsurlar ile laz gürcü gibi doğu karadeniz yerleşikleri arasında  folklorik özelliği olan çalgılardandır.
Burada diyeceksiniz ki peki Türkiyenin ve balkanların türklerinde neden yok.  bulgar - çuvaş - kuman - sibir gibi hepsi birbiriyle akraba kuzey türklerince yaygın olan ve onların orta asyadaki ana yurttan ayrılmamış boyu olan kazaklarca da halen kullanılan bir çalgıdır  güneyde  iran ve anadoluadan rumeliye dek uzanmış olan ana kitlesini oğuz türklerinin oluşturduğu içinde hazar tatar uygur kırgız karlık ve kıpçakları da türkmenleştirmiş olan bugünkü türklerin ataları olan kitlede baskın unsur da haliyle oğuz kültürüydü ve bu türk kavimlerinde tulum ilk zamanlarda olmakla birlikte zamanla bırakılmıştır irandaki halaç türkmenlerinde tulumun halen varlığını kısmen sürdürmüş olması bunun somut bir kalıntısı. oğuz öbeği diye anılan Türk toplumlarında  bağlama çöğür bozuk çeng kopuz okluk tambur davul zurna kaval sipsi gövrük yaygındır günümüze gelinceye dek  bir mısırlı türklere özgü olan yaturganın benzeri olan kanun ile araplardan alınan ud da buna katıldı ve günümüzde ise yalnızca bağlama davul zurna sipsi ud ve kanun kaldı gerisi  resmi sanat kurumlarında sürüdürlmeye çalışılmakta umarım unutulup gitmezler.
gaydanın tulumla ne gibi bir ilgisi vardır bilemem ancak kıpçak eski bulgar gibi  kuzey türkleri kökenli halkların  balkanlarda etkili oldukları dikkate alındığında türk çalgılarıyal ilişkilendirilebnilir mi, tartışmak kaynakları taramak gerek bununla ilgili araşştırma yapıldıysa ben okumadım
bir de balkanlı gacal goranlı çitak gibi saydığım halklar gacallar  çitaklar yörükler karaylar gagavuzlar türkmenler tatarlar  zaten etnik türk toplululları ayrı bir etnik özelliklmiş gibi ifade etmek yersiz

folklorik özellik  slavdan çok türk  yaklaşımını  gaydayla dayanaksız kılmak zor  hem de tulumla olan benzerliğinden sonra daha zor jaldı ki folklorik özellikten kastım yalnızca  kullandıkları çalgılar değil mesela pesnalar o kadar fazlasıyla asyatik bir özellik taşıyor ki kopuza benzer  çalgı ve tuvanın gırtlak sanatcılarına benzer bıcımde cıgrılan turkuler  valla  anadoluda bıle bu kadar yok acık soyleyeyım

ayrıca folklorik giyim kuşam , dobruca tatarları meshetler çuvaşlar biraz da üzerine yörük serpiştir al sana pomak  yani bilmem anlatabildim mi
gerçi bulgarların da bundan pek farkı yok  hadi onların yine bulgar türklerinin hiç değilse kavmi adlarını hala taşıyor olmalarından yola çıkarsak çok şiartıcı olmaz o kadar da etki kalmış olsun

Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 10, 2011, 20:01
pomaklık balkan tarihi diye düzeltmişsiniz evet böyle de genelleştirmek olanaklı ancak yunanlıları makedonları arnavutları aynı tarihe nasıl koyacagız onların pek çoğu eskiden beri kendi yerlerinde  özellikle değişen bulgaristan batı trakya ve sırb hırvat bosna romanya moldovya ulkeler asıl surec buraları bıcımlendırmıs osmanlı hakımıyetının hosgorusu bu bıcımlenısı pek bozmamıs  pomaklar bosnaklar tatarlar uzlar turkmenler genel ıtıbarıyle osmanlı turklerı balkan muslumanları dıye adlandırabılecegımız mılyonluk kıtlenın azınlık hallerını saymazsak  yunanılar makedonlar arnavutlar kendı toprakları uzerınde bugun bagımsız devletler slavlar da ha keza oyle
kısacası pomak tarıhı turklerın ve slavların balkanlara gelısıyle baslar osmanlıyla kımlıklenır bu yuzden turk - slav onermemden de vazgecıyorum pomak tarıhı turk ve osmanlı tarıhıdır
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 10, 2011, 20:07
Quote
Düzeltme ve ekleme yarışmasına dönüştürmek istemem ancak

Haşa ne demek sayın ancazin. Kendim daha çok biliyorum iddiasında değilim dolayısıyla yarış mevzubahis olamaz. Bilakis sizi tarihe meraklı bir kişilik olarak gördüğüm için şahsen sevindim. Şimdi gelelim tulum ve kaba gayda arasındaki farka. Eğer tulumu ve kabagaydayı aynı enstrüman olarak kabul ediyor ve türk çalgısı diyorsak iskoç gaydasını da mı türk çalgısı olarak kabul edeceğiz ? Bu arada ben bulgaristan, makedonya, gürcistan, britanya ( amerikada seramonik ) ve türkiyenin kuzeydoğusu hariç bu enstrümanın başkaca ülkelerde varlığını işitmedim.   

Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 10, 2011, 20:11
Quote
yuzden turk - slav onermemden de vazgecıyorum pomak tarıhı turk ve osmanlı tarıhıdır

Balkanlarda osmanlı tarihi eşittir türk tarihidir. Dolayısıyla önermenizi biraz daha genele yayalım  ;)
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 10, 2011, 20:13
Pomak adlandırmasının kökeni sanırım bulgar ortodoks kilisesi kaynaklı zira bulgar halkına rus destekli panslavizmi aşılayan en önemli unsur olan kilise kurulmak istenen ortodoks hristiyan slav bulgar devletinde bulgarca / slavca konuşan müslümanları osmanlının yardımcısı (pomaga = yardım etmek) ilan ederek psikolojik bir baskı oluşturmak istemiş ve zamanla bu terim halk arasında pomag/pomak olarak telaffuz edilerek benimsenmiştir.demişsiniz ya!!!
İşte  sözünü ettiğim olay budur bence bu sanınız gerçekliğe daha yakın ...

Ne kadar doğrudur bilemiyorum yani en azından internetteki aratmalarımdan doğru sayılabilecek bir bulgu elde edemedim yalnız bir duyum olarak kaldı ben de, şöyle ki: Bulgarlar arasında, artık hangi kesimdir yine bilemiyorum, bulgarların  ruslar tarafından panslavizm doğrultusunda kendi yanlarına çekmek ve osmanlıya karsı da rusların yanında yer alması ıcın gosterdıgı cabalar sonucu bulgar kımlıgın son ıkı yuz yıl ıcınde  tam olarak slav yapısına yaklastıgını ve cagdas bulgarcanın slavcaya daha yakın bır dıl halıne geldıgını, gercekte bulgarların atalarının turk oldugunu dusunmekte ve dıllendırmekteler ımıs.
Siz nerede yasıyorsunuz bılmıyorum ancak Bulgarlar arasında böyle bir görüşün oluştuğu konusu doğru mudur ?
Yukarıda anlattığınız bana bu duyumumu anımsattı da .
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 10, 2011, 20:21
  Doğru söze ne hacet. Evet sahte bulgar slavlığı son 200-250 yıllık bir hikayedir artı hakikatte bir bulgar dili yoktur.!
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 10, 2011, 20:21
Kusura bakmazsanız internetten kopyaladığım tulumla ilgili anlatıları buraya alıntılamak istiyorum:
Tulum:
Divan’da tim: Şarap dolu tulum. Divan’da tulkuk: Tulum, ürülmüş ve şişirilmiş tuluk. (Divani Lügat-İt-Türk Tercümesi, Kaşgarlı Mahmut, çeviren Besim Atalay) (Bu kitabın yazımı, 1072 yılında bitirilmiştir)
Kazakça tulıp: Hayvan yavrusunun derisi yüzüldükten sonra içine ot veya hava doldurulmuşu. (278, Kazak Türkçesi Sözlüğü) Eski Uygur Türkçesinde tuluk: Tulum. (s. 252, Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü) Kırgızca Tulup, Hakasça tulup, Tatarca tursık, Altayca tuluş, Tuvaca tulup, Kıpçakça tulum...
Kafkas Karaçay-Malkar’da Gıbıt kopuz: Tulum çalgısı. (s. 202, Karaçay-Malkar Türkçesi Sözlüğü, Dr. Ufuk Tavkul)
Azerice tuluğbalabanı: Bir ucuna ses çıkaran düdük, diğer tarafında üflenecek meme takılan hava deposu musiki aleti, tulum. (s. 1153, Azerbaycan Türkçesi Sözlüğü, Seyfettin Altaylı)
Gazimihal, Çağatay metinlerinde tulum çalgısının geçtiğini belirtir. (s.132, II. Türk Halk Kültürü Araştırma Sonuçları Sempozyumu Bildirileri)
Tulum, çok eski Türk icadıdır. İspatı ise, tulum çalgılarında görülen çift-düdük şeklinin aynısının, 1933 yılında Macaristan’ın Szolnok vilayetinde Avar Türklerine ait olduğu tespit edilen bir mezarda meydana çıkarılmış olmasıdır. Avarlar’ın bir kolu Trabzon taraflarına indiğini bildiğimiz için bu buluşların değeri büsbütün artıyor, belki o göçlere kadar çıkıyor. (s. 20, Türkiye’nin Etnik Yapısı, Ali Tayyar Önder)
En eski Türk musiki aleti çifte kavaldır. Bu kaval Macaristan’da Janoshida kazasında bir Avar mezarından çıkarılmıştır. Kaval turna kemiğinden gayet sanatkârane yapılmıştır. Bu çeşit çifte kavallar şimdi de Kafkaslarda ve bilhassa Volga çevresinde yaşayan halklar arasında kullanılmaktadır. Bu musiki aletini ana yurdu, büyük ihtimalle, Altay-Ural arası alanlardır. (s. 39, Tarihte Türklük, Prof. Dr. L. Rasonyi) Bu çifte düdüğün benzeri tulumunda “nav” dır.
Doğu Karadeniz’de tulum veya goda/guda:
1.Nav (analık, dillik), 2.Gövde (torba) ve 3.Ağızlık (dudula, lülük) parçalarından oluşur.
Farsça Nav: İçi kovuk oyuk şey. Kırgızca nay (ney): Tütün içmeğe mahsus çubuk. Azerice nov: Su oluğu. Kerkük’te nav: Öğütmek için buğdayın döküldüğü yer, değirmen oyuğu. Tulumdaki “nav”, “ney” veya “nav” dan gelen kelime.
Tulumda dudula: Ağızlık, nefes üflenen çubuk. Türkçe düdük kelimesinden. Lazcada lülük. Adıyaman’da lülük: Musluk. Ve gövde, Türkçe kelime.
Kafkas Kumuk-Balkar’da Küy: Şarkı, türkü. (Kumuk ve Balkar Lehçeleri Sözlüğü, G. Nemeth)
Özbekçe küy: Ezgi, melodi. Ve küylemek: Şarkı söylemek, terennüm etmek. (s. 71, Sözlük Özbekistan Türkçesi-Türkiye Türkçesi, Berdar Yusuf-Mehmet Mahir Tulun)
Çuvaş Türklerinde keve: Melodi, ezgi. (s.72, Çuvaş Sözlüğü, H. Paasonen)
Kazaklarda halk çalgıları eşliğinde çalınan güzel eserlere “küy” denilmektedir. (s. 366, Kazak Türkleri, Prof. Dr. Z. İsmail) Kazakça kayım: Şarkı yarışı. Kayırma: Şarkıda nakarat. (s. 156, Kazak Türkçesi Sözlüğü, Hasan Oraltay)
Altay Türklerinde kay: Boğaz, gırtlak şarkısı. Kayçı: Topşuur adı verilen müzik aletinin eşliğinde kahramanlık destanı anlatan halk ozanı. Kayda-mak: Gırtlaktan söylemek. (s. 101, Altayca -Türkçe Sözlük, Prof. Dr. Emine Gürsoy-Naskali Munaffak Duranlı)
Şor Türklerinde kayçı: Kopuz çalarak gırtlaktan şarkı söyleyen kişi. Ve kayla-mak: Gırtlaktan şarkı söylemek. (s. 44 Şor Sözlüğü, Nadejda N. Kupreşko Tannagaşeva)
Hakas Türklerinde hayla-mak (h, ünsüzü k sesine dönüşür ve “kayla-mak” olur): Gırtlaktan şarkı söylemek. (s.162, Örnekli Hakasça-Türkçe Sözlük, Ekrem Arıkoğlu)
Gagauz Hıristiyan Türklerinde gayda: Tulum (çalgı). Gaydadan çalma: Tulum çalmak. (s. 100, Gagauz Türkçesinin Sözlüğü, Prof. N.A.Baskakov)
Lazca guda: Tulum çalgısı.
Gürcüce guda: Şarab tulumu, hayvan derisinden yapılmış tulum şeklinde şarap kabı.
Bu çalgıyı (tulum) Ermeniler çalmaz ve horonu da bilmezler. Tulum, Türkler eli ile İskoçya’ya kadar gitmiştir. İskoç Gadası denilen çalgı tulumun ta kendisidir. Hemşin’de tulum çalmak, kayda vurmaktır. (s. 100, Hemşinliler, Ali Gündüz)
Yörüklerde gayda: Müzik aletinde düzen.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 10, 2011, 20:30
Yeri gelmişken avarları da araştıralım. Çoğu kaynak kökenleri konusunda kesin bir hükme varmıyor. Bu arada biraz müsade.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 10, 2011, 21:00
Ne demek müsade sizin.
Avarlar  konusu benim de ilgimi çeker. daha doğrusu balkanlardaki türk tarihine karşı merakım daha çoktur. hunlarla başlayan osmanlıyla son bulan ve bugün sadece kalıntılardan ıbaret kalan bır balkan turk tarıhı.
macarlık bosnaklık pomaklık bulgarlık, peki ancak slavlık ulusal kımlıgını bu bolgede bunca berkıtebılmısken turkler neden farklı kavmı adlarla  ve farklı dıllerle asıllarından uzaklasarak kayboldular ve ısın ılgıncı  osmanlı muslumanlıgının sadece bosnaklık ve bulgarlık = pomaklık ıcınde etkılı olurken rumlar yunanlılar  makedonlar ve dıger slav kumelerınde etkılı olamadı sadece ıslamıyet degıl bektası - alevı - eskı turkmen ınancları dahı bosnaklık pomaklık kulturlerınde etkılı oldu acaba  yuzlerce yıl oncesıne gıden bu tarıhsel surecte bu ıkı kıtle ıle gelen turkmenler arasında kulturel bır yakınlık  ve bosnaklık ıle pomaklıgın  halen o cografyada hazmedılememıs olmasından dolayı dıslanmakta olmaları nedenıyle  osmanlı turklerıne yaklasmalarına ve taraf olmalarına da neden olmus olabılır mı ?

Avarlar ılgılı en acıkca tartısmasız bılınenler  ,  anılan baskanlarının adlarının ve sanlarının  turk dılınden olması . ayrıca  bugun turkıye turkcesınde bıle kullanılan aparmak  - alıp goturmek kacırmak zorla alıkoymak anlamına gelen bu eylemden turemıs olması olası duruuyor  nıtekım gokturk yazıtlarında acıkca aparlar olarak anılııyorlar. bayan adlı bır hukumdarları var  unvanı ıse KAGAN  ,  eskı tarıhcıler hunlar ve ıskıtlerle bırlıkte  avarları aynı soydan sayıyorlar turk mıllıyet ısmının gokturkler donemınde basladıgı onkabulunden hareketle  gokturkler donemınde asyalı boylar butunlestırılırken  yasanan egemenlık catısmaları  turklerın o donem dısa dogru genıs goclerının de etkenı olmus  kalan asyalılardan gunumuz turklugunu yoguran ana kıtle kalırken avarlar bulgarlar  kumanlar pecenekler hunlar balkanlar ve dogu avrupada farklı kavımlerı olusturan bır maya olarak kalıp tarıh sahnesınden cekılmısler

ben avarların eksıksız tam bır turk kavmı olduguna ınanıyorumş  macar alman japon ve turk bılım adamları bu konuda avarların turklugune tereddutsuz yaklasırken   batılı bılımcılerın cogu her zaman oldugu gıbı ya aryan - parth - pers koklere ya da mogol koklere baglama cabasındalar. ıskıtlerı avarları hatta hunları bu bılımcler  eskı aryanlara  hınt avrupalılara  baglama cabasındalar ancak bunların kuramını ozellıkle hunlardan ve avarlardan kalanlar curutmek ıcın cok yeterlı degıl mı
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 10, 2011, 22:09
Eğer kaynak avarlar ise bu enstrüman büyük ihtimalle keltlerin avarlarla kültürel etkileşimi sayesinde büyük britanya ve balkanlara kadar taşınmış olmalıdır. 

Quote
slavlık ulusal kımlıgını bu bolgede bunca berkıtebılmısken turkler neden farklı kavmı adlarla  ve farklı dıllerle asıllarından uzaklasarak kayboldular


Çok basit türkler doğaları gereği  göçebe, savaşçı ve avcı bir toplumdu dolayısı ile yerleşik bir hayat tarzı yoktu oysa slavlar tarım ve hayvancılıkla uğraşan kısmen yerleşik hayata sahip bir toplumdurlar. * 6. ve 8. yy arasında balkanlara slav göçü çok yoğun bir şekilde olmuştur. Slavların göç nedenleri arasında türk ve diğer bazı kavimlerin baskısı yanında ekilebilir ve daha verimli tarımsal alanlar arayışı ve değişen iklim şartları da etkin olmuştur.

Quote
avarlar bulgarlar  kumanlar pecenekler hunlar balkanlar ve dogu avrupada farklı kavımlerı olusturan bır maya olarak kalıp tarıh sahnesınden cekılmısler

Bingo, bu vesile ile memişoğlunun dokuzyüz bilmem kaç yılında kuzey çinden rodoplara! göç eden kumanların safkan pomak olduğu tezinin ne derecede saçma olduğunu da tekrar yad etmiş bulunduk.     



Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 10, 2011, 23:07
pekı bosnaklarla ılgılı gorusun nedır
onlardakı tartısmada pomaklık konusundan pek farklı degıl
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 10, 2011, 23:29

Temelde aynı özelde farklı. Boşnaklar da pomaklar da dini memnuniyetsizlikten ötürü dinlerini değiştirmişlerdir. Boşnakların çoğu ortodoks kiliseye isyan eden bogomilizm akımının destekçisiydiler dolayısıyla ortodoks camia içerisinde düşman olarak görülüyorlardı.  Osmanlının bölgeye girişi, palazlanıp zamanla güç kazanması neticesinde ve tabi oldukları bogomilizmin islamiyete çok yakın olması hasebiyle boşnaklar kitleler halinde islamiyeti kabul ettiler. Pomaklar yaşadıkları yer olan rodoplar ve pirinlerde ise rum ortodoks kilisesine bağlı papazlar tarafından resmen soyguna uğruyorlardı. * Osmanlı din hürriyeti ilkesi ile hareket ediyor ve papazların gayri müslim halktan vergi toplamasına göz yumuyordu.  Bunun neticesinde bölgede hristiyanlığa karşı bir tepki oluştu. Uzun bir zaman süreci içerisinde bölgede müslümanlaşma yaşandı. Diğer taraftan osmanlı tarafından müslüman halka tanınan ayrıcalıklar ve vergi istisnaları da bu süreci tetikledi. 

* Pomaklarda islamiyeti kabul daha yavaş ve kısmen bireysel bir süreç içerisinde yaşanmış boşnaklarda ise bu süreç daha kısa ve kitlesel bir eyleme dönüşmüştür.

* Osmanlının çepino adlı bölgede isyan eden hristiyan halka cezası belli ( idam ) olan uygulama karşısında islamiyeti seçmeleri şartı ile cezalarının affedileceği önerisi sahte bulgar tarihi tarafından çarpıtılarak türkler kılıç zoru ile müslüman yapıyorlar hikayesine dönüştürülmüştür. Anton donçev'in vreme razdelno (ayrılık zamanı) adlı oyununa konu olan bu sahte senaryo büyük yankı getirmiştir. Oysa osmanlı tarihini iyi analiz edenler osmanlının gayri müslümlere daha tavizkar ve şevkatli davrandığını ayan beyan ortaya koymaktadırlar.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 10, 2011, 23:49
bosnaklarla pomakları kokendas saymak da mumkun oyleyse...
tarıhsel gelısımlerı osmanlı donemı ve oncesındekı yasanalar acısından bakıldıgında aynı neredeyse
bır de  su peceneklık kumanlık avarlık gıbı ogeler de ısın ıcıne katısınca  bosna pomakları tarıhı cıkıyor kazara o donem osmanlı yanında olan bosnaklara da slavlar pomagacı deselerdı ne olurdu  uc mılyon pomak nugusu artardı :) neyse ıyı geceler sımdılık
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 11, 2011, 21:20


Ha birde torbeşler var onları da pomaklar ile boşnaklar arasındaki geçiş forumu olarak değerelendirebiliriz. Bosnayı pirinler ve rodoplara  bağlayan coğrafyanın arasında yani günümüzde kuzey doğu - kuzey batı makedonyada yaşarlar. Torbeş kelimesi bogomil keşişlerine verilen adlandırmadan gelmektedir.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 12, 2011, 21:21
torbeş  adlandırmasının türkbaş sözcüğünden bozma olduğunu söyleyenler de var.  bunu ileri sürenler dayanaksız bir biçimde uyarlamaya çabalayarak Türkleştirme amacı gütmüşlerse  ivecen davranmışlar oysaki  türkbaşlıklı adından bozma deselerdi daha  inandırıcı olabilirdi. türkler gibi börkenek (daha sonraki dönemlerde külah denilmeye başlanmıştır) takmalarından dolayı bu bogomil / bogomil keşişlerine osmanlı türklerince verilen ad olarak öyküye giriş yapılıp  bunlar da hristiyanlaşmaya direnmiş  hun , bulgar kalıntılarıydı  soydaşları olan osmanlı türkmenleri balkanlarda egemen olunca  soydaşların yanında oldular ve  ilerleyen dönemde  topluca ve baskı görmeksizin müslüman oldular denilebilirdi. bakın benim uydurduğum bu öykü belki de gerçektir en azından türkbaştan daha gerçekçi :)))
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 12, 2011, 22:08
İsmi lazım değil bir hocamız (hoca demeye dilim varmıyor ama zoraki saygı duymam gerek) akademik tarihte eşine az rastlanan bir beceri ile  fiilden kavim ismi türetmeyi  başardı! Pomakları boğmak yaptı! O da yetmedi torbeşleri türkbaş yaptı yakında neyi ne yapacak çok merak ediyorum. Kendileri bir sitede pomak adının ilk defa 1891'de kullanıldığını yazmış. Eline bir tarih kitabı vereyimde biraz tarih öğrensin.  Ancazin hristiyanlaşmaya direnme nedir ? Kumanlar bizzat bulgarlar arasında hristiyanlaşmayı yayan etnik guruptur.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 12, 2011, 22:35
Yukarıda yazdığım uydurmacada  hristiyanlığa direnmiş demem üzerine hristiyanlığa direnme nedir diye sormuşsun,  burada demek istediğim  eski dini korumak,  yozlaşmamak, budunsal bilinc denilen kavram tüm uluslarda aynı etken çevresinde biçimlenir. o da din.  bir budunun dinini değiştirebilmesi kolay değildir kaldı ki   ilk kez bir tanrıelçisinin dini topluma duyurmaya başlamasından sonra da  o toplum eski dinini kolaylık bırakmaz önce umursamaz dahası alaya alır  tehdit olarak görmeye başladığında direnme ve saldırganlık başlar ta ki  güç  yeni dine inananların oluncaya dek ve bu hep yalnızca savaşla da olmaz. hristiyanlık, musevilik ve islamlık tarihlerinde de böyle olmuştur.  nitekim  balkanlardaki pagan slavların  hristiyanlaşması , türklerin hristiyanlaşması  ve  azınlıkta olmalarından dolayı  slavlarla kurdukları kan bağının artmasıyla zamanla  köklerinden koparak slavlaşmaları  da  bundan özge olmasa gerektir. bizanslılarca bulgar hanının ve bulgarların vaftiz edilmeleri  betimlemelerden anlaşıldığına göre bulgar açısından pek de sevinç çığlıklarıyla olmamıştır.  sonraki kuşaklar açısından ise artık vazgeçilmez bir din olacaktır. şu anda bizler için islamın yeri bir coşkudan çok  islami geçmiş - ata kültü çerçevesinde içselleştirilmiş değil mi. dolayısıyla pomaklık boşnaklık torbeşlik ve osmanlılık  = islamiyet özdeşleşmesi ,  bulgarlık sırplık yunanlılık = hristiyanlık özdeşleşmesi ve balkanlardaki son beş yüz yıl da bu karşıtlıklar üzerine yaşanmıştır
bana kalırsa osmanlı ve islamiyet beş yüz yıl gibi bir süreye karşın balkanları bir anadolu yapamamamıştır bu nedenle yenilmiiştir açıkçacı bedelini de ağır ödemiştir.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 12, 2011, 22:52
Boğmaklar / Pomak Türkleri konulu yazıları ben de birkaç internet yerliğinde okudum, açıkçası tarihten hiç anlamayan bir kişi için bile kömensel (fantastik) görülecek yazılardı.  Bu savın doğruluğunu tartışmak bile boşa kürek çekmek, kimilerinin hoşuna gidebilir , kimileri yalnızca inanmak isteyebilir ya da baskın toplumsal olgu içinde bir kabullenilme ve kaynaşma dayanağı yapılmak üzere etkileyici bir öykü olarak sunulabilir. ancak bunun zorlama olduğunu herkes anlayacak ancak kimse dillendirmeyecektir.
Gerçi bundan yola çıkarak son dönemlerde Türkiyedeki bazı kesimlerin dillendirebildikleri görüşler  çerçevesinde toplumu etkilemeye dönük amaçlı ve iyi kurgulanmış yaklaşımlar sergilenmektedir.  Kürt yazarları ve türk olmayan ya da türklükle sorunlu olan ya da satın alınmış belki de bir odağın adamı rolünde olan kimselerce  basın yayın aracılığıyla  topluma aşılanmaya çalışılan belirttiğim görüşleri özetle şöyle belirtmek isterim :
Bunlar özetle derler ki ; kürtler anadolunun gerçek sahipleridir türkler işgalcidirler kürtleri lazları ve ermenileri yok etmek  için her şeyi yaptılar  bilmem kaç milyon ermeniyi ve kürdü sürdüler ve öldürdüler, zaten türklerde gerçekte türk değil  devletin başını devşirmeler ve dönmeler çekmektedir ve çoğu balkan göçmeni olan bu dönmeler türkten çok türkçülük yapıp  bedavaya ülkeyi ele geçirmiş yurt sahibi olmuşlardır oysaki bizim türkmen kardeşlerimizle sorunumuz yoktur hiç olmamıştır  ......
bu görüş  çokça yaygara halinde topluma aşılanmaya devam etmektedir. böylelikle türkler arasında anadolulu balkanlı kafkaslı ayrıştırmasının başarılı olacağını umarak osmanlı yıkılışından sonra anadoluda kaynaşmış ancak uluslaşmasını  yüzlerce yıl aynı ülkü ve akrabalık değerleri kapsamında çoktan hemhal olmuş türk ulusunu bu yöntemle zayıflatmak  çabasındadırlar  aynı doğrultuda da  karşıtlarını oluşturma ve etnik yara kaşıma peşindedirler  böylelikle de az sayıdaki  etnik  farklılıkların başarılı olmayacağını bildiklerinden ve onların da başarılı olmalarını zaten umursamadıklarından da bu işin sonunda kendi etnik temelli ayrışmalarını ve devlet kurabilmenin hesaplarını yaparak kendileri için bir adım daha atabilmenin uğraşına malum iktidardan da yüz bularak  iyice kapılmış durumdalar.
bu nedenle türkiyede balkanlarda pomaklık boşnaklık torbeşlik tatarlık gagavuzlauk yörüklük türkmenlik türk tarihinin önemli unsurları olarak hem ülke içindeki dirlik ve bütünlük için hem de türkiyenin dışarıdaki etkinliğini sürdürmesi açısından önemli olgulardır  burdan çıkarımım şu: ne mutlu türküm diyene  deyişisini iyi anlamalı ve selçukluyla başlayıp osmanlıyla doruk noktasına ulaşan türk - islam tarihinin ardılı ve mirasçıları olarak türk birliği ve dirliğiiçinde gücümüzü berkitmemiz zorunludur 
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 12, 2011, 23:03
yani demek o ki; ister türkbaş diyen olsun ister boğmak, ister dönme devşirme diyen çıksın.. önemli olan batı trakya cumhuriyetini kuran bilinç ile cumhuriyeti kuran bilincin aynı topraklardan çıkıp  her ikisinin de özünü ve niyetini anadoluda bulduğudur ..
türkten başka kimlik aramak türkten başka ulusal bilinç dışında koşmak biraz da bilinçli bir propogandadının ürünü olarak etkili olmaya başladı aynı şekilde  zoraki kumansınız  tarih yazmaları da tutmadı . tutan tek bir şey varsa binlerce yıllık türk islam mayasıdır ve bu gönüllülükle ve zaten çokça kurulmuş kan bağlarıyla sağlanmış durumdadır.
pomağın boşnağın kaderi ve kimliği türkmenden tatardan farklı değildir  benim umuncum balkanlarda da anadoluda da ortak bir türklük bilinci çerçevesinde dirliğimizi sağlamaktır.
bakın rus bulgar nasıl dayanışıyor ve kimse demiyor ki aslında siz türk idiniz slavlaştınız ruslar olabildiğince bulgarlar üzerinde osmanlıya karşı mçları doğrultusunda etkin olmaya çabaladı ve nitekim başarılı oldu günümüzde ise bulgarların türk düşmanlığının kime ne yararı olabilir bulgar için istanbulu almak geöçimişteki bizansı canlandırmak gibi şoven bir ülkünün tarihsel bir kaynağı olmasa gerektir.  ancak ruslar bulgarları o yolda bapğımsızlık ve slav birliği konusunda yönlendirmesini bilmiştir.
sırplar düne dek binlerce pomağı arkalarından güpegündüz pazar sokak demeden hunharca bogazlamadılar mı bu nasıl bir soydaşlıktır düşünsenize biz nasıl gagavuzları boğanlayabiliriz
kısacası  pomak boşnak torbeş türkmen yörük manav tatar azeri kurgız kazak uygur başkurt özbek  --- 250 milyonluk türk dünyasının  birliğinden başka bizim açımızdan başka bir çıkar yol bulunmamaktadır
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 12, 2011, 23:08
düzeltme :  sırplar düne dek binlerce pomağı demişim :  boşnağı olacaktı.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: recep memis on January 13, 2011, 02:18
Quote from: ancazin
"bu nedenle türkiyede balkanlarda pomaklık boşnaklık torbeşlik tatarlık gagavuzlauk yörüklük türkmenlik türk tarihinin önemli unsurları olarak hem ülke içindeki dirlik ve bütünlük için hem de türkiyenin dışarıdaki etkinliğini sürdürmesi açısından önemli olgulardır  burdan çıkarımım şu: ne mutlu türküm diyene  deyişisini iyi anlamalı ve selçukluyla başlayıp osmanlıyla doruk noktasına ulaşan türk - islam tarihinin ardılı ve mirasçıları olarak türk birliği ve dirliğiiçinde gücümüzü berkitmemiz zorunludur"

gerisi maval be dostum. fikrinin (h)ince gülü işte burda açıyor. uzatmana hiç gerek yoktu lafı... sen buraya pomakları türk islam sentezine boyamaya gelmişsin çok açık. meramını anlattın da nitekim. dinleyen dinler.  bundan gayrı kafamızı ütüleme derim ben bu bize yeter...




Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: daylek on January 13, 2011, 18:52
İnternet sıkıntısından dolayı tam okuyamamakla birlikte yazılanların büyük kısmını okudum. Artık benden yorumsuza karar vermiştim çok zaman önce ancak sadece tulum  ve gayda konusunda tek bişey söylemek istiyorum; Tulum-Gayda benzerliğini bir kenara koyarak , Türkiyede tulum kullanılan iki şehiri Toska zaten söylemiş Rize ve Artvin. Tulumu kullanan burda ki halk sadece Laz değildir MUHTİ LAZ dır ve onların kökeni ne kadar Türktür o bile çoooooooooooooook büyük bir tartışma konusu olabilir... Sağlam temel çıkmaz yani ;)
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: daylek on January 13, 2011, 18:54
You are not allowed to view links. Register or Login
gerisi maval be dostum. fikrinin (h)ince gülü işte burda açıyor. uzatmana hiç gerek yoktu lafı... sen buraya pomakları türk islam sentezine boyamaya gelmişsin çok açık. meramını anlattın da nitekim. dinleyen dinler.  bundan gayrı kafamızı ütüleme derim ben bu bize yeter...
:)



Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 13, 2011, 23:08
Türk - İslam bileşkesi dediğiniz  bir kesimin ülküleminden öte bir konu,  bir dönemler Türkiye'nin de Osmanlı'nın da benimsediği bir yol olmuştur.  Osmanlı düşünürleri buna nizamı alem daha öncesinde ise kızıl elma demişler idi, türkiye kurulduktan sonraki yakın çağda ise geçmişe özlemle birleştirilmiş büyük Türkiye düşüncesi kapsamında adına Türk - İslam Bileşkesi denildi. Sanırım siz bu dediklerimden ülkücü diye anılan kesimden olduğumu düşünerek önyargılı biçimde karşıtlandırdınız.
Oysaki sayın Toska ile sürdürdüğümüz konu Pomaklık kimliğinin budunsal (etnik ) olup olmadığı ve bu kimliğin nasıl ortaya çıktığına yönelikti ve bu bizi bir ırktan çok bizi türk-islam tarihine götürdü, madem bu ayrılmaz ikili ile pomaklık içiçe gelişmişti öyleyse yukarıdaki eleştirdiğiniz yazımdaki sonuca varmak da benim açımdan kaçınılmazdı.  elbette  kişilerin ulusal bağlılıkları inanç duyarlılıklarında  çözülme olduysa ve toplumsal çözülme ile biraz da gündemin katkısını  koyduğumuzda  Türk - İslam ikilemesini yanyana görürken daha tepkisel davranışların ortaya çıkıyor olması üzerinde apayrı bir değerlendirme yapılmalı, nitekim:
Siz de güncel gelişmelerden etkilenerek Türkiye'dekilere köken seçmecesine girişmişsiniz.  mohti lazların türklüğünün tartışılabilirliğine değinmişsiniz.
Söyler misiniz, lazlık,  boşnaklık, pomaklık kimliklerinin oluşumu arasında nasıl bir ayrıt vardır.
O tartışmanın da sonu Türk - İslam bileşkesine gidecektir.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: recep memis on January 13, 2011, 23:47

sadece birçoğu kopyala/yapıştırdan ibaret martavallarınızdan duyduğumuz rahatsızlığı ifade etmeye çalışmıştık biz bayım. onları yazıldıkları ortamlarda defalarca okumuş olabileceğimizi, buna rağmen tatmin olmadığımız için tarifli bir konu etrafında bu sitede buluştuğumuzu anlamanızı bekleyemeyiz sizden. zeka düzeyiniz buna elverseydi eğer; önce sitenin, sonra da kaç gündür korsan miting yaptığınız  bu başlığın altında, benzer yazılanları okur ve tepkiler hakkında bir fikre varırdınız.  hiç kimseye zorla fikir dayatılamayacağını da hatta, çok daha önce öğrenirdiniz...  bunu yapabilseydiniz siz; insanların "gene bir hükümet kuşu dolanıyor ortalıkta" diyerek sessizliğe gömülmelerini, alkış hanesine yazmazdınız eminim. biraz onurunuz olurdu, istenmediğiniz yerden gider;  aklınızın estiği gibi tartışma yürütmekte böyle ısrarcı olmazdınız. dediğim gibi; sizden böyle bir düzey beklentisi içinde olmanın safdillik olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz,,, ne yazık ki ilk değilsiniz siz... madem ki bu kadar meraklısınız, dökün bütün kusmuklarınızı ortalık yere...  adamakıllı boşalınca mideniz, gidersiniz nasılsa kendiliğinizden... bekleriz biz. sonra çıkıp ortalığı temizleriz mecburen... uzaklardan izlersiniz  bizi bir süre... bıraktığınız kokularıın kalitesi üzerinde tartışırken, hararetli...  şimdi biz kendi ışıklarımızı söndüreceğiz. bize sabır versin tanrı, size kolaylık ama asıl önemlisi biraz da ıslah etsin akıl versin size......
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 14, 2011, 00:04
Sağolunuz memiş bey,
ezikliğinizi ve savrukluğunuzu anlıyorum ve ayrılıyorum
bu topraklar ait olduğunu yerlere sizleri süpürmesini de bilir yeri geldiğinde , sanal alemlere de benzemez hem gerçi siz alışkınsınızdır
kürtlerle ermenilerle el ele vverip  köklerinizi arayışa çıkın kol kola verip biz türk değiliz diye haykırın
 size iyi eğlenceler :)
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: recep memis on January 14, 2011, 00:08
satılık değildir ammaaa  alınmak serbest....

Varan II
______________________________________


AKLIN YOLU : 1

kırmızı bir teey yareyim
uçlarından kanıyorum  kopuklarına
soyuldum da bi klak son
aklımın ötesi geldi gidiyorum
daaa dii daa diii daaa
di yorum
unutulmuş bir türküdür
yol geçen hanında uykum
ko can tok olsun aç karına
karıncalar kum kum acı
sorsanız çok eskileri rüyalarımdan
daha eskisi çıkar çatışmaların
ama kavga üzre varılır
arz-ı en dam altında efektif talep
kes tanesi bin beş yüz kol
kara mı kara
ki yardımlaştıkça gece yarısı
şef tali de me me ramak kalınca
adımı  söylenir o türkü
peynir ekmek gör sen de
ızdırap tutuyorum ellerimde bi kadeh
içme dediğim su dur sana
aklımdan öteye gider bu yol
geçme

recep memis
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: daylek on January 14, 2011, 13:38
You are not allowed to view links. Register or Login
Sağolunuz memiş bey,
ezikliğinizi ve savrukluğunuzu anlıyorum ve ayrılıyorum
bu topraklar ait olduğunu yerlere sizleri süpürmesini de bilir yeri geldiğinde , sanal alemlere de benzemez hem gerçi siz alışkınsınızdır
kürtlerle ermenilerle el ele vverip  köklerinizi arayışa çıkın kol kola verip biz türk değiliz diye haykırın
 size iyi eğlenceler :)
 
Yine bilmem kaç kilometre den bunlara cevap yazdığım için pişman olacağım biliyorum ama içimde ki kurtlar kıpırdıyor durduramıyorum :) Tekrarlıyorum bu güne kadar yazdıklarım ve yazacaklarım için pomak eu sitesi ve site yönetimi sorumlu değildir.

Bişey sorayım önce ben ne dedim ki size hep birden hepimizi bir anda sürdünüz... ? tek söylediğim ; "şu şu  konuda varılabilecek sonuç sağlıklı olmazdır" bunuda alanıma yakın bir konu olduğu için dayanamayıp belirtmek istedim sadece.
Dahası ve asıl olanı aç azını yum gözünü kıvamında şunu söylüyorum; Ermenilerinde...... Kürtlerinde...... bilmem ne haklarını bilmem bilmem bilmem ne diyorum ve yine ekliyorum; Bizim yani Türkiye Cumhuriyeti' nde yaşayan insanların bir sorunu var yaptıklarını ve yapacaklarıyla ilgili potansiyellerini inkar etme. Bu da bu devlet için zaaf noktasıdır, sen bunu zaaf noktası olarak bırakmaya devam ettiğin sürece kaşırlarda kaşırlar. Hem kaldı ki yok efendim Türk - İslam Birliği... E tamam kardeşim olsun olmalımıdır umurumda değil olmasın demiyorum, bu ülkeye üniter devlet diyebiliyorsan "ki BAŞ(IMIZDAKİ) PİSKOPOSUMUZ  bu tanımlamayı yapmıştır" Türk-İslam Birliği ne kadar diyebilirsin ? Birde işte Orta Asya ülkeleriyle bir birlik oluşturma vırtı zırtı da bu tanımlamanın  içinde var... Kiminle oluşturacan kardeşim o birliği tarihin her sahnesinde seni yüz kere satan Araplarla mı ? , şu an şu saat itibari ile dahi Rusya'dan ayrıldığına binlerce kez pişman olupta hala ağam paşam diye Rusyanın eteğini öpen Orta Asya ülkeleri ile mi ? ben söyleyim; bu kafayla avucunu yalayacaksın sadece... Şu anda Türkiye de ki
BAŞ PİSKOPOSUMUZ ve yandaşları kendi gölgelerinden korkar durumdalar bakmayınız okunan martavallara. Ne dir o göle biliyormusunuz; Yazılı tarihin kayıtlardan silinen kısımları...

Yeter Sıkıldım...   
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 14, 2011, 17:15
Böyle demekle tarihte sadece tıkırtısın, oysa ki benim söylediklerim içinde yer alanlar tarihte birer gümbürtü o yüzden bu ülkede bir pomak sorunu yok yani aslında aramızda olmayan sen ve senin gibi bir kaç kişi.


bir hatırlatma : dün akşam akp diyarbakır milletvekili aynen şunları söyledi :  türklerle kürtler arasında bir sorun yok  kürtler bu ülkenin sorunu değil asıl sorun balkan göçmenleridir :)

Düşünebiliyor musunuz işte ülkemizin artık resmi ideolojisi budur  ve geçenki yazımda buna değinmiştim üzerine bu haber iyi geldi

umarım beni daha iyi anlamışsınızdır
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: iskeceli on January 15, 2011, 04:04

bir hatırlatma : dün akşam akp diyarbakır milletvekili aynen şunları söyledi :  türklerle kürtler arasında bir sorun yok  kürtler bu ülkenin sorunu değil asıl sorun balkan göçmenleridir

Düşünebiliyor musunuz işte ülkemizin artık resmi ideolojisi budur  ve geçenki yazımda buna değinmiştim üzerine bu haber iyi geldi

umarım beni daha iyi anlamışsınızdır


sayin ancazin ne mantikla söyleniyor .bunlar  sen bi tarihe bak .balkan göcmenleri nin uyum sagladigi türkiyede bir de kürtlerin ettigi ne bak . ben bu konuda baska yazmak istemem cünki yakin tarihi ve daha eski olan tarihi zeten herkes bilir .senden baska digerleri daha dogrusu
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: daylek on January 15, 2011, 18:39
You are not allowed to view links. Register or Login
Böyle demekle tarihte sadece tıkırtısın, oysa ki benim söylediklerim içinde yer alanlar tarihte birer gümbürtü o yüzden bu ülkede bir pomak sorunu yok yani aslında aramızda olmayan sen ve senin gibi bir kaç kişi.


bir hatırlatma : dün akşam akp diyarbakır milletvekili aynen şunları söyledi :  türklerle kürtler arasında bir sorun yok  kürtler bu ülkenin sorunu değil asıl sorun balkan göçmenleridir :)

Düşünebiliyor musunuz işte ülkemizin artık resmi ideolojisi budur  ve geçenki yazımda buna değinmiştim üzerine bu haber iyi geldi

umarım beni daha iyi anlamışsınızdır


:) haklısınız... Tıkırtıdır bu söylenenler tarih sahnesinde, o yüzden bu kadar korkar SEN VE SENİN GİBİ BİR KAÇ KİŞİ tıkırtıların ne olduğunu ve nerden geldiğini bilmediği için. Sizin tarihle ilgili söylediklerinizin gümbürtü olduğunada katılıyorum aynen ve hatırlatıyorum İÇİ BOŞ KAZAN da yuvarlanırken aynı gürültüyü çıkartır. Şimdi siz yine kızıp ben ve benim gibi bir kaç kişiyi sürmeye kalkarsınız e ne yapalım alışacaz artık... :) vatandaşın ! benim için başka sıfatı yoktur,  ne halt yediğide ne dediğide umurumda değil vız gelir tırıs gider. Ha evet şahsi düşüncem bencede evet kürt sorunu yada pomak sorunu diye bir sorun yoktur , siz bunu nerelerden çıkardınız bilmiyorum. Ayrıca velevki biri kalkıp balkan göçmenleri sorundur demiş ise pardon SİZ NESİNİZ ? balkan göçmeni değilseniz burda neyin hesabını yapıyorsunuz ? yok balkan göçmeniyseniz niye hala pek memnunsunuz ? sebebini kınanın yerinide söyleyiverin bizde olalım memnun yakalım beraberce kınamızı... 
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 15, 2011, 22:47
ne yanıt vereceğimi şaşırdım  bir lazlar var idi temel fıkralarına konu bir de pomaklar varmış nasıl diyor siz pomak isek de değiliz ahmak :))  kusura bakmayın cok kalıtelı ahmaklar oldunuza ıkna oldum gelmem daha rahat olun :)
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: recep memis on January 15, 2011, 23:09
 
sormamıştık adınızı biz ama?...
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: iskeceli on January 16, 2011, 00:51
ancazin sen yunanlilar gibi konusuyon .fikirlerin ayni onlar gibi. ben öyle algiliyorum cünki ben pomakim ama ahmak degilim ve de yunanistanda yasiyorum ve onlarin tutmunu bilirim ..
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: daylek on January 16, 2011, 09:15
ohoooooooooooooooooooooooooooooooooooooooo bakalım daha nerelere varacak bu saçmalık koca sayfayı berbat ettik... :( Ya tamam kardeşim konuş hoş konuşma desekte konuşuyosun o ayrıda ya insan kalkıpta adında Pomak geçen Pomakların yazdığı bir sitede Pomaklara ahmak dermi ya :) bu nası bi terazi eksikliği :) ama en azından kalite belirtmişsiniz çok şükür diyorum. Ama farkındamısınız bitiş noktasıdır bu. En başta acaba dedim, fakat aynen recep memiş in dediği gibi hükümet kuşu öter kulvarında olduğunuzu basbas bağardınız... :) TEBRİKLER ... Benden bu kadar ister yazın ister yazmayın ... :)
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: recep memis on January 16, 2011, 11:55

NEDEN HÜKÜMET KUŞU:

yanlış anlaşılmasın,

ille de herhangi bir hükümet adına hareket edenleri ifade etmiyor bu sözcük. öyle birileri var mı?..  bu sayfalara uğradı mı?... bilmiyorum. bu yönde bir saptama söz konusu olmadı en azından şimdiye kadar.

Bilinen bir durumdur ama; pomaklar konusunda çevredeki bütün hükümetlerin resmi yaklaşımları mevcut. bunların tek ve şaşmaz ortak yanları ise asimilasyon / kimliksizleştirme amacına yönelmiş olmalarıdır.  Ayrıldıkları yanlar ise bu kimliksizleştirmeyi  kendi arzuladıkları  farklı bir kimlik içinde yok ederek sağlama  arzularıdır.

pomaklar içinde de herhangi bir hükümet tercihi (resmi ideoloji) doğrultusunda kendi kimliğini inkar etmeyi  tercih edenler olmuştur ve olacaktır.  bu sitenin amaçları arasında bunlara dair şu ya da bu yönde söz söyleme arzusu da yer almamıştır.

pomaklar için burayı var eden asıl ihtiyaç; yaşadıkları ülke/çevre içinde baskın eğilim taşıyan resmi yaklaşımlardan tatmin olmayıp, bu ve buna benzer baskılanmalardan bağımsızlaşmış sorgularla kendi kültürel köklerini arama arzusudur.  resmi ideoloji baskılarından kurtulmuş bir tartışma ortamı koşulu, bu sitenin temel belirleyenidir kısacası...

bilerek ya da (terkedilmemiş ezberler nedeniyle) bilmeyerek şu veya bu toplumun resmi ideolojik yaklaşımlarının, tartışılmaz değerler formunda yüceltilerek tartşılmaya başlandığı nokta sitenin var oluş nedenlerine  esaslı bir saldırıdır aynı zamanda...

özgür bir söyleşi ortamında düşünce ve bilgi değiştirmek suretiyle, akademik ya da en basit düzeyde insani meraklarımızı giderme arzumuzun önünü tıkamaya meyilli bu türden yaklaşımları sergilemeye yönelenler işte;

  onlar gerçekte farkında olmasalar bile; dillerinde gevelediği resmi ideloji dogmalarını kafamıza yağdırmayı ibadet sayan kuşbeyinlilerdir.  gönüllü hükümet kuşlarıdır onlar...  fütursuzluklarıyla yoluktur kanatları...hükümetlerin resmi görevlileri bile benzer amaçlı görev ifa ederken, onlardan  çok daha aklıbaşında davranış formları sergiler.

Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 16, 2011, 13:52
Sayın Memiş, national geographic tadında yazmış olduğunuz yazınızdan dolayı sizi kutlarım. Ancak ne kendi ülkemin resmi ülkülemlerini özümsetmeye çabalıyorum ne de sayın İskeçelinin sandığı üzere bir yunanlıyım, gerçi içine doğmuş olsa gerek evet  ben Türkiyede beşinci kuşağım önceki atalarım dramalı bu nedenle sayın İskeçeli ile özel bir tanışma yapmak isterim bölgeyle ilgili sormak istediklerim var.
sayın Daylek ise hala aynı felsefe çevresinde dolanıp duruyor ne benım dediklerimi anlıyor ne anlatmak istediğini anlatıyor benim tuzum kuru bre havalarında, lakin sizlerin de anlamanızı güçleştiriyor.
En azında anlayışlılık düzeyinin yüksekliği sevindirdi beni ne de olsa rumeli-balkan kültürü...

Bu siteye üye olduğumda tek amacım vardı. babannemin annesinin pomak olmasından dolayı pomaklığı tanımak istedim, pomakları değil, zaten yeterince hem sülalede hem de çevremizde var pomakım diye kişiler var.

ve anladım ki pomaklık diye bir şey yok, ne kökensel olarak ne tarihsel olarak ne de özgün bir kültür olarak yok.. yok kardeşim yok işte  daha da diyorsunuz ki kökenlerimizi araştırmak  yunan bulgar ve türk hükümetlerinin asimile sarmallarından kurtulmak falan filan....

yunanı bilmem ama türk de haklı bulgar da çünkü ikisine de aitsiniz


Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: recep memis on January 16, 2011, 21:47


bir de de angut kuşu vardır tabii... hişt'ten kışt'tan anlamaksızın,.. sinir bozan  kayıtsızlık içinde;  öyle yüze, kaşa, göze bön bön bakınıp duran.... 
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Kumuk on January 17, 2011, 01:51
You are not allowed to view links. Register or Login

ve anladım ki pomaklık diye bir şey yok, ne kökensel olarak ne tarihsel olarak ne de özgün bir kültür olarak yok.. yok kardeşim yok işte  daha da diyorsunuz ki kökenlerimizi araştırmak  yunan bulgar ve türk hükümetlerinin asimile sarmallarından kurtulmak falan filan....




Merhaba,

aslında bu konuyu ve tartışmanızı dikkatlice takip ediyordum ama kişisel nedenlerden dolayı herhangi bir fikir beyan etmemekte kararlıydım. Ne yazık ki yukarıda alıntı yaptığım cümlenizden dolayı benim de bir kaç şey karalamam kaçınılmaz oldu. Bilmiyorum farkındamısınız ama Türk ulusal (sizin için doğru olan terim sanırım ''milli'') bilinci oluşma tarihi çok eskilere dayanmıyor yaklaşık 160 yıllık bir geçmişi var. Oysa ki Pomak etnisitesinin oluşma tarihi gene yaklaşık olarak 700 yıl kadar eskilere dayanıyor. Eğer tarihsel olarak, kökensel olarak ve özellikle kültürel olarak Pomaklık yok derseniz kusura bakmayın ama görme özürlüsünüz veya bilgisizsiniz (cahil demek istemiyorum). Şimdi dönelim Türkçülük-Turancılık ve Türk - İslam sentezine. Tahmin ediyorum biliyorsunuzdur ki Türk Milliyetçiliğinin iki ideologu da bu toprakların dışında doğmuş, yetişimiş ve bu toprakların dışında fikriyatları oluşmuştur. Biri Kırım Tatarı biri Kazan Tatarı. Tabi ki İsmail Gasparalı ve Yusuf Akçuradan bahsediyorum. Muhtemelen bu konularla yakından ilgilendiğinizden dolayı biliyorsunuzdur ki bunların takipçileri ve en net olarak H.N. Atsız Pomakların Türk olmadığını net bir şekilde belirtmiştir. (Bkz.H.N. Atsız '' Vasiyet'' 1941). Türk- İslam sentezine gelince yaratıcısı ve baş ideologu S.A. Arvasi çoğunluğu nakşibendi tarikatına mensup Ağrılı bir kürt aşiretinin (aslında kürt asimilasyonuna uğramış bir arap aşireti) üyesi ve öz çocuğudur. O zamanlarda Türkçü-Turancı çizgide olan ülkücü hareketinde  yer edinememe ve dışlanma olasılığının varlığından dolayı  dini nüveleri ağır basan yeni bir doktrin yaratmıştır. TÜRK-İSLAM SENTEZİ böyle doğmuştur. Bir yerde şöyle bir bilgi vermişsiniz:

''dün akşam akp diyarbakır milletvekili aynen şunları söyledi :  türklerle kürtler arasında bir sorun yok  kürtler bu ülkenin sorunu değil asıl sorun balkan göçmenleridir''

Bütün yukarıdaki yazdıklarımdan bu AKP milletvekilinin fikir babasının sizin taptığınız Türk İslam Sentezinin yaratıcısı  Seyyid Ahmet  Arvasi olduğunu anlamanız içindir. Lütfen S.A. Arvasinin Türk İslam Ülküsü (3 cilt) ve Kendini Arayan İnsan kitaplarını tekrar bir gözden geçirin.
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: bogutevolu on January 17, 2011, 10:24
You are not allowed to view links. Register or Login
pomaklık diye bir şey yok, ne kökensel olarak ne tarihsel olarak ne de özgün bir kültür olarak yok..

Pomaklık diye bir şey vardır efendim... Bunu da gerek kökensel yani genetik özgünlük bazında gerekse kültürel, dilsel, geleneksel bazda ortaya koyabiliriz ve koymuşuz efendim... Yeter ki sitemizde bol miktarda bulunan materyal aklı selim gözüyle incelensin.

Neticede Pomaklar hakkında gerek Türkler ve gerek Bulgarlar kendilerinden bir şeyler bulmada mahir, ancak nedense Pomakları pomak yapan saydığımız farklılıklara gözlerini kapıyorlar.

Biline ki Pomaklar da söz konusu gayet doğal olan benzerlikler yanında ne Türklere  ne de Bulgarlara benzemeyen bir çok özgün nitelikler vardır ki, bunlar da bizi biz yapıyor.

Bulgarlar dilimize bakıp bizim dilimizin Bulgarca olduğunu iddia etseler de bizim dilimiz güney slav dil grubuna giren ancak kesinlikle bulgarca ile özdeşleştirilmesine imkan olmayan bir slav kökenli dildir. Bu nedenle Rodoplarda yaşayan hristiyanlar bile bu dile Rodopça adı vermekteler. Pomakça ile ilgili çalışmalar bu sitede yayınlanmaktadır. Daha derli toplu çalışmalarımız yayınlandıkça aradaki farklar daha iyi görülebilecektir. Zira 19. yüzyılda yapılan ve giderek ruslaştırılan standart resmi bulgarcanın oluşumuna rodop slav şiveleri alınmadığı gibi, rodop slavcasının özgün seslerini ifade eden harflar da alfabeden çıkarılarak Rodop slavcası ile resmi bulgarca arasındaki dereler düzleştirilmeye çalışılmıştır.

Kökensel yönden işin daha başından itibaren Pomaklarda başat genetik formasyonu oluşturan slavların Bulgarları dönüştüren ve onları asimile eden slavlarla alakası olmadığını tarih sayfalarından okunsun.

Yunanlılık iddiasını zaten kimse öne sürmediği için onun hakkında laf etmeye değmez.

Konuyu daha serin kanlı tartışmak gereği hususunda naçizane dileklerimle...
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 17, 2011, 20:30
Pomaklık diye bir şey vardır efendim... Bunu da gerek kökensel yani genetik özgünlük bazında gerekse kültürel, dilsel, geleneksel bazda ortaya koyabiliriz ve koymuşuz efendim... Yeter ki sitemizde bol miktarda bulunan materyal aklı selim gözüyle incelensin DEMİŞSİNİZ
-BAKINIZ BEN YERLİĞİNİZDEKİ ONLARCA EKLEMEYİ, GÖRÜŞLERİ OKUDUM VE BOLCA OLDUĞUNU İLERİ SÜRDÜĞÜNÜZ BULUNTULARDAN HİÇ BİRİNİN POMAKLIĞIN KÖKENSELLİK, DİLSELLİK, KÜLTÜRSELLİK, GELENEKSELLİK AÇISINDAN BİR ÖZGÜNLÜK OLDUĞU KANISINA VARAMADIM.  TÜRK GİBİ YAŞAYAN SLAV GİBİ KONUŞAN İSLAMİ DUYARLILIĞI ARAPTAN YA DA TÜRKTEN AYRIMLI OLMAYAN , OSMANLICIL ÖZELLİKLERİYLE RUMELİ TÜRK KÜLTÜRÜNDEN AYIRT EDİLMESİ ANCA KONUŞMASIYLA ANLAŞILABİLECEK OLAN BİR TOPLUMSAL YAPI KARŞIMIZA ÇIKIYOR. KALDI Kİ TOPLUMSAL YAPI DA DİYEMİYORUM ÇÜNKÜ TOPLUCA BELLİ BİR ÖRGÜTLENME VE BAĞSALLIK (DİSİPLİN-HİYERARŞİ) KAPSAMINDA OLUŞMUŞ BİR YAPI DA SÖZ KONUSU OLMADIĞINDA ÖLÜ BİR KÜN (HALK) VE ÖLÜ BİR DİL ADAY ADAYI BİR KİMLİKTEN SÖZ EDEBİLİYORUM. GEREK TOPLUMBİLİM GEREK KÖKENBİLİM GEREKSE DİLBİLİM ÜZGÜNÜM Kİ BİZİ BU SONUCA GÖTÜRÜYOR. BİR ULUSUN UYGARLIK İÇERİSİNDEKİ ÖZGÜN VARLIĞINI SÜRDÜREBİLMESİ HEM ÜREME ORANINA HEM DE BELLİ BİR EGEMENLİK ALANINA İYE (SAHİP) OLMASINA BAĞLIDIR. BUNUN ÖRNEĞİ TARİHSEL SÜREÇ İÇERİSİNDE ÖDÜZ (DEVLET) ÖRGÜTÜ OLUŞTURAMAMIŞ OLMASINA KARŞIN KÜRTLERİN DURUMUDUR. POMAKLAR BU TOPLUMSAL YAPIYLA KARŞILAŞTIRILAMAZ BİLE DOLAYISIYLA POMAKLIK YOK OLMAK ÜZEREDİR.  EN AZINDAN TÜRKİYEDE BUNUN SÜRESİNİN BİR YÜZ YILI AŞMASI PEK OLANAKLI GÖRÜNMÜYOR. NİTEKİM NE KENDİNİZ NE DE ÇOCUKLARINIZ İÇİN İLLE DE BİR POMAKLA EVLENİLECEK VE HER BİRİMİZ BEŞ ÇOCUK İYESİ OLACAK GİBİ BİR YÖNTEM DÜŞÜNMEMEKTESİNİZ ÇÜNKÜ VARLIĞINIZIN TEHDİT ALTINDA OLDUĞUNA İLİŞKİN BİR KORKUNUZ TEDİRGİNLİĞİNİZ BULUNMAMAKTADIR BURADAKİ BİRKAÇ KİŞİ DIŞINDA DURUM BÖYLE.  RUMELİDEN GELMİŞ BİNLERCE TÜRKÜN İÇİNDE ANASI DEDESİ NİNESİ YA DA ŞİMDİ KARISI KOCASI ARASINDA DA BİNLERLE POMAK VARKEN ZATEN BU SÜREÇ OLABİLDİĞİNCE TAMAMLANMIŞ VE OSMANLI DÖNEMİNDE YEĞLENİLEN BAĞLILIK ARTIK TÜRK KİMLİĞİYLE ÖZDEŞLEŞMİŞ DURUMDADIR VE BU KANDAŞLIK BOYUTUYLA TAMAM OLMAK NOKTASINA GELMİŞTİR. UZATMAK İSTEMİYORUM BİLİMSEL TOPLUMSAL VE KİŞİSEL BAKIŞ AÇISIYLA DURUMUN ANLAŞILABİLDİĞİNİ YANİ EN AZINDAN KENDİMİ ANLATABİLDİĞİMİ SANIYORUM.
Neticede Pomaklar hakkında gerek Türkler ve gerek Bulgarlar kendilerinden bir şeyler bulmada mahir, ancak nedense Pomakları pomak yapan saydığımız farklılıklara gözlerini kapıyorlar. DEMİŞSİMİZ
-YUKARIDAKİ YAZDIKLARIM DA BU ÖNERMENİZE BİR YANIT OLABİLİR  ANCAK ŞUNU EKLEYEBİLİRİM Kİ BİZ BULGARLARDAN DAHA SLAVIZ GİBİ GERÇEKTEN ÇOK İLGİNÇ BİR YAKLAŞIMI DA BURADA GÖRDÜM BUNU YALANLAMAYA OSMANLI BELGELERİ BİLE YETERLİ ÇOK ESKİLERE GİTMEYE GEREK YOK. PEYDERPEY İSLAMLAŞMANIN YAŞANDIĞI BİR YÜZ YILDAN UZUN SÜREN DÖNEMDEKİ BİREYLERİN PEK ÇOĞU BULGAR NÜFUSU İÇİNDE YER ALAN BİR KİTLE POMAKLIĞI BULGAR ETNİSİTESİNDEN AYIRT ETMEK DE ÇOK GÜÇ DOLAYISIYLA BULGARLIK İÇİNDE VARLIĞINI SÜRDÜRMÜŞ OLAN ÖZGÜN AYRI BİR KİTLENİN OLUP OLMADIĞINA İLİŞKİN POMAK ADLANDIRMASINDAN SÖZ EDİLİNCEYE DEK HERHANGİ BİR BULGU YOK TEK BİLİNENLER  ULAHLAR TRAKLAR BULGARLAR AVARLAR UZLAR EKSLOVA,NLAR VE GERİYE KALAN BULGARLIK VE OSMANLI DÖNEMİNDE BELİRLENEN  POMAKLIK İLE RUS - HRİSTİYANLIK BİLEŞKESİNDE BİÇİMLENEN BULGARLIK. KISACASI TÜRK İSLAM BİLEŞKESİNE KENDİNCE KULPLAR TAKAN BAZI YORUMLARI TERS ÇEVİRİP KOYDUĞUNUZDA DA RUS - HRİSTİYANLIK BİLEŞKESİ ORTAÇIKIYOR

Biline ki Pomaklar da söz konusu gayet doğal olan benzerlikler yanında ne Türklere  ne de Bulgarlara benzemeyen bir çok özgün nitelikler vardır ki, bunlar da bizi biz yapıyor.

Bulgarlar dilimize bakıp bizim dilimizin Bulgarca olduğunu iddia etseler de bizim dilimiz güney slav dil grubuna giren ancak kesinlikle bulgarca ile özdeşleştirilmesine imkan olmayan bir slav kökenli dildir. Bu nedenle Rodoplarda yaşayan hristiyanlar bile bu dile Rodopça adı vermekteler. Pomakça ile ilgili çalışmalar bu sitede yayınlanmaktadır. Daha derli toplu çalışmalarımız yayınlandıkça aradaki farklar daha iyi görülebilecektir. Zira 19. yüzyılda yapılan ve giderek ruslaştırılan standart resmi bulgarcanın oluşumuna rodop slav şiveleri alınmadığı gibi, rodop slavcasının özgün seslerini ifade eden harflar da alfabeden çıkarılarak Rodop slavcası ile resmi bulgarca arasındaki dereler düzleştirilmeye çalışılmıştır.

Kökensel yönden işin daha başından itibaren Pomaklarda başat genetik formasyonu oluşturan slavların Bulgarları dönüştüren ve onları asimile eden slavlarla alakası olmadığını tarih sayfalarından okunsun.

Yunanlılık iddiasını zaten kimse öne sürmediği için onun hakkında laf etmeye değmez.

Konuyu daha serin kanlı tartışmak gereği hususunda naçizane dileklerimle...

[/quote]
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 17, 2011, 20:32
Biline ki Pomaklar da söz konusu gayet doğal olan benzerlikler yanında ne Türklere  ne de Bulgarlara benzemeyen bir çok özgün nitelikler vardır ki, bunlar da bizi biz yapıyor.

Bulgarlar dilimize bakıp bizim dilimizin Bulgarca olduğunu iddia etseler de bizim dilimiz güney slav dil grubuna giren ancak kesinlikle bulgarca ile özdeşleştirilmesine imkan olmayan bir slav kökenli dildir. Bu nedenle Rodoplarda yaşayan hristiyanlar bile bu dile Rodopça adı vermekteler. Pomakça ile ilgili çalışmalar bu sitede yayınlanmaktadır. Daha derli toplu çalışmalarımız yayınlandıkça aradaki farklar daha iyi görülebilecektir. Zira 19. yüzyılda yapılan ve giderek ruslaştırılan standart resmi bulgarcanın oluşumuna rodop slav şiveleri alınmadığı gibi, rodop slavcasının özgün seslerini ifade eden harflar da alfabeden çıkarılarak Rodop slavcası ile resmi bulgarca arasındaki dereler düzleştirilmeye çalışılmıştır.

Kökensel yönden işin daha başından itibaren Pomaklarda başat genetik formasyonu oluşturan slavların Bulgarları dönüştüren ve onları asimile eden slavlarla alakası olmadığını tarih sayfalarından okunsun.

Yunanlılık iddiasını zaten kimse öne sürmediği için onun hakkında laf etmeye değmez.

Konuyu daha serin kanlı tartışmak gereği hususunda naçizane dileklerimle...DEMİŞSİNİZ

YUKARIDA YİNE EN BAŞTAKİ SÖZYLEDİKLERİNİZİ YİNELEMİŞSİNİZ
KISACASI DEDİKLERİMİZ YUKARIDA DEMİŞ OLDM
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 17, 2011, 20:42
Merhaba,

aslında bu konuyu ve tartışmanızı dikkatlice takip ediyordum ama kişisel nedenlerden dolayı herhangi bir fikir beyan etmemekte kararlıydım. Ne yazık ki yukarıda alıntı yaptığım cümlenizden dolayı benim de bir kaç şey karalamam kaçınılmaz oldu. Bilmiyorum farkındamısınız ama Türk ulusal (sizin için doğru olan terim sanırım ''milli'') bilinci oluşma tarihi çok eskilere dayanmıyor yaklaşık 160 yıllık bir geçmişi var. Oysa ki Pomak etnisitesinin oluşma tarihi gene yaklaşık olarak 700 yıl kadar eskilere dayanıyor. Eğer tarihsel olarak, kökensel olarak ve özellikle kültürel olarak Pomaklık yok derseniz kusura bakmayın ama görme özürlüsünüz veya bilgisizsiniz (cahil demek istemiyorum). Şimdi dönelim Türkçülük-Turancılık ve Türk - İslam sentezine. Tahmin ediyorum biliyorsunuzdur ki Türk Milliyetçiliğinin iki ideologu da bu toprakların dışında doğmuş, yetişimiş ve bu toprakların dışında fikriyatları oluşmuştur. Biri Kırım Tatarı biri Kazan Tatarı. Tabi ki İsmail Gasparalı ve Yusuf Akçuradan bahsediyorum. Muhtemelen bu konularla yakından ilgilendiğinizden dolayı biliyorsunuzdur ki bunların takipçileri ve en net olarak H.N. Atsız Pomakların Türk olmadığını net bir şekilde belirtmiştir. (Bkz.H.N. Atsız '' Vasiyet'' 1941). Türk- İslam sentezine gelince yaratıcısı ve baş ideologu S.A. Arvasi çoğunluğu nakşibendi tarikatına mensup Ağrılı bir kürt aşiretinin (aslında kürt asimilasyonuna uğramış bir arap aşireti) üyesi ve öz çocuğudur. O zamanlarda Türkçü-Turancı çizgide olan ülkücü hareketinde  yer edinememe ve dışlanma olasılığının varlığından dolayı  dini nüveleri ağır basan yeni bir doktrin yaratmıştır. TÜRK-İSLAM SENTEZİ böyle doğmuştur. Bir yerde şöyle bir bilgi vermişsiniz:
-DEMİŞSİNİZ SAYIN KUMUK GERÇİ BU KUMUK ADI KUMUK OLDUĞUNUZDAN MIDIR BİLEMİYORUM ... NEYSE TÜRKÇÜLÜK TURANCILIK DÜŞÜNCESİ ÜLKÜLEMLERİ TÜRKİYEDE DE TÜRKİSTANDA DA YAKIN DÖNEMLERDE YEŞERMİŞ SAYILABİLİR ÇÜNKÜ HER İKİ TÜRK YURDU DA GÖRKEMLİ ÇAĞLARINI GERİDE BIRAKMIŞ VE BİR KURTULUŞ SAVAŞIMI VERMEKTEDİR BU SÜREÇTE ELBETTE ULUSALCILIK GÜÇLENMİŞ TÜRKLERİN BİRLİĞİNİN TÜRKLERİN DİRLİĞİ OLACAĞI DÜŞÜNCESİ DE GELİŞMİŞ OLMALIDIR. BU DA  SLAVLARIN BİRLEŞMESİ  DÜŞÜNCESİ NASIL Kİ RUSLARIN GÜÇLENMESİ VE SLAVLARIN OSMANLIDAN BAĞIMSIZLIKLARINI ELDE ETMELEİYLE BİRLİKTE ORTAYA ÇIKTIYSA BU DA TÜRKLER AÇISINDA DA SLAVLAR AÇISINDAN DA DOĞAL BİR DÜŞÜNCE OLARAK ALGILANMALIDIR TÜRKLER YAPTI MI ÖCÜDÜR  DEMEK ERMENİLER YUNANLILAR İÇİN MANTIKLI AMMA POMAKLAR AÇISINDA MANTIK BAĞI KURAMADIM. DOLAYISYLA  SEYYİT AHMET ARVASİYLE  KISTLAMAK VE YALNIZCA ONA ÖZGÜ BİR DÜŞÜNCE GİBİ ÖNE SÜRMEK BÜYÜK BİR EKSİKLİK OLUR  NECİP FAZIL ZİYA GÖKALP ATSIZ HATTA ATATÜRK ONDAN ÖNCESİNDEKİLER SONRASINDAKİLER  ONLARCA KİŞİ VAR BU GÖRÜŞÜN OLUŞMASINDA.  ÖRNEĞİN GÜN SAZAKIN TÜRK ULUSAL EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN DOKTİRİNİYLE İLGİLİ TÜRKLÜK TARİH VE KÜLTÜR BİLİNCİ İSLAM AHLAK VE ERDEMİNİ NESİLLERİMİZE VEREBİLMŞİYİZ DÜŞÜNCESİ  YANİ HER BİRİ BELLİ BİR DÜŞÜNCESİNİ BUNA KATMIŞTIR  ANCAK BU HİÇ BİR ZAMAN DEVLETİN RESMİ İDEOLOJİSİ OLMAMIŞTIR  VE BUGÜN YALNIZCA ÜLKÜCÜ HAREKET İÇİN GEEÇERLİ KALMIŞTIR
''dün akşam akp diyarbakır milletvekili aynen şunları söyledi :  türklerle kürtler arasında bir sorun yok  kürtler bu ülkenin sorunu değil asıl sorun balkan göçmenleridir''

Bütün yukarıdaki yazdıklarımdan bu AKP milletvekilinin fikir babasının sizin taptığınız Türk İslam Sentezinin yaratıcısı  Seyyid Ahmet  Arvasi olduğunu anlamanız içindir. Lütfen S.A. Arvasinin Türk İslam Ülküsü (3 cilt) ve Kendini Arayan İnsan kitaplarını tekrar bir gözden geçirin.
Moderatöre rapor et    Kayıtlı
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 17, 2011, 20:49
Bir de sayın Kumuk  türk islam ülküsünün yaratıcısını anlamanız için deyip  diyarbakır milletvekili örneğimi örnek vermiş.  bakın seyit ahmet arvasinin görüşleriyle  verdiğiniz örnek örtüştürülemez. seyit ahmet arvasi içtimai ırk örneği verir.  balkan anadolu kafkas  türkistan sibirya ortadoğuda yaşayan milyonlarca türkün kan bağıyla karışarak tarih boyunca ulusal bütünlüğü için olumsuzluk nedeni olmuş boyculuğu yenip budunlaşmanın kesin olarak sağlanmasını önerir. yani bunu bir türk deseydi sanırım  en büyük ırkçı olurdu ama bunu diyen arap - türk karışımı bir kişidir  kendisine arap kökenli olmasına karşın neden türk milliyetçiliği yaptığını soranlara da yine betiklerinde yanıt veriyor - islama en büyük hizmeti Türkler vermiş görkemli zamanında da geri çekilirken de savunma amacıyla yine en çok kanı dökülen de türkler olmuştur türklük basit bir milliyetçiliğin adı değildir  diye açıklamiştır.
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 17, 2011, 20:54
bir de de angut kuşu vardır tabii... hişt'ten kışt'tan anlamaksızın,.. sinir bozan  kayıtsızlık içinde;  öyle yüze, kaşa, göze bön bön bakınıp duran DEMİŞ olan sayın MEMİŞ bey sanırım verecek yanıt bulamadınız maharet hakarette değil onu etmek kolay ben de yapablirim ama bu ortamda konuşabilen kişilerin çoğunlukta olduğunu gördüüm için  'kötü söz sahibine aittir' denilen güzellemeyi hatırlayarak size iade ediyorum.....
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: bogutevolu on January 18, 2011, 08:57
Ben kendimi bir pomak olarak tanımlıyorum ve kendimi ne hissediyorsam onu ifade ediyorum. Bana bunu dedelerim öğretti. Onlar da kendilerini başka değil Pomak olarak ifade ediyorlardı.  Biz sadece ne isek o olmaya çalışıyoruz. Ama başkalarının kendini nasıl tanımladığına bakıp onu inkar etmek gayretinde değiliz. Bu nedenle benim Pomak olmadığımı söyleyen ancak kendini kandırmaktadır. Türk Milletine ancak derin bir saygı ve sevgiden başka birşey hissetmiyorum, ama bir takım çevrelerden bizi dönüştürme çabalarına da prim verecek değilim.

Eğer biz kendimizde azıcık da olsa tarihsel ve diğer anlamda Kumanlık yada başka bir Türk boyu mirası olsaydı bunu dikkatle belirginleştirecektik, ama gel gör ki şimdilik böyle bir şeyin kanıtı yok. Bulgardan daha fazla mı slavız? Evet Proto-Bulgarların Türk mü yoksa İrani bir kavim mi olduğu belirsizdir, ama herhalde Türki bir kavim olduğu ortadadır. Türk ile Türki arasında epey bir fark var. Bu konuda Türkolojiye müracaat.

Türkiyedeki Pomakların neredeyse bütünüyle Türkleşmiş olduğu konusunda biz de var olan gerçeğe gözümüzü kapayacak değiliz.  Bir örnek olarak bakınız Trabzon Fatih zamanında fethedilmiş bir şehir iken, kısa bir süre içinde gerek içindeki hristiyanların bir kısmının göçürülmesi ve yerlerine Türkmenlerin yerleştirilmesi nedeniyle nüfus yapısı değiştirilmesinin dışında, yöre halkının bir kısmının islamlaşması nedeniyle Trabzon nüfus yapısı değişmiştir. Bunun gibi Anadolunun her tarafındaki nüfusun nasıl böyle değişmiş olduğunu ele alınız. Feridun Emecen’in 16.yüzyıl Manisa şehrinde  yüzde sekiz oranında veled-i Abdullah olduğunu kitabında yazmıştır.

Hatta Türkçü camianın büyük ideologunun da bir mahkeme araştırması sonucu kendi dedelerinin aynen bu örnekteki gibi bir kaç dede öncesinde bir gayrımüslim dedeye irca edilmesinden kendini Türk sayanların da önemli bir bölümünün altından farklı şeyler çıkacağını anlayınız. Ve o zaman Türklüğe genetik yada soy değil de dil ve kültür birliği açısından bakınız. Biz de zaten Türklüğü soy olarak değil kültür olarak ele alıyoruz. Ve onun için  Ne mutlu türküm diyene özdeyişinin gerçeği ifade ettiğini belirtiyoruz. Bugün birçok pomak kendini Türkiye’de Türk olarak tanımlıyorsa işte buna dayanmaktadır. Yoksa kan açısından Türklüğe değil.

Bu açıdan Pomaklığı da böyle ele alıyoruz. Evet yapılan genetik araştırmalar –Toska onun belgelerini açıklasın- Rodoplara mahsus genleri açığa çıkarmaktadır. Dil ve kültür araştırmaları Rodoplara mahsus başka yerde olmayan özellikleri belirtmektedir. Böyle olmakla birlikte hiçbir toplumun genetik olsun, kültürel bazda olsun saf olmadığının farkında olarak elbette Pomaklığı oluşturan unsurlarda Türklere yada Bulgarlara benzeyen veya benzemeyen yanlar olacaktır.

İşte bu noktada hem Bulgarların hem Türklerin aynı politik anlayışla hareket ettiğini görmekteyiz. Pomakları çok sever görünüp kesinlikle Pomak varlığını kabul etmemek, bizi yok saymak. Bu nedenle aslında Pomaklar iki taraftan çekiştirile çekiştirile kopartılmaktadır. Her bir yanımız bir tarafta kalmaktadır. Buna rağmen Pomakların büyük çoğunluğu olarak biz kendimizi Pomak olarak tanımlamada ısrarlıyız. Bunu yaparken de ben kişisel olarak Pomak milliyetçisi yada etnik milliyetçilikten dikkatle kaçındığımı ve olayı tamamen demokrasi ve insan hakları bağlamında ele almaktayım. Eninde sonunda Türkiye içindeki bir takım güçler dirense de kendi içinde yine kendisini oluşturan dil ve kültürleri kendi iç zenginliği olarak kabul edecektir. Çünkü biz ayrılıkçı değil, bütünlükçüyüz. Ama bu bütünlük asimilasyon yoluyla değil, entegrasyon yoluyla olacaktır. Entegrasyonda herkesi kabul etme, bağrına basma vardır. Dışlayıcılık ve inkar değil.

Pomaklar her zaman bize olan yaklaşımların aksine ülke bütünlüğüne saygı ve bağlılığını sürdürmeye devam edecektir.
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 18, 2011, 10:52
Gerçekte ait olunmayan bir kimliğe neden sığınılıyor? Aslında bu sorunun yanıtını aramamız gerekir. Geçen gün forumun bulgarca konularında bir pomak arkadaşımızın yazdıkları ilgimi çekti. Şöyle yazmış:  - "Когато видя в конституцията отделено помашко малцинство, ще се запиша помак, дотогава съм турчин!" Türkçesi: - "Eğer ayrı bir pomak azınlığının kabul edildiğini görürsem o zaman pomak olarak yazacağım, buraya kadar türküm"  Burada kendini türk olarak belirten kişinin beyanı bize bu satırların bir sığınma güdüsüyle yazıldığını açıkça gösterir. Sığınma güdüsünün altında yatan nedenlerin çaresizlik, zayıflık, bitmek bilmeyen zulümler ve geleceğe yönelik umutsuzluk olduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz. Bulgaristan pomak nüfüsunun yaklaşık yüzde otuzluk kısmı bu şekilde düşünürler. Benzer bir durum yunanistan pomakların tamamına yakın kısmında da yaşanır. Seneler öncesinde bir yunan tv kanalında pomaklar ile ilgili bir belgesel izlemiştim. Yunan spikerin batıtrakya'da pomaklara" - Siz türkler tarafından zorla müslümanlaştırıldınız" ithamına karşılık aldığı yanıt "- Eğer bizim dedelerimiz müslümanlığı kendileri seçtilerse ne mutlu, eğer türkler bizi zorla müslümanlaştırdılar ise onlara da allah razı olsun" şeklindeydi. Yunanistan pomakları hakkında alıntı yaptığım bir kaç makalede onların özel durumu ile ilgili ayrıntılı bilgi paylaşmıştım. İcap ederse burada da paylaşırım. Türkiye pomaklarının tamamında ise başta göç psikolojisinin getirdiği uyum zorunluluğu, ana dili türkçe olmayan pomaklar, boşnaklar, torbeşler ve diğer azınlıklara yönelik olarak  zamanında uygulanmış vatandaş türkçe konuş kampanyaları, bulgaristanının varşova paktında yer almasına istinaden oradaki pomak aileler ile buradaki akrabaları arasındaki iletişimin tam olarak sağlanamaması ve sair nedenlerle pomak kimliği sadece lafta kalmış tamamen türkleşmişlerdir. Öyle ki bu pomaktan türemiş ve % 100 türkleşmiş kitle burada kiril alfabesi ile yazan kendi kanından canından pomaklara yazdıklarından dolayı küfür eder seviyeye gelmiştir. Buna ne derler? yorumu size bırakıyorum. 
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 20, 2011, 00:30
yurtdışındaki bazı bilim kurumlarında açılmış kürt kürsülerinde uzun yıllardır sürdürülen çalışmalar  her zaman Türkiyedeki kürt ayrılıkçısı kesimlerin ideolojisini oluşturmada bir çalıştay görevi görmüştür bu anlamda sonradan öğrenilen ve sizden başkasını pek bağlamadığını bildiğim toskanın son dedikleriyle de desteklediğim biçimde bu özenti söylemler pomakları bağlamamaktadır. öncelikle vatandaş türkçe konuş ve demokrasi ile insan hakları bağlamındaki sözleriniz ile  türk - türki ayrımları - kültürel türklüğün yanında  rodp dağlarından fışkırmış bir soy fantazisi ile çok çeliişkili bulduğumdan yanıtı uzatmayacağım.
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 20, 2011, 11:00
 Ne alaka ? Konumuz kürtler veya kürt çalıştayı değil. Kişisel olarak kürtleri sevmem ayrıca pomak arkadaşlarımızının çoğununda burada onların adıyla anılmak istemediğini söyleyebilirim fakat siz lafı dönüp dolaştırıp onlara getiriyorsunuz. Niye aralarında benzerlik arama gayreti içerisindesiniz ?  Bence aramanıza hiç gerek yok zira aralarındaki benzerlik mekke ve vatikan arasındaki fark kadardır. Konumuz pomakların içinde bulundukları durumdur. Pomakların kendi kimliklerini tamamen kaybedip bulgarlaşması, yunanlaşması, makedonlaşması ve hatta türkleşmesi çok mattah mıdır? Diyeceksiniz ki kültürel ve sosyal açıdan yakınlık dahilinde bulunan toplumlar diğer farklı büyük toplumlara karşı yaşayabilmek için birbirlerine muhtaçtırlar ve bir şekilde birleşmelidirler. Doğrudur ama bu amaçla birleşen iki toplumdan küçük olanın büyük ihtimalle asimile olması da bunun bir sonucudur. Burada üzerine basmamız gereken en önemli husus tarihin kılavuzluğudur. Dostu ve düşmanı bilerek ve en önemlisi atadan yadigar kendi öz kimliğini koruyarak ortak mücadele en geçerli yoldur. 

 Ancazin, soy fantazisi diye bir şey yok ki. Ancak soyunu bilmeyenler için soy fantazisi söz konusu olabilir. Şahsen benim soyum belli sopum belli.  Pomak dilini bilirim. Annem pomak, babam pomak sülalem pomak. 7 ceddim de pomak. Tek bir yabancı etnik unsur yok. Bununla da gurur duyuyorum.  Mesele kaldı mı?
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 20, 2011, 13:28
Ben de onu diyorum sayın Toska. anlatamadığım şudur ki pomaklık bir soy mudur koşulların geliştirdiği bir halk kümesi midir.  tunceli alevilik - başkaldırı sonucu hem irandan hem osmanlıdan kaçan halkların yerleşimi, ermenilerin sürgün edildiği dönemde başka bir kimlikle gizlenenlerin sığınağı. türkmen, kürt, zaza, ermeni ancak = sivas çorum balkan aleviliğinden uzak belli bir mekanizmanın ürünü olan ayrı bir kimilk ve tanım.  pomaklık da  bogomillik manihizm hristiyanlaştırma baskısı bizans - bulgar baskısı  makedon ve diğer slavların itişmeleri felan derken bu süreçte  bektaşilik - osmanlılık = islam ve de türkleşme.... 
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: huzeyfe on January 20, 2011, 21:22
You are not allowed to view links. Register or Login

Bayım sorduklarınızın yanıtları ve bulunabileceği kaynaklar yazılarımın içinde var.  Ezberi yıkılmadıkça görememe özürlü bakışlar benim sorunum değil.  Hükümet komiseri edasıyla matbu sorular sormayı fikir tartışması sananlara zaman ayırmaya da hiç niyetim  yok açıkçası. Tanıyorum çünkü bu anlayışı. Meselenin özüne dair tek bir sözü barındırmaz dağarcığında. Şurası yamuk, orası tu kaka diyerek rafa kaldırmak derdindedir peşinen ezberletilmeyen bütün fikirlerin. Pomaklara dair yürütebilecekleri bütün tartışma mesela; "özbeöz Türktür" e çıkar eninde sonunda. Bu sözler bizlere de söylendi, daha işin başında. Yunandır, Bulgardır dendi. Bunlarla yetinmeyip daha ötesini arayanların buluştuğu bir platformdur burası.  Öteye dair sözünüz varsa (ki duymadım ben, en azından bu tartışma faslında..) söyleyin, dinleyelim. Bunun dışında birikmiş  ideolojik kinlerinizi başka yerde silkeleyin lütfen.


Peki İlker ALP, Bilal Şimşir, Ömer Turan, Hüseyin Memşioğlu  gibi akademik kariyeri olan kişilerin " Pomaklar, " öz be öz Türk'tür " çıkarımına ne diyorsunuz Sn. Memiş ? Bu kişilerin hepsi yalancı mı? Saygılar...
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: huzeyfe on January 20, 2011, 21:28
Bulgarların “Müslüman Bulgarlar” veya Yunanlıların “Müslüman Grekler” olduklarını iddia ettikleri Pomaklar öz be öz Türk’tür. Pomaklar, Orta Asya’dan kuzey göç yolunu ( Hazar Denizi ve Karadeniz’in kuzeyini ) takip ederek Ukrayna ile Beserabya’ya giden buradan da XI. asırda Rodoplar, Batı Trakya, Pirin ve Vardar Makedonya’sını hâkimiyetleri altına alan Kıpçakların veya Avrupalıların Kuman olarak adlandırdıkları kabilelerin torunlarıdır. Pomaklar, Pomakça konuşurlar. Pomakça’nın %30’u Ukrayna Slavcası, % 25’i Kuman-Kıpçakça, %20’si Oğuz Türkçesi, %15’i Nogayca, %10’u Arapça’dan oluşmaktadır. Pomakça’nın %30’u nispetinde bulunmasının başlıca sebebi, Kıpçak Türklerinin X. ve XI. asırlarda Ukrayna, Lehistan, ve Beserabya steplerindeki Slavlarla olan temaslardan kaynaklanmaktadır. %10 oranında olan Arapça ise Pomak Türklerinin İslamiyet’i kabul etmeleriyle birlikte dillerine girmiştir.

İlker Alp, Belge ve Fotoğraflarla Bulgar Mezalimi (1878-1889), Trakya Üniversitesi Yayınları, Ankara, 1990 s. 8,9
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 20, 2011, 21:35
ama huzeyfe oyle demeyınız cok ıdeolojık gordum sızı utanmasanız vatandas turkce konus dıyeceksınız :))))))
şaka bir yana  çok yorulmaya gerek yok  anadan ve babadan kaldıysa osmanlıdan berı tum dedesınden nınesınden pomak kardeslerimizin ıcınde bıle  yuzde onu gecmeyecek bır kesımı ayıklarsanız gerısı dedıgınız gıbı olsa da olmasa da turk oglu turktur
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 20, 2011, 21:52
Tarih belgelerdir. İlgili dökümanları bulabilmek için ilber ortaylı hocama danışmıştım. Aşağıdaki belgeler osmanlı tahrir defterlerinden alınmış olup kiril ve metodi kütüphanesi çıkışlıdır. İlgili belgeler devlet arşivlerinde yer almaktadır. BOA kayıtları için KM - NB kodları karşılaştırılmalıdır. 

http://www.pomak.eu/board/index.php/topic,607.0.html (http://www.pomak.eu/board/index.php/topic,607.0.html)
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: huzeyfe on January 20, 2011, 22:11
You are not allowed to view links. Register or Login
ama huzeyfe oyle demeyınız cok ıdeolojık gordum sızı utanmasanız vatandas turkce konus dıyeceksınız :))))))
şaka bir yana  çok yorulmaya gerek yok  anadan ve babadan kaldıysa osmanlıdan berı tum dedesınden nınesınden pomak kardeslerimizin ıcınde bıle  yuzde onu gecmeyecek bır kesımı ayıklarsanız gerısı dedıgınız gıbı olsa da olmasa da turk oglu turktur

Sn. ancazin.

Bulgarların “Müslüman Bulgarlar” veya Yunanlıların “Müslüman Grekler” olduklarını iddia ettikleri Pomaklar öz be öz Türk’tür. Pomaklar, Orta Asya’dan kuzey göç yolunu ( Hazar Denizi ve Karadeniz’in kuzeyini ) takip ederek Ukrayna ile Beserabya’ya giden buradan da XI. asırda Rodoplar, Batı Trakya, Pirin ve Vardar Makedonya’sını hâkimiyetleri altına alan Kıpçakların veya Avrupalıların Kuman olarak adlandırdıkları kabilelerin torunlarıdır. Pomaklar, Pomakça konuşurlar. Pomakça’nın %30’u Ukrayna Slavcası, % 25’i Kuman-Kıpçakça, %20’si Oğuz Türkçesi, %15’i Nogayca, %10’u Arapça’dan oluşmaktadır. Pomakça’nın %30’u nispetinde bulunmasının başlıca sebebi, Kıpçak Türklerinin X. ve XI. asırlarda Ukrayna, Lehistan, ve Beserabya steplerindeki Slavlarla olan temaslardan kaynaklanmaktadır. %10 oranında olan Arapça ise Pomak Türklerinin İslamiyet’i kabul etmeleriyle birlikte dillerine girmiştir.

Bu yorum bir çok profesörün ortak görüşü. Balkanlar konusunda uzman, Emekli Diplomat, TürkTarih Kurumu heyet üyesi Sn. Bilal N. Şimşir de bu kanıya sahip. Bu konuda ideolojik düşüncelere de sahip değilim. Temennim muallakta olan bu konunun açıklığa kavuşturulabilmesi... teşekkürler efendin...
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 20, 2011, 22:24
belge kaynak gostermene gerek yok bunlar bılınen erısılebılen bılgı ve belgeler  pomakların ıhtıda ettıgı dogru osmanlılara da ıslam gokten zembılle ınmedı onlar da ıran ve arap kaynakları yoluyla ıslama gırdıler osmanlının kurucusu olan kayı boyunun henuz surıye bolgesınde selcuklu donemınde yerlesıkken ıslama gırdıklerı konusunda da ılerı surulen bırtakım gorusler vardır ornegın osmanın butun kardeslerının adı ozturkce ıken osman adının arapca olması  dıkkate deger bır durum  yıne  karaman bolgesınde uz turklerınden olan kıtle arasında  cıft ısımlılık var ıdı david orhan  gıbı stelyo karagoz gıbı  hrıstıyanlasmanın etkısı ıle  hem turk hem  hrıstıyanlıgı cagrıstırır adlar kullandıkları gorulur bu uzlardan da onemlı bır bolum zamanla  ıslama gecmıs ve turkmenlesmıstır sımdı  bu kayıtlara bakıldıgında o yoredekı rumlar turklesmıs oldugu sonucuna mı vardıracak bızı.. dolayısıyla  bulgar hanlarının turkce adlarını daha sonra farklılasması da buna ornek  pomakların durumu da
bunu  huzeyfenın yazdıklarına karsılık olarak verdıysen bu turk olmadıklarının bır kanıtı olamaz
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 20, 2011, 22:34
Arkadaşlar ve huzeyfe o alıntı yaptığın yerde yer alan tanımlama açıkçası çok mantıksız ve temelsiz olmuş. En önemli hata ise öz be öz tanımlaması. Bu dünyada ırkların hangisi öz be öz ? Tarihten veya siyasetten biraz olsun anlayan bir kişi bu satırların ne amaçla yazıldığını rahatlıkla anlayabilir. Hüseyin memişoğlunun konu ile ilgili bir kitabı var. Hepsini okudum ve kritik sayılabilecek hatalar ile karşılaştım. Çünkü kitapta yer alan olayları farklı kaynaklardan inceleyip teyyit ederim zira tarihsel bir olgu doğru olarak yad edilirse  tüm tarihçiler istisnasız o doğruyu yazmaya mecburdurlar. İlgili tez kendini türk bilip kan bağı arama gereksinimi olanlara istediğini vermiştir.
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: huzeyfe on January 20, 2011, 22:42
Sn. Toska... " Çünkü kitapta yer alan olayları farklı kaynaklardan inceleyip teyyit ederim zira tarihsel bir olgu doğru olarak yad edilirse  tüm tarihçiler istisna sız o doğruyu yazmaya mecburdurlar " demişsiniz. Bir de Pomakların Slav olduğunu iddia eden, doğruluğundan şüphe duymadığınız bir tez veya kitabın ismini verebilir misiniz?  Teşekkürler...
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 20, 2011, 22:44
Ben pomakların % 100 slav olduklarını iddia etmiyorum ki. Sadece slavlaşmış olduklarını söylüyorum. Binlerce yıl öncesine ait etnik köken hakkında % 100 öz be öz gibi bir iddiada bulunmak ancak kendini bilmezlerin işidir.  Ama eğer arzu ederseniz ilgili bir kitap temin ederim.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: bogutevolu on January 21, 2011, 08:19
You are not allowed to view links. Register or Login
Bulgarların “Müslüman Bulgarlar” veya Yunanlıların “Müslüman Grekler” olduklarını iddia ettikleri Pomaklar öz be öz Türk’tür. Pomaklar, Orta Asya’dan kuzey göç yolunu ( Hazar Denizi ve Karadeniz’in kuzeyini ) takip ederek Ukrayna ile Beserabya’ya giden buradan da XI. asırda Rodoplar, Batı Trakya, Pirin ve Vardar Makedonya’sını hâkimiyetleri altına alan Kıpçakların veya Avrupalıların Kuman olarak adlandırdıkları kabilelerin torunlarıdır. Pomaklar, Pomakça konuşurlar. Pomakça’nın %30’u Ukrayna Slavcası, % 25’i Kuman-Kıpçakça, %20’si Oğuz Türkçesi, %15’i Nogayca, %10’u Arapça’dan oluşmaktadır. Pomakça’nın %30’u nispetinde bulunmasının başlıca sebebi, Kıpçak Türklerinin X. ve XI. asırlarda Ukrayna, Lehistan, ve Beserabya steplerindeki Slavlarla olan temaslardan kaynaklanmaktadır. %10 oranında olan Arapça ise Pomak Türklerinin İslamiyet’i kabul etmeleriyle birlikte dillerine girmiştir.

İlker Alp, Belge ve Fotoğraflarla Bulgar Mezalimi (1878-1889), Trakya Üniversitesi Yayınları, Ankara, 1990 s. 8,9

Bu belge dediğiniz bilgilerin hepsi Ahmet Cevat EREN'in "Balkanlarda akan kan" isimli kitabından alınmıştır. Bu bilgiler ilk defa bu kitapta öne sürülmüştür. Bütün akademisyenler birbirinden alıntılarda bulunmuşlarsa da asıl kaynağı orasıdır. Böylece ortada ciddi bir araştırma varmış gibi görünmekte ise de altı tamamen boştur. Kısa-orta-uzun vade planlama gereği bir yerlerde tasarlanmıştır. Ben de uzun yıllar bu yazıların etkisinde kalmıştım. Ama sonra bu kurguların içinin boş olduğunu anladığım zaman bir şok yaşamıştım. Ve ondan sonra anlamıştım tarihin bir takım odaklarca nasıl çarpıtıldığını ve tarih imal edildiğini... Burada belirtilen Pomak türkçesinin oranları da tamamen sallamadır. Akademisyenler de bozacının şahidi şıracıdır.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: huzeyfe on January 21, 2011, 19:36
sn. bogutevolu.. Akademisyenlerin, bu görüşünü yalanlıyorsunuz.. Peki, sizin görüşünüz nedir bu konuda... Siz ne düşünüyorsunuz?
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 21, 2011, 22:18
görüşle kimlik beğenildiğini de burada görüyorum. bulgar değilsin aslında tam slav değilisin ama bir şekiilde köken yakınlığı var ama yok tüğrk asla değil bozacılar şıracılar felan :)))
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 21, 2011, 22:51



Oti sam/sme atolka briz glava ? Da, tuk e pomaşki forum ama sekade ima rasisti katu pa gore. Naistina neznam kakvo pravim. Pokajim siçko sıvarzan sas naşite koreni. Prosto i lesnu. Nie sme si pomatsi i dayma şa bade takıf.

Ancazin, Allah dano ti dava akıl za da vidi koy sme.

Pomak türkçesi ! ile yazdığım için özür dilerim  ;D
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: recep memis on January 22, 2011, 00:31
You are not allowed to view links. Register or Login

Peki İlker ALP, Bilal Şimşir, Ömer Turan, Hüseyin Memşioğlu  gibi akademik kariyeri olan kişilerin " Pomaklar, " öz be öz Türk'tür " çıkarımına ne diyorsunuz Sn. Memiş ? Bu kişilerin hepsi yalancı mı? Saygılar...

sayın huzeyfe;

öncelike bunun bir saygı değil, sayısızlık sunumu olduğunu söylemek zorundayım.  Bana değil, saydığınız ve saymadığınız bir yığın akademisyene sizin saygısızlığınız. taban tana zıt görüş ifade eden akadamisyenlerin hiçbirisine biz yalancı demiyoruz. Yorum farkı diyoruz sadece...  pomaklar müslüman bulgarlardır diyen ilber ortaylı ya da; veledi abdullah kökenli lofça pomaklarının şeceresini osmanlı kayıtlarından çıkaran  kemal gözlere de saygı duyuyoruz, diğerlerine de...  mide problemi çekiyor olmanız ortalığı böyle batırmanızı haklı hale getirmiyor sanırım...

Şahsıma yönelttiğiniz sorunuza gelince; gözünüzdeki at gözlüğü görmenizi engelliyor olmalı,..  önceki notlarımdan alıntıladığınız bölüm  başlı başına yanıtın kendisidir aslında...

bir şeyi bilmenizi isterim. fikirlerime katılmayabilirsiniz.  saygı duyarım.  tam aksini düşünüyor ya da inanıyor olabilirsiniz. gene saygı duyarım.

ancak kendinizi içine katmadığınız bir tartışmada, başka birilerini ya da görüşlerini ortaya sürüp, mahalle kavgası çıkartma telaşındaki fitneci misali o sana yalancı dedi, bu sana vatan haini... nidalarıyla sayfaya not düşmeniz düpedüz terbiyesizliktir. bu nedenledir ki uzatmanıza hiç gerek yok. size başka bir yanıt vermeyeceğm. merak ediyorsanız fikirlerimi okursunuz. gerek duyarsanız düşüncelerinizi paylaşırsınız. bunun belirli bir tartışma adabı içinde olmasını sadece umabiliririz. ama siz küfür de etseniz farketmez.  en çok kendi resminizi yayınlamış olursunuz.

Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: kzl.deli on January 22, 2011, 12:54
Sevgili Canlar,
Satırlarıma başlamadan evvel hepinizi en içten duygularımla selamlarım.
Bulgaristan'ın en büyük köyü Alvanlar ( Yablanova) köyünden 1920 li yıllarda göç etmiş bir ailenin ikinci kuşak denizcilikle meşgul olan Beykoz'lu bir ferdiyim.
Balkan aleviliği üzerinde bilgi edinmeye çalışırken bu konuyla karşılaştım.
Değerli Recep Memiş Beyin bu konuda kaleme aldığı yazısı, biz Aleviler'i de içine alan çok boyutlu, derinlemesine bir araştırma olmuş. Hadiseye birçok farklı bakış açısından yaklaşmıştır. Buda bizleri daha çok düşünmeye ve kaynakları çoğaltmaya sevk edecektir.

Sözlerime Büyük tarihçi rahmetli Z. Velidi Togan Beyin şu görüşüyle :
''Bir cinayet hadisesini 5 kişi aynı yer ve zamanda görmelerine rağmen, hakim karşısında 5 ayrı şekilde  olayı yorumlayıp anlatmaları sonucu hakimin burada nasıl karar vereceği, tarih denen biliminde özünü teşkil eder''  diyerek, tarihe şahitlik edecek bilgi ve belgelerin iyice araştırılmadığı veyahut araştırılmasına fırsat tanınmayarak, adeta Emin Oktay tarihiyle yetinmemiz istenmiş. 
Türk dünyası araştırmaları adlı eserin 2. cilt (1980) 81. sahifesinden başlayan ''Göçler ve yer adları (Türkler, Pomaklar ve Bulgarlar)'' adlı toponomik bir araştırmasında, Enver M. Şerifgil'in bir yazısına rastladım ve bu konuya katkı sağlar umuduyla bir kısmını özetleyerek yazmaya karar verdim.
Bu yazısının giriş bölümünde: ''İnsan toplulukları tıpkı denizler gibi, türlü esintilerin etkisiyle sürekli sürtüşme, çalkantı ve dalgalanma halindedir. Bu hal, tarih boyunca böyle olagelmiş ve böyle olup gitmektedir.'' diyerek devam etmekte ve, '' Göç edenlerin son durak olarak yurtlandıkları yer ve bölgeler, coğrafi durum ve topoğrafik biçimlerin dışında, genellikle, ya onların kendi ad veya sanlarıyle veyahut da onların terk ettikleri yutlarının sıfat veya adlarıyla adlandırılmaktadır. yer adlarıyla toplum gurupları arasındaki bu bağlantılardan toponomik  araştırmalar alanında tıpkı birer fosil veya organik birer hormon gibi, yararlanılabilir.''
tarihçimiz bu bakış açısından yola çıkarak, Çepni boyunu takibe almıştır. Bu boyu ele almasının ana temeli topoğrafik yapıyı incelerken Rodop dağlarında Çepni ve Babek izine rastlamasındandır. Babek izine rastlayan tarihçimiz,'' Eba Müslim Abbasiler için çalıştı, onların iktidara gelmesini sağladı, ama sonunda onlar tarafından idam edildi'' diyerek, Babek İsyanının alt yapısını kurguladıktan sonra bu isyana katılan Çepni boyunu ve diğer sürüklediği topluluklarıda işaret etmektedir. 23 yıl süren bu isyanın sürüklediği kitleleri düşünmek gerekirse oldukça büyük bir coğrafyayı kapladığını düşünmeden edemeyiz. Koskoca bir Abbasi imparatorluğunun ordularını peşpeşe bozguna uğratan bu güç gökten zenbille inmemiş olsa gerek.
 ''Hürremiler'in Temsilcileri, Çepniler'' başlığı altında devam ediyor:
''Hurremilik ile Alevilik'in aynı inanç çizgisi üzerinde birleşmiş olduğuna göre Babek isyanı mensuplarının perişanlık içinde dağılmış olmaları ve diğer yandan da aleyhlerinde yapılan kötü propogandalar sonucu onlar hakkında İslam dünyasında yaygınlaşan kötü yankılar nedeniyle. Hürremi ve Babeki deyimleri de artık kullanılmayıp bunlar da daha yaygın ve daha muteber olan ''Alevi'' deyimi ile birleştirilerek zamanla unutulmuş oldu''
Tarihçimiz Çepniler'i Rodoplarda incelemeden önce Bu coğrafyada cereyan eden hadiseleri de incelemeye almış,''Islavlar beşinci yüzyılda Kuzeyden Tuna kıyılarına inerek, zamanla, münferid kabileler halinde Tuna üzerinden Balkanlara sızdılar ve buralarda kendine özgü kültürleriyle yaşayan Traklar arasında yerleşmeye başladılar. Daha sonraları Karadeniz'in kuzey kıyılarını dolaşarak 7. yüzyılda Tuna nehrine ulaşan Bulgar Türkler'i, Asparuh idaresinde, Tuna ağzının savunulması kolay olan deltalarına yerleştiler ve Bizans'a karşı kendilerini savunmak amacıyla çevrelerindeki İslavlar'la bir andlaşma yaptılar. Beliren bu birliği dağıtmak üzere harekete geçen Bizans İmparatoru Konstantin IV (İmp. 663 - 685) ün yenilgisi (680) üzerine, müşterek düşmana karşı kazandıkları zaferin yarattığı sevinç ve güvenirlik içinde birbirlerine daha da yaklaşan Bulgarlar ve İslavlar, Pliska'yı(1) kendilerine idare merkezi yaparak Asparuh Hanın başkanlığında ilk devleti kurmuş oldular (681) yedi kabileden oluşan ve nispeten daha derli toplu bir hayat süren İslav çoğunluğu içinde azınlıkta kalan Traklar ve Şamanist Bulgarlar, İslavlar arasında İslavca konuşmaya ve evlatlarına İslav adlarını vermeye başladılarki, zamanla böylece kendi dillerini tamamen u7nutarak İslavlar arasında eridiler. Bu erimenin başlıca sebebi, Bizans tehlikesine karşı İslavlar ile omuz omuza sıkı bir beraberlik içinde olmak zorunluluğu idi.
Pliska Devleti'nin kuruluşundan 120 yıl sonra, bu devleti ortadan kaldırmak için harekete geçen İmparator  Nikefor I (İmp. 802 - 811) ilk hamlede Pliska'yı tahrip etti isede, ikinci hamlede Krum Han'la giriştiği savaşta mağlup olduğundan, Pliska Devletinin hudutları batı ve güneye doğru büyük ölçüde genişlemiş oldu (811)''
tarihçimiz, bu durum muhakemesini yaptıktan sonra, ''Çepniler'in Anadolu'dan Rodoplar'a kendi insiyatifleri ile mi geçtikleri yoksa, Balkanlar'da beliren Bulgar - Slav tehlikesine karşı Bizans idaresi tarafından iskan amacıyla mı geçirildikleri bilinmiyor'' diyor.
''Bilinen tek şeyin Çepniler'in yutlandıkları yerlere kendi ad ve sanlarının silinmez mührünü vurmuş olmalarıdır'' derken:
Osmanlı Tahrir Defterleri'nde (1528) bu bölge, biri ''Nahiye-i Çepni'' ve diğeri ''Nahiye-i Razlog'' olarak, bir arada bir kaza halinde kayıtlıdır. ( 2)'' işaret ediyor.

''1-Bu günkü Kuzey Bulgaristan'da Yenipazar (Novipazar) kentinin hemen batısında o zamanın bir slav köyüdür
2- Her iki nahiye arasında kalan bölgede serpilmiş olan yaylaların mahallelerinden bazılarının adları şöyledir: Daloğlu, Bekirler, Paşaoğulları, Davudlar, Alemdar, Cihanlar, Mehmetler, Çolaklar, Ömerler, Uzun Mahalle, Göre, Hacı İsmail, Uzun İbrahim, Fakıhlar, Veyisler, Döndüler, Kurudere v.s.gibi. Buralardaki mahallelerin evleri Balkan savaşı sırasında yakılıp tahrip edildiği için, sekeneleri de başka yörelere dağılmış ve bazıları Türkiye'ye göç etmiştir.

İzleme ve incelemeleri biraz daha derinleştirerek:
''Bugünkü Razlog nahiyesi'nin idare merkezi Razlog kentidir. 1920 yılına ait Bulgar Nüfus Sayımı İstatistikleri'nde ise (3) nahiyenin de merkezinin de adları Mehomia olarak kayıtlıdır. Keza, başta eski Avusturya Genel Kurmayına ait paftalar olmak üzere birçok eski yerli ve yabancı haritalarda da Razlog kasabasının diğer adının mehomia veya Mahomia olarak yazılmış olduğu görülmektedir. Gerek Bulgar İstatistiklerinde ve gerekse adı geçen pafta ve haritalarda kayıtlı bulunan bu Mehomia deyimi, (Bugün bu adla''Tavern Hotel Mehomia - Razlog''  bölgede mevcutdur) İbn al-Nadım'ın Hürremileri biri Muhammina ve diğeride  Babekiya adı ile ikiye ayırışını İspatlamaktadır (4) Ayrıca Mehomia'nin 18-20 km. kadar kuzey doğusunda bulunan 4390 nüfuslu (1920 yılı sayımı) Babek köyü ile onun da 8 km. kadar doğusunda Babek yaylağı, bu ispatın en gerçek delilleridir.
Böylece, Konumuzun buraya kadar olan kısmında, Eba Müslim'in öldürülmesiyle başlayıp yüz yıllık bir süre (m. 755-850) içinde gelişen olaylar zincirinin halkalarını birbirine ekleyerek ve göç yollarını adım adım izleyerek, Hurremiler'in kimliklerini ve zamanın akışı içinde oluşturdukları yer adlarını toponomik yönden belirtmeye ve gözler önüne sermeye çalıştık. '' deyip dil ve din konusuna temas ediyor.
3-Localite dans le raydume de Bulgarie, d'apres le recensement ou 31 desembre 1920. Sofia, İmprimerie de l'Et5at, 1924, sf. 34, 35, 117 ve 135
4-Arapça ve Türkçe kelimelerin asli şekilleri, Latin, Yunan ve Kiril alfabelerinin kullanıldığı dillerde bozuluyor: Muhammed'in Mahomet veya Mehomet, Yeniçeri'nin Yanisser, Yeni'nin Eni, Mahalle'nin Mahala, Vekl-i harc'ın Feklac, Mevsim'in Musson, Semti'r-re's'in Zenith...olması gibi.

Anadilin yitirilmesi:
Yaklaşık olarak dokuzuncu yüzyılın ortalarında, Çepniler'in Rodoplar'da yurtlandıkları sıralarda, Traklar ve Bulgar Türkleri kendi dil ve benliklerini tamamen yitirerek İslavlar içinde erimiş ve tümüyle İslavlaşarak İslavca konuşur olmuşlardı. Devlet kurabilen güç ve çoğunlukta olan bu Islav kitlesi içinde Çepniler, bir etnik azınlık olarak sıkışıp kaldılar. Bu durum, bu günkü güney Bulgaristan'ın Osmanlı Türkleri tarafından fethini sağlayan irmen savaşına (1371) dek, yani beşyüz yıl kadar sürdü. Bu 500 yıllık süre içersinde kendi kültür merkezinden uzaklarda ve mahrum olarak Islav çoğunluğu arasında sıkışıp kalan Çepniler de, tıpkı Bulgarlar gibi, anadillerini yitirerek Islavca konuşur oldular.   

Monoteist Din'in Salabeti:
Daha sekizinci yüzyılın başlarında, artık zamanının manevi ihtiyaçlarını karşılıyamaz olan Şamanizm'i terk ederek, kişinin akıl ve vicdanına muhatıp monoteist bir din olan İslamiyet'i kabul eden ve inançları uğruna uzun süre uğraşılar veren Çepniler, inançlarının salabeti ve uğraşılarınınşuurlarda şekillenen literatürünün metaneti sayesinde, inançlarını bugüne kadar korumasını bildiler. Bu nedenle Çepniler, dillerini yitirmiş olmalarına rağmen, dinlerini yitirmediler. Böylece dini İslam ve dili Slavca olan yeni bir insan tipi veya yeni bir etnik grup tarih sahnesine çıkmış oldu. Bu etnik topluluğa bugün (Pomak) denilmektedir.''

ENVER M. ŞERİFGİL yazısına bundan sonra Poamaklar'ın ne işle uğraştıklarını ve gelenek, görenekleri hakkında başlıklar açmış, bu başlıklardan birinde, Babek köyünden bahsediyor: ''Bu yörelerdeki köylerde köyce tertiplenen sünnet düğünlerinde veya varlıklı ailelerin yaptıkları düğün törenlerinde Babek Köyü'nün zurnacı ve davulcularını getirmek, düğüne ve düğün sahibine büyük itibar kazandırır. Babek köyünde yapılan davulların kasnakları, normal davul kasnamlarından çapça daha büyük olup çok daha güçlü çıkartmaktadırlar. Tokmağın vurduğu derinin merkez kısmı, yani tam ortası, içi kırmızıya boyanmış 15-20 santimetre çapında bir daire şeklindedir. Derinin kasnak çevresi kısmıda çepeçevre ve aynı büyüklükte küçük üçgenlerden ibaret zigzaglı bir kırmızı çizgi ile bezenmiştir. Davullarında yansıyan bu kırmızı renk tutkusu dahi onların kimliğini ispatlamaktadır. (Suriyenin rakka kentinden gelen Çepniler)
Zurnalarına gelince: İki tür zurnaları vardır. Biri her yörede çalınmakta olan orta böyda ince ve tiz sesli normal zurna, diğeri ise nispeten daha uzun ve daha kalın olan tok sesli bir zurnadır ki buna Rodop yöresinde (Babek Zurnası) denir.'' diyerek Türklükler'ine vurgu yapmak istiyor.

Saygılarımla...
 
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: bogutevolu on January 22, 2011, 12:55
Pomaklar hakkında gerçek bir araştırma örneği olarak Kemal Gözler’in çalışmasını örnek veriyorum. İlber Ortaylı’nın bile özel olarak pomaklar hakkında bir araştırması var mı bilmiyorum, ama eserlerinin muhtelif yerlerinde pomaklar hakkındaki anekdotlarını okuyoruz. 

Lofça Pomaklarının birincil tarihsel kaynaklar olan osmanlı tahrir defterlerine göre aşamalı olarak nerede, ne zaman, kaç kişi olarak müslüman oldukları bellidir. Lofça Pomakları ile Rodop pomakları arasında aynılık yoktur. Hatta Rodop pomaklarına bu sıfat sonradan yaygınlaştırılmıştır. Bana göre Torbeşler de, Goranlar da birbirinden ayrı toplum gruplarıdır. Hepsinin ortak yanı pomak oluşları yani Rumeli isyanları sırasında Osmanlı devletinden yana olmaları nedeniyle Pomak yani yardımcı olarak nitelendirilmeleridir. Sonuçta Pomak sıfatı tüm bu topluluklarca kimlik olarak benimsenmiştir. Yani nasıl bir hristiyan müslüman olunca farklı bir niteliğe bürünüyorsa Pomaklar da önceki durumu ne olursa olsun yeni bir kimliğe bürünmüştür. Bu kimliğin adı da Pomak kimliğidir. Bu nedenle pomak kimliğini yok saymak tamamen sübjektif bir iddiadır. Çünkü ortada canlı olarak yaşanan bir kimlik değiştirme, farklı bir kimlik oluşumu reel olarak göz önündedir.

Yazılarımda gerek Trabzon örneği ve gerekse 16. yüzyıl Manisa örneği incelenecek olursa bu kimlik değiştirme olayı anlatılmıştır. Kimi toplum grupları içinde bulundukları siyasal ve toplumsal değişim karşısında etkilenmişlerdir. Bu etki ve tepkiyi yok saymak bilimsel açıdan anlamsızdır.

Bu kısa girişten sonra asıl vurgulamak istediğimiz toplumların oluşumunun tarih boyunca hep böyle etki ve tepkiler sonucunda geçirilen istihaleler olduğunu, farklı da olsa birkaç grubun yada belli bir coğrafyadaki halkın belli idealler altında bir araya geldiğini yada belli siyasal etkiler altında ayrıştıklarını görmekteyiz. Bulgar halkı da böyledir. Traklar, Proto-bulgarlar, slavlar, kumanlar ve daha başka grupların birleşerek uluslaştıklarını görüyoruz.
Bir milletin oluşumunda kökenler ile ulus ideallerinin birbirine karıştırılmaması gerekir. Yani gerek bulgar olsun ve gerekse türk ulusu açısından soy ve köken olarak o  ulustan olmak şart değildir.

Bulgar ulusunda ulusa ismini veren proto-bulgarlar 185 yıl türki bir devlet olarak yaşadıktan sonra demografik olarak slavların baskın çıkması ve Bizanstan yayılan ortodoks hristiyanlığın etkisi altında 2 asır sonra bileşim değişmiş, toplum dönüşmüştür. Bunun üzerine bulgarların adı sadece devletin adında kalmış, çoğunluk ve dominant karakter slav ortodoks bir karaktere dönüşmüştür.

Türklere bakacak olursa Batı türklüğünü oluşturan Selçuklu ve Osmanlı asırlarında sürecin başından günümüze ulaşıncaya kadar yaşanan değişimleri ve karışan soy ve genetik unusrları hesaba katmadan saf soyculuk izi sürmek anlamsızdır. İşin başında Türk milletinin orta  asya genleriyle olan yakınlığı giderek uzaklaşmıştır. Öyle ki doğru olup olmadığını bilemem ama kimi gen araştırmacılara göre Anadolu halkının orta asya ile genetik yakınlığı % 10 lar civarındadır.  Tabi bana göre Orta Asya Türki uluslarının Türk olmaktan çok kendi başına ayrı bir ulus olduklarını düşünüyorum. Özbekistanda Özbeklerin Mesket-Ahiska Türklerini katlederken hiç de kardeşçe düşünmedikleri ortadadır.
 Türklük bana göre türk dilinin alt yapısını oluşturduğu bir birleşme havuzudur. Bu açıdan Türk milletini soyca türk olanlar değil, türkçe konuşan ve kendini türk hissedenler oluşturmaktadır. Türk milleti vardır ama türk ırkı iddia etmek doğru değildir.

Pomaklığı aynı bağlamda ele alıyoruz. Pomaklar hakkında hasbelkader yapılmış genetik araştırmalar vardır. Bunların bilimsel niteliği tartışılabilir. Zira gerek Yunan ve gerek Bulgar tarafı bu konuda çalışmalar yapmışlardır. Yunanlıların yaptığı araştırmalarda arap genlerine rastlanmışsa bu pomakların kökeninin bazılarının iddia ettiği gibi arap kökenli olduğunu kanıtlamaz. Çünkü tarihsel süreç içinde Balkan yarımadasına arap akınları ve misyoner faaliyetleri olmuştur. Bu nedenle halk içinde arap genlerinin izinin olması normal karşılanmalıdır. Arap geni pomakları arap yapmaya yetmez. Çünkü pomak kültürü içinde islamiyetten gelenlerin dışında orijinal olarak arap kültürüne ait herhangi bir gelenek ve kültür kalıntısı ve en önemlisi arap kimlik bilinci yoktur.

Biz pomaklığı Osmanlı asırları boyunca oluşmuş ve halen güçlü bir biçimde süren bir kimlik tanımı olarak ele alıyoruz ve öyle benimsiyoruz. Rodop halkı açısından ele alacak olursak Rodop halkının bir kısmı islamiyeti benimsemeye başlamasıyla önceki halinden ayrışarak farklı bir kimlik kazanmıştır. O nedenle bizler dedelerimizden Pomak olduğumuz dışında başka hiçbir kimlik işitmedik. BU süreçleri yok saymakla ve bizim kökensel olarak olmadığımız başka kimlikleri yapıştırmaya uğraşmakla hiçbir taraf bizi kazanamayacaktır.  Ömer Seyfettin Balkan savaşında ordunun yarısının türkçe bilmediğini ve önemli kısmının pomak olduğunu söylüyor. Pomakların Türklerin yanında savaşmasının dinamiklerini iyi anlamak ve korumak zorundayız.  Gazi Osman Paşanın ordusunda sayıları elli binlere ulaştığı belirtilen Plevne savunmasındaki pomak asıllı hasat taburlarının katkısıyla savunmanın nasıl aylarca sürdüğünü unutmamak ve unutturmamak zorundayız. Ayrıca benim dedemin de Çanakkale savaşında şehid düşmüş Kara salih olduğunu burada belirteyim de bizi bundan sonra daha doğru bir yere yerleştirip öyle değerlendiriniz.  Yani bizler Pomak olarak tarihi bir seçim yaptık. Bu tercihin iyi okunması ve varlığımızın kör bir inat uğruna görmezden gelinmesine razı olmadığımızı belirteyim.

Gelelim Pomak türkçesinin oranlarına… Pomaklar hakkında eser yazan yazar ve akademisyenlerin hemen hepsi aynı satırlarla aynı oranları vermekteler. Bu oranların hangi araştırmaya göre bulunduğu meçhuldür. Akademiyelerin hepsi bu oranları Ahmet Cevat EREN’in  kitabından almışlardır. Yani bu akademisyenlerin hiç biri kendileri araştırıp da bu oranları bulmuş değildir. Çünkü böyle bir araştırma yoktur. İbraz edilmemiştir. Bu oranların belli mahfillerde politika oluşturmak amacıyla kurgulanmıştır.

Pomak dili hakkında son yıllarda araştırmalar yapıyorum. İlk önce kendi annemden 1500 kelime derledim. Bu ilk veriler kesinlikle bu oranları desteklemiyor. Annemin konuştuğu ve pomakça olarak tanımladığımız dili bu akademisyenler inkar ediyorlar. Pomakça diye bir dilin olmadığını iddia ediyorlar. Halbuki benim annemin konuştuğu dilin adı pomakçadır. Tuhaf olmuyor mu; benim annem kendi konuştuğu dile pomakça diyor da pomak olmayanlar ise onu inkar ediyorlar. Ben anneme mi yoksa beni inkar eden başkalarına mı inanayım?

Olayı böyle basitçe anlatıyorum ki Pomakçayı inkar etmenin ne kadar saçma ve ard niyetli olduğu anlaşılsın.

Yaptığım araştırmaların halen ortasındayım.  Tahminen Rodop pomakçası olarak 5000-6000 kelimeye ulaşacağım. Dikkat ederseniz bu bir köy vokabüler yapısını temsil etmektedir. Bir köydeki dilin bile bu kadar bir kelime sayısına ulaşmasını hesap ediniz ve bu dili küçümsemeyiniz.

Çalışmamı tamamladığım zaman elbette kelimelerin kökenlerine göre analizini yapacağım. Bu dilin içinde eski Trak kökenli kelimeler var. Eski rumcadan kalma kelimeler var. Bunların çoğu bulgarcada hiç bulunmaz. Kelimeleri yüzde sekseni eski slavca kelimelerdir. Ayrıca osmanlıca kelimeler vardır. Osmanlıca dediğimiz zaman türkçe-arapça-farsça kelimeleri ifade ediyorum. Yani her tarihsel çağ kendi etkilerini kelimeler olarak dilimize bırakmıştır. Ama bu akademisyenlerin iddia ettikleri oğuzca, nogayca, kumanca kelimeler neredeler? Az  çok bu diileri de araştırdım. Bizim dilimizin Codex Cumanicus ‘ta yazılı Kumanca ne alakası var?

Biz kendimizi, kökenlerimizi, tarihimizi, dilimzi, kültür ve geleneklerimizi araştırmaya tamamen objektif ve bilimsel bir niyetle başladık. Etrafımızdaki beraber yaşadığımız ulusların niyet ve hedefleri doğrultusunda tarih ve bilimi manipüle ettiklerinin gayet bilincinde olarak önce kim olduğumuzu kendimiz araştırmaya başladık. Bilgilerimiz de onun bunun yönlendirmeleri değil, eksik gedik de olsa kendi bulgularımızdır. O yüzden bizim için bir Kemal Gözler çok önemli olduğu gibi, Recep Memiş ‘de çok önemlidir. Çünkü bu bilgileri daha üst bir platformda birleştirerek gerçeğe daha yakınlaşmış olacağız. O da bizim gerçeğimiz olacaktır. Başkalarının bize biçtikleri donlar değildir.
 
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: huzeyfe on January 22, 2011, 13:10
sn memis... Ne bu şiddet, bu celal... Sakin olun efendim... Dolaylı yoldan hakaret etmeyi de çok iyi başarıyorsunuz... Ben sizin görüşünüzü öğrenmek istedim.... Hakaretvari bir dil kullanmadım... " Slav çığırtkanlığı " yapıyorsunuz demedim... Siz fitneci demekten çekinmediniz... Efendim, çok değerli görüşleriniz var, saygı duyuyorum.. Bakış açımızın farklı olduğunu da biliyorum... Yalnız at gözlüğünün kim de olduğunu bilemiyorum... Terbiyesizliği  kimin yaptığını da.. saygılar...
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: bogutevolu on January 22, 2011, 13:39
Ben sayın akademisyenlerimize bir çağrıda bulunuyorum. Lütfen Pomak tarihini aydınlatmak amacıyla gerçek tarihi araştırmalara dayalı olarak Pomaklık kavramı içindeki türk etkilerini bilimsel ve objektif olarak ortaya koyalım. Benim tepkim yapıldığı öne sürülen araştırmaların neredeyse karikatür kıvamında gerçeklerden uzak olması ve çoğunun da birbirinden kopya edilmiş alıntılardan ibaret olmasıdır. Yoksa biz de özellikle birer derya olan osmanlı tahrir kayıtlarının deşifre edilmesini ve bunlar üzerinde doğru yorumlara ulaşmayı çok arzu ediyoruz.

İkinci olarak bütün bu akademik kayıtların ana kaynağı olduğunu düşündüğüm kitap aslında iki farklı bölümden oluşmuştur. Birinci bölüm Balkan savaşı sırasındaki çoğu o zamanki gzetelerde yayınlanmış yazı ve makalelerdir ki bunların dili de o zamanın dilidir. Sonra ikinci kısımda işte rahmetli Ahmet Cevat EREN tarafından yazılan kısımdır ki: bu kısmın analiz edildiğinde bu kısım bana istihbari bir çalışma olarak geldi. Tarihsel verileri ise bizim gerçeklerimize uymuyor. Kumanların rodoplara yerleştiğine dair kanıtlar yoktur. Zira 1091 Lebunium savaşından sonra Kumanlar Bizans kroniklerine göre kuzeye yani Tuna tarafına çekilmiştir. Yoksa Rodoplara falan değil.

Dilimizdeki  iddia edilen ukrayna slavcası ise onların iddia ettiği gibi Kumanların Ukrayna steplerinde konakladığı yüzyıllarla ilgili değil, bugünkü Rusya, Beyaz Rusya, Ukrayna sınırlarına yakın bölgedeki Smolensk bölgesinden kalkarak göçe başlayan batıya doğru Polonya ve Doğu Almanyaya uğrayıp, oradan orta avrupa ve balkanlara sarkan ve giderek o zaman bizans egemenliği altındaki Rodop dağlarına yerleşen Bizanslılarca tampon bir güç olarak o yörede tutulan Smolyani, Mirvatsi ve Draguvitsi gibi slav boylarıdır. Bu slavlar bulgarlar ile birlikte Tuna –balkan dağları arasına yerleşen slavlardan ayrı ve faklıdır. O nedenle dil ve kültür unsurları da slavlaşmış bulgarlardan farklıdır. Sonraki asırlar boyunca her ne kadar hristiyanlık etkisi altında yakınlaşmaya başlamış olsalar da halen arada ciddi bir farklılık bulunmaktadır ki bu nedenle biz pomakların bulgar olmadığını her fırsatta söylüyoruz. Yakın geçmişte bulgar resmi eğitimi sonucu bulgaristandaki bir kısım pomakların kendilerini bulgar saymaları ise yürütülen şiddetli asimilasyon kampanyaları sonucu oluşan arızi bir durumdur.

Smolyani slavları her ne kadar 6. yüzyılda rodop haklı üzerinde dominant etki yaparak yörenin demografik ve kültürel niteliklerini dönüştürmüş olsa da biz halen pomaklar eşittir smolyaniler demeyiz. Aynı biçimde pomaklar eşittir kumandır, bulgardır demenin doğru olmadığı gibi. İşin doğrusu şudur: pomaklar eşittir pomaktır.  Bu arada Türkiyedeki yüz yılı aşkın varlığımız nedeniyle pomakların önemli bir kısmının kendisini türk olarak hissetmelerini türk soylu olarak karıştırmak ise başka bir konudur. Biz demokrat bir ruha sahip olarak pomaklar üzerinde bir yönlendirme iddiasına sahip değiliz. Herkes Toska kardeşimizin gayet açık şekilde belirttiği gibi sığınma psikolojisi gereği kendini unutup başka bir millete aidiyet iddia edebilir. Bu onların tercihidir. Ama biz kelaynaklar bize dayatılanları değil, işin gereğini aramaktayız. Şimdilik bulduğumuz ön veriler ise ne bulgarın, ne yunanın ve  nede türkün dediği gibi değildir. Zira Rodoplar çok ama çok önemli stratejik bir bölgedir.  Onun için başkaları bizim yerimize düşünüyorlar.
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: bogutevolu on January 22, 2011, 13:52
You are not allowed to view links. Register or Login
sn. bogutevolu.. Akademisyenlerin, bu görüşünü yalanlıyorsunuz.. Peki, sizin görüşünüz nedir bu konuda... Siz ne düşünüyorsunuz?

Ne düşündüğüme dayanak olmak üzere yaptığım araştırma sonucunda oluşan yazılarıma bakınız:


BALKANLARA TARİHSEL GÖÇLER IŞIĞINDA RODOPLARIN ETNİK YAPISI 
http://www.pomak.eu/board/index.php/topic,119.0.ht (http://www.pomak.eu/board/index.php/topic,119.0.ht)



Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: recep memis on January 22, 2011, 14:04
Katkınız için teşekkürler sayın Kzl.deli;

"Babek" köyü ile ilgili, bir soruyla yıllar önce karşılaştığımı anımsıyorum. Pomak mail grubuna yazan bir arkadaşımız atalarının bu köyden geldiğini belirtmiş ve adın   ne anlama geldiğini sormuştu sanırım...  Bildiğim kadarıyla Ermenice'de Dede/Baba gibi bir anlamı olduğuna ilişkin bir yanıt vermiştim. Köyün  özellikle inanç açısından bir merkez (tekke vs) olabileceğini düşündürmüştü bana bu ad ve arkadaşımız bunu teyid eder mahiyette beyanlar iletmişti,... Ermeniceyle ortaklaşma ise Paulikan - Bogomil -Alevi  kavramları ekseninde, İran/Kafkas [arrania/albania  - ( bu arda Alvanlar& Yablanova adını, "alban" köküyle bağlantılı bulduğumu belirtmek isterim.)] coğrafyasına uzanan köklere işaret ediyor olmalıydı ki aktardığınız bilgiler bir biçimde bu bağlantıya işaret ediyor....

Yemek (kaçamak) ve müzik (tulum) kültürü ve adlandırma (Arrania/Albania) açısından söz konusu bölgeler arasındaki çakışmayı ısrarla izaha çalışılması gereken bir bağlantı olarak görmüşümdür daima  ben...
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 22, 2011, 14:05
 Sözü fazla uzatmaya gerek yok. Bir dizi film aracılığı ile kanuni sultan süleyman'ın eşinin ukrayna asıllı bir bayan olduğunu öğrenip hazmedemeyen bir toplumdan fazla bir şey beklememek gerek. Esasen slavlaşmış, rumlaşmış, olan padişahlar ve onların zürriyeti ise hangi akıl ve mantık bu yansımaların çok etnisiteli bir imparatorluğun farklı etnisiteleri arasındada yaşanamayacağı hususunda kesin bir hüküm verebilir ki? Asimilasyon bir kişinin dilini ve geleneklerini daha doğrusu kendisini tamamen kaybetmesidir. Benim büyükannem türkçe bilmezdi. Allah rahmet eylesin 6-7 yaşına kadar onun yanında kaldım. İlkokula gitmeden önce anno - dve - tri - çetiri - pet ...  diye sayabiliyordum keza bir çok pomakça kalıbı da öğrenmiştim. İlk - orta - lise ve üniversitede gördüğüm türkçe ve ingilizce tedrisat nedeniyle haliyle pomakçam zayıfladı. Fakat  ilerleyen zamanlarda artan özel ilgim hasebiyle pomakçamı tekrar geliştirmeye başladım. Şu anda hani o işe yaramaz dedikleri pomakça vasıtası ile bulgarca, rusça, lehçe, hırvatça, makedonca, sırpça dahil olmak üzere tüm slav dillerini az çok anlayabiliyorum. Ama büyük bir sorun vardı sözde benim pomakçamda % 30 nispetinde kuman - kıpçakça varmış. Merak ettim kıpçakça bir şarkı dinledim,  codex-cumanicus'u okumaya çalıştım amma velakin bırakın pomakçayı mükemmel derecede bildiğim anadolu türkçesi vasıtası ile bile bir  şey anlamadım. Yorum sizin. Ben en azından dilimi kurtararak kısmen asimilasyondan kurtuldum ya siz ?

Kuman-Kıpçakça


http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/12/842/10652.pdf (http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/12/842/10652.pdf)
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: huzeyfe on January 22, 2011, 14:17
Teşekkürler bogutevolu...
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 24, 2011, 20:57
Şimdi Prof. dr. Hüseyin Memişoğlu 'nun sözde pomak türkleri adlı kitabını bir inceleyelim ;)

İlgili kitabın daha 1. sayfasındayız ( Altı Kırmızı ile çizili bölümü okuyunuz )

(https://www.pomak.eu/board/proxy.php?request=http%3A%2F%2Fimg152.imageshack.us%2Fimg152%2F5886%2Fmemis12.jpg&hash=31320cd02581cf76b7b090cb7edb7c2547543202)

Memişoğlunun kaynak gösterdiği ünlü tarihçi * Jireçek'in "Geschichte der Bulgaren" bulgar tarihi adlı kitabında 1874 tarihli istatistiklerinde yazılanın aksine pomak türkü diye bir kavram yok aynı sayısal veriler mohammedanische bulgaren ( pomaci / pomaklar) / müslüman bulgarlar olarak geçmekte.

İlgili kitabın 587. sayfası

(https://www.pomak.eu/board/proxy.php?request=http%3A%2F%2Fimg80.imageshack.us%2Fimg80%2F9168%2Fjireck2.png&hash=179564e6c016f54b35a9efb168a8f8135ea081f2)

(https://www.pomak.eu/board/proxy.php?request=http%3A%2F%2Fimg109.imageshack.us%2Fimg109%2F6505%2Fjireck.jpg&hash=61137680c5b391d9ac63b5d56cbbefc57df233d2)

Şimdi Memişoğluna sormak isterim. Profesörlük payesi almış bir şahsiyetin başka bir kişiden yaptığı alıntıyı değiştirip ona ait gibi göstermesi etik midir? Akademisyen kimliğine yakışır mı? Memişoğlunun cevap hakkı saklıdır. İstediği zaman tekzip edebilir.

* Bu arada Konstantin Josef Jirecek   çek asıllı bir tarihçidir. Bulgar bilgini değil slavisttir.

Konstantin Josef Jireček (July 24, 1854, in Vienna — January 10, 1918, in Vienna), son of Josef Jireček, was a Czech historian, diplomat and slavist
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: recep memis on January 25, 2011, 13:08
Prof. Dr. Memişoğlu'nun görüşlerine katılmıyorum. hatta tam aksini düşündüğüm bile söylenebilir. ancak sevgili Önder; buraya alıntıladığın kısım için bilimsel etiğe aykırı bir hal göremediğimi de söylemek zorundayım ben.

Jireçek'in belirli bir yer ve zamana ilişkin olarak aktardığı verileri ille de Jireçek gibi anlamladırmak zorunda değildir hiç kimse. Veri ayrı yorum ayrıdır. Yorum kişiye göre değişebilir. Veri değiştirmek çarpıtma olur ki bu etik değildir. Yukarıda veri değiştirme halini gösterir bir durum yoktur.  Yani Memişoğlu; Jireçek Pomak Türkü tabirini kullandı demiyor, Jireçek'in aktardığı verilere bakarak,  kendi yorumu olduğu açıkça anlaşılacak şekilde öngördüğü sonucu açıklıyor sadece...
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: bogutevolu on January 25, 2011, 13:47
Jirecek "Muhamedanische Bulgaren / Pomak tabirini, Memişoğlu da Pomak Türkü tabirini kullanarak her biri kendi yorumunu yapmış oluyor. Demek ki yorumları ayıklarsak geriye gerçek olarak sadece Pomak tabiri kalıyor. Bu da daha isabetli ve objektif bir saptama oluyor.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 25, 2011, 13:54
Sevgili Recep,
O zaman bu şuna benzer. Farzı misal ben bir yazarım ve bir konu üzerine kitabımda istatiski bir bilgi aktaracağım. Konumda türkiyedeki etnik guruplar olsun. Alıntı yaptığım kaynakta romanlar ile ilgili olan bir veriyi ben kitabımda sulukuleliler olarak değiştirsem sadece yorumlama farkı mı olur ? Bence yorumlama farkından öte.

Şöyle:
Birincisi roman kökenli vatandaşlarımız hakkında yanlış bir genelleme yapmış olurum zira sulukule sadece romanlardan ibaret değildir ve bütün romanları kapsamaz. İkincisi eğer kitabınız başkaca dillere çevrilecek ise sulukule diye bir etnik gurup yoktur sadece ilgili bir coğrafya vardır dolayısıyla mantıklı bir kişisel yorum olamaz .

Sonuçta akademik kaynaklarda istatistiki veriler oran ve nitelik olarak verilmiştir. Alıntı yapılacak bu oranları kaynağına sadık kalarak aktarıp sonra yorum yapmak elzemdir.

* Ünlü slav bilimci Jireçek bu araştırmayı 1870'li yıllarda ve yerinde yapmış fakat memişoğlunun kitabı 1990'lı yıllarda kaleme alınmıştır.  Memişoğlu jireçekin eserini muteber görmüş sayısal verilerini kullanmıştır. Peki işine geleni kullanıp diğerini kullanmamak var mı öyle yağma ?
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: recep memis on January 25, 2011, 16:15
Jireçek;  şu yıllarda, şurada,  şu kadar Bulgar Müslüman vardı demiş. Memişoğlu da aynı verilerle tarif edilen topluluğu "Pomak Türkü" olarak nitelemiş.  Eğer Memişoğlu, Jireçek şu kadar "Pomak Türkü"nün varlığına tanıklık etmiştir deseydi bu etik dışı bir çarpıtma olurdu. 
verilerin burgar toplumundan ayrık bir toplumsal yapının varlığına tanıklık ettiği tartışmasızdır. herhangi bir kişi; bu ayrık yapının, dönüşmüş bogomil sosyetesi, peçenek ya da kuman veya arap agaryan topluluğu olduğunu ileri sürerek tartışma yürütebilir. bu tartışmada jirecek'in istatistik verilerle saptadığı ayrıksı yapıyı temel dayanak noktası olarak dahi ele alabilir. yeter ki kendisinden farklı düşünen Jirecek'in kendi çıkarımlarına ortak olduğundan bahsetmesin...
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 25, 2011, 16:22
You are not allowed to view links. Register or Login
yeter ki kendisinden farklı düşünen Jirecek'in kendi çıkarımlarına ortak olduğundan bahsetmesin

Merak etme tüm tarihçiler genellemesi ile bahsediyor ;D  Devam edelim ...
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 25, 2011, 17:29
(https://www.pomak.eu/board/proxy.php?request=http%3A%2F%2Fimg510.imageshack.us%2Fimg510%2F8941%2Fh12t.jpg&hash=87deb538e07b444e1b46dce8cb262cad09bbe0a1)

İlgili görüş Stefan Zahariev ve Jireçek tarafından kesinlikle paylaşılmamıştır.

Ayrıca Stefan Zahariev'in "Tatar pazarcık kazaları" adlı kitabınıda okumanızı tavsiye ederim.

(https://www.pomak.eu/board/proxy.php?request=http%3A%2F%2Fimg412.imageshack.us%2Fimg412%2F2452%2Ftatart.jpg&hash=39b4da662bff9086f63f949f5fac703fe9a1b018)
Title: Одг: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 25, 2011, 22:08
Memişoğlu :
(https://www.pomak.eu/board/proxy.php?request=http%3A%2F%2Fimg132.imageshack.us%2Fimg132%2F9373%2Fh22ms.jpg&hash=13aac66d186305f8353be7dc5f22d656cde9f93a)

Bogutevo, Dryanovo ve Lakavitsa köylerinden Türkiye'de Manisa, Çanakkale ve izmir yöresine göç eden pomaklarda kurban edilen hayvanın kemiklerinin ağaç altına gömülmesi adeti yoktur.

Yaşar kalafatın "Balkanlardan Uluğ Türkistana Türk Halk İnançları" kitabını 1/2 bölüm olarak kaynak vasfıyla mesajıma ekliyorum. 

Birisi "Akika" Kurbanının Türk geleneği olduğunu mu söyledi ?  ;D

İşte Memişoğluna bir yanıt :
(Dedeli güneydoğu makedonyada yer alır)

(https://www.pomak.eu/board/proxy.php?request=http%3A%2F%2Fimg829.imageshack.us%2Fimg829%2F5365%2Fmem2.jpg&hash=4b4fcea88f0fc579865429d5641fdcb48ae22ae7)
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 26, 2011, 23:26
siz daha aynı yerde çakılı mı kaldınız. uğraşmayınız bu işin içinden çıkamazsınız. umarım kendi çıkmazlarınızı kendi uruklarınıza da aktarmayacaksınızdır.  dilbilim, budunbilim betiklerinden kendinize soy kırıntıları ayıklamaya çabalayacağınıza hun avar bulgar peçenek uz  oğuz osmanlı selçuklu balkanlarda osmanlı tarihi , balkan savaşları dönemi ve göçleri  yalnızca kronolojik açıdan değil de yüksek amaçlar ve çıkarlar doğrultusunda bu sürüklenişlerin nedenlerini ve sonuçlarını irdelemek sanırım atalarınızın çoktan çözümlemiş olduğu kimlik olgusunu, sizlerinde boşlukları telafi ederek çözümleyebilmenize katkısı olacaktır.
saygılarımla
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: bogutevolu on January 27, 2011, 10:08
Sayın ancazin

Bizi ikna edecek kanıtlar yerine beyhude sözler söylüyorsunuz. Bu tür küçümseyici ifadeler ile bizim kalbimizi kazanamazsınız. Bizim yöntemimiz delil, belge ve kanıttır.

Düşüncelerimizi oluşturan en önemli kaynak da Osmanlı tahrir defterleridir. Hani o okkası 30 kuruştan Bulgaristana satılan evrak-ı metrukemiz. İşte o kendi halkından kopuk "urukçu", "budunbilimci", "betikçi" zihniyetinizin algılayamadığı gibi, o kaynaklar biz pomakları var eden ve aydınlatan tarihsel belgelerimizidir.

Bize kim olduğumuzu kendi dedelerimiz ve babalarımız söylemiştir. Bize sağlam veriler sunmadığınız sürece kanaatlerimizde devam edeceğiz.

Derin saygı ve sevgilerimizle...
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: recep memis on January 27, 2011, 10:51


bir yalancı mumunun yatsı namazı kılan
ard ışık çığlıklarından:


sayamadım, sevemedim;.. yalan yok...
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 27, 2011, 22:06
sevgili kardeşim -urukçu - betikçi- budunbilimci - halkından kopuk zihniyet değerlendirmenizi yadırgıyorum. halk sabanı yabayı pulluğu sarı öküzü  tezeği  tumanı papağı kalpağı sarığı yurdu ülkeyi hakanı bir de BİR OLARAK ALLAHı bilir ötesine karışmaz idi.  bu dönemde de halk arabayı taşıtı borsayı nemayı bilir.  ötesini bilmesi beklenmez  okullarda eğitim ve öğretim herkese verilir ancak devletleri ve toplumları sürükleyenler o tedrisattan geçenler içinde bu saydıklarımın ötesini bilenlerdir.  toplumu biçimlendirmek yönlendirmek  yozlaşmasının önüne geçmek düzeni ve adaleti sağlamak işte bu ötesini bilmesi gerekenlerin işidir. bu hep böyle olagelmiştir.   o yüzden uruk betik budunbilim bu topluma yabancı kavramlar değil bu toplumun ilgi zorunluluğu bulunmayan kavramlardır bilmem anlatabiliyor muyum......
sizin  üç beş pomakça sözcük derlemesi yapmanıza benzemez.
şimdi buna gelecek yanıtları öngörebiliyorum.
1-türkçe kırma bir dildir  zaten bir sürü de uydurukça vardır:)
2-bunun adı dayatmadır  zaten bu halka yıllarda  yalan tarih öğretildi.

ben bu yanıtlara en baştan yanıt vereyim
1- türkçe kırma bir dil değildir son bin beş yüz yıldır ana yurdunun dışına taşan alanlarla çokuluslu topraklarda egemen olmuş bir halkın dilidir.   yalnızca türkiye türkçesinde güncel yazı dilinde 115 bin dolayında sözcük bulunmakta olup bunun yğüzde on dördü yabancı ya da yarı türkçe  sözcüklerdir yani bir ingilizce gibi esli bir avrupa dili olup sonradan latinleşmemiştir. orhun yazıtlarındaki yaklaşık 570 sözcükten  200 kadar sözcük bugünkü türkiye türkçesinde bile varken ikilemeler vurgulamalar  aynendir ki  ta o dönemde  bir dilin bu düzeye erişebilmesi daha önceki bir bin yılı gerektirdiği dilcilerce kabul edilmektedir.  dillerde  eylem kökleri oluşması kolay değildir nasıl oluştuğu da hep tam olarak çözümlenemez  bugünkü dilinizde kökün çözümlenemediği çok eski eylem kökleri onların binlerce yıl önce oluştuğunu gösterir türkiye türkçesinde yaklaşık  45 bin adet eylem kökünün  yüzde yetmişi anadolu turkcesı donemınden once oluşmuştur.
biçmek (öztürkçe binlerce yıl öncersinde aynı anlamda kullanılmaktaydı)
gözlemlemek (öztürkçe -  son atmış yılın ürünü)
gördüğünüz gibi  eylem kökü sıfırdan oluşamamakta  eylem adlaştrıldıktan sonra yeni bir eylem yapılabilmektedir. 
dolayısıyla türkiye türkçesi  binlerce yıl öncesine dayalı özelliklerini bilhassa halk nezdinde sımsıkı koruyagelmiiştir.  zaman zaman ozanları düşünürleri ya da devlet adamlarıyla da desteklenmiştir.
pomakça sözcük derlemeye benzemez deyişimde bundandur. anadilini yitirmiş toplulukların yeniden anadillerine dönmeleri hele ki üç dört kuşak üzerinden geçmişse zordanda ötedir adeta yeniden bir asimile oluş gibidir. bir yerine andu senin için fantaziden başka bir şey değildir. aslında kömen diyecektim ancak
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 27, 2011, 22:13
....... devamı -
senin o halktan kopuk zihniyetin diye suçlamaman için son yirmi yılın alıntısını kullanmak zorunda kaldım.....
şimdi bir dilden yabancı sözcükleri ayıklayıp yerlerine dilinde var olan öz sözcüklerini diriltmen başkadır    bir dili diriltmeye çalışmak çok başkadır elbette ki binlerce yılda oluşan dilleri eşittir uygarlıklara karşı boşa galebe çalmaktır:) yok olmaya mahkumdur daha önce de açıkladım hem de bilimsel olarak.  varlığın sürdürülebilmesi   üremeye ve dile bağlıdır ayrıca bunun için yerel özelliklerin baskın olabildiği bir bölge de gereklidir. diye hatta kürtleri buna örnek vermiştim.
aynı sanayi ile ilgili verilebilecek bir örnek aslında.  hinterlandı olan alanlar sanayi gelişimine uygundur  - budunsal varlığın korunması da yine bu şekilde bir hinterlanda bağlı...
2-dayatma meselesine gelince - türklüğün dayatıldığı  yalan tarih anlatıldığı yolundaki suçlamalar
türklüğe batılı yaşamın dayatılması konusu eleştirilebilir ki bu kimseyi ilgilendirmez zaten ilgilendirmiyor da  onlar kalıntılarının da kazınmak istediklerinden dertliler  oysaki çok iyi biliniyor ki selçukludan beri türkler kimseye diretmediler  bu nedenle  laz süryani ermeni rum arap kürt  zaza hep var oldular osmanlının yıkılışı ve cumhuriyet başlarını ayrıca değerlendirmeliyiz o dönemlerde türkün ne çektiğini herhalde bir türk anlayabilir sanırım bir de pomaklar anlayabiliryordu bir zamanlar.....
en son macaristan başbakanın deyişiyle  iyi ki o dönem bir başkası değil de türkler işgal etti  başkası işgal etseydi bizleri asimile ederlerdi.....
pomak bulgar rum yunan ermeni laz çerkes çeçen kürt zaza arap  hepinizin bu demesi gerekmiyor mu
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 27, 2011, 22:24
bir de pomakça sözcük derlemek ya da yine rastladığın sövme örneklerini toplamak nasıl bir dili anımsamak diriltmek ya da özbenlik arayışıdır anlayabilmiş değilim.
pomakçadaki  yapım ve çekim ekleri çatı eylemler eylemsiler adlar vurgulamalar ikilmeler olumlamalar olumsuzlamalar anlatım kipler deyimler bağlaçlar ve ulaçlar tümce yapısı gramer ve dil kuralları - yani bunlarla ilgili de bir araştırma var mı varsa bunlar  ait olduğu dil grubu  ya da akrabalıkları açısında kökensellik bakımından da incelenmiş mi.
örneğin  bir italyan üniversitesi kendi dilleriyle ilgili yaptığı çalışmasında  avrupa dillerinde latince aracılığıyla çok yaygınlaşan (aslında latincede çok sık kullanılan bir ek deildir önce fransızcada moda olmuş sonra ingilizce ve almancayı da etkilemiştir)  - AL / L ekinin türkçeden geçtiğini belirlemiştir. bunun ardından hep olduğu gibi türkçe uzmanları da bu konuda araştırma yapmışlardır.  anadolu türkçesinde de çok sık örnekleri görülen GÖĞEL - ÇEPEL - TOPAL - GÜZEL sözcüklerindeki gibi latincede de nıspet eki olarak kullanılır  avrupa dillerinde kültürel - cultural örneğinde olduğu gibi bu anlamda  bu ek  türkiyede bazılarınca avrupa kökenli ek olarka yabancı bir ektir olarak tanıtılmak da istenmiştir.
bunu bir örnek olarak vermek istedim.  pomakçadaki yapım ve çekim ekleri dil anlatım özellikleri kuralları ne ölçüde özgündür ne ölçüde kendindendir bununla igili bir örnek var mıdır mesela bu  pomakların kültürel ve etnik kodları açısından da bir gösterge olacaktır.
örneğin cı eki bulgarcada da vardır. olasıdır ki eski bulgar türkçesinin bir kalıntısıdır.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: bogutevolu on January 28, 2011, 08:53
Sayın ancazin

Kendiniz sorup kendiniz cevapladığınız sorularla ilgili sadece temamızın başlığını hatırlatacağım. Konumuz Pomaklardır. Onu tartışıyoruz. Dilleri birbiriyle yarıştırmıyoruz. Biz kendimizi ifade etmek istiyoruz. Yoksa başka kimseyi küçümsemiyoruz.

Ben kendi annemden derlediğim 1500 kelimelik Pomakça bir sözlük hazırlamıştım. Sonra bunun üzerine çalışmalarımı yürüterek şimdilik 5500 kelimeye ulaştım. Ve daha kaydedilecek kelimelerle beraber sanırım 7000 lere dayanacak.

Tabi ki bu dil endüstriyel bir kent dili olmadığından Türkçenin 115 000 kelimesiyle yada ingilizcenin 1 milyon kelimesiyle yada bir imparatorluk dili olan 300 bin kelimelik olduğu söylenen Osmanlıca ile yarışacak değildir. Annem ne de olsa okuma yazma bilmeyen bir kadın idi. Buna rağmen kelime haznesi oldukça geniş idi.

Bu arada kişileri karıştırdığınızı sanıyorum. Ben Pomakçanın küfürlerinden başlangıç yapmış değilim. Başka nikler kullanmıyorum. Tüm yazılarım bogutevolu mahlasıyla yazılmıştır.

Türkçe hakkında yazdığınız konuların aksini iddia edecek değilim. Sadece bilimsel görünümlü ve belli bir anlayışın kullandığı söylemin halktan kopuk niteliğine dikkat çekmek istemiştim.

Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 28, 2011, 10:47
Quote
örneğin cı eki bulgarcada da vardır. olasıdır ki eski bulgar türkçesinin bir kalıntısıdır.

Güldürme beni ancazin. "CI" eki eski bulgar türkçesinden kalıntı değildir. Mesela "boya" kelimesi  osmanlıcadan güney doğu slav dillerine girmiştir. Dil bilimde gramer bazlı yaklaşımın özü eklerdir. Boyacı kelimesi bulgarcada  "Бояджия" "Boyadjiya = Boyaciya" olarak telaffuz edilir. Ayrıca boyacı yalın olarak kullanılmaz.

İyelik zamirleri açısından incelediğimize. BULGARCA - POMAKÇA 

БОЯДИСВАМ - BOYADİSVAM  (BOYUYORUM)
БОЯДИСВАШ - BOYADİSVAŞ (BOYUYORSUN)
БОЯДИСВА - BOYADİSVA (BOYUYOR)
БОЯДИСВАМЕ - BOYADİSVAME (BOYUYORUZ)
БОЯДИСВАТЕ - BOYADİSVATE (BOYUYORSUNUZ)
БОЯДИСВАТ - BOYADİSVAT (BOYUYORLAR)


MAKEDONCA

БОJАМ - BOYAM
БОJАШ - BOYAŞ
БОJА - BOYA
БОJАМО - BOYAMO
БОJАТЕ - BOYATE
БОJАJУ - BOYAYU


Türkçede bu şekilde iyelik ekleri var mı?  ;D

Bu neye benziyor biliyormusun ?

"Beste" farsça kökenli bir kelimedir ve türkçeleştirilerek fiil yapılmıştır.  Şimdi bu ne oluyor? türkçe farsça mı?

BESTE  BESTELİYORUM
BESTE  BESTELİYORSUN
BESTE  BESTELİYOR
BESTE  BESTELİYORUM
BESTE  BESTELİYORSUN
BESTE  BESTELİYORLAR

Allah aşkına ancazin bilmediğin konularda yorum yapma da konuyu farklı yerlere çekme. Monolog yapmak istiyorsan o ayrı konu.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 28, 2011, 12:44
toska güldüğüne sevindim yazdıklarını okuyunca ben de güldüm ziyadesiyle eyvallah   sen de polemik yapma bence - beste bestelemekmiş:)))  beste yapılır kardeş bestelenmez tüm diller adlar yardımcı eylemlerle sürdürülür ben türkoloji mezunuyum başkasıyla yarış bu konuyu bence ya da sadece pomakçayla gel bana belki  yanıt yetiştiremem sana :)
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: ancazin on January 28, 2011, 12:54
büyüklerinizin ağzından sözcük derlemenize bir şey dediğim yok sayın Bogutevolu ,
benim anlatmak istediğim uzun yazıya karşın yazdığımın sonundaki sorudadır ?
gerçi sayın Toskanın verdiği birkaç bulgarca ve pomakça örnekten de anlaşılan o ki sorumun yanıtı da yaklaşık olarak alınmış gibi.  pomakça basbayağı slavca bir dil. slavcanın neresindedir orasını bilemem hiç araştırmadım. lehçe midir şive midir bilmiyorum ancak daha önce ki yazılarımdan birinde  yengemin  yine bir başka yengemiz olan ukraynalı hanımın dilini anlayabildiği kabaca anlaşabildiklerini söylemiştim.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: recep memis on January 28, 2011, 13:25

site yönetimine alenen soruyorum... 


bir dostum termodinamik anlatmak istiyormuş ille de, konuyu çok iyi bildiği ve başka da bi bok bilmediği için...   "entropi" entalpi" falan, sayıklayıp duruyor kaç zamandır ki duruk hayvan; gelip ortanıza sıçabilir miyim diyor. burası bir yen içeri ortası değil gibi duruyor,..  başkaları en azından; dilediği zaman, dilediği yere halt etmekte bir beis göremiyor çok açık... o sormadan  çık dediysem de ortalık tan dinletemedim...  kibar fahişeymiş meğer.  haki ki barlar dışında öyle; uluyarak orta, kır işemezmiş falan...

merak ediyorum şimdi,... kon donların şapkasıyla kel alaka bu ifra   zat  mı? taşınacak bi tarafa yoksa aklı eseni estiği her deli(li)ğe süren yılan dili misali zürafa taklidi yapmaya devam mı edecek acaba?....
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on January 28, 2011, 13:39
Tamam ancazin buraya kadar. Tolere edebileceğimiz sınırı aştın. Eğer türkoloji mezunuysan ülkemdeki eğitim sistemi adına üzülürüm.  Turancılık ile ilgili bir kaç site vardı, oralarda kendini daha rahat hissedeceğine eminim. Hadi sağlıcakla kal.
Title: Re: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: kzl.deli on February 01, 2011, 01:20
You are not allowed to view links. Register or Login
Katkınız için teşekkürler sayın Kzl.deli;

"Babek" köyü ile ilgili, bir soruyla yıllar önce karşılaştığımı anımsıyorum. Pomak mail grubuna yazan bir arkadaşımız atalarının bu köyden geldiğini belirtmiş ve adın   ne anlama geldiğini sormuştu sanırım...  Bildiğim kadarıyla Ermenice'de Dede/Baba gibi bir anlamı olduğuna ilişkin bir yanıt vermiştim. Köyün  özellikle inanç açısından bir merkez (tekke vs) olabileceğini düşündürmüştü bana bu ad ve arkadaşımız bunu teyid eder mahiyette beyanlar iletmişti,... Ermeniceyle ortaklaşma ise Paulikan - Bogomil -Alevi  kavramları ekseninde, İran/Kafkas [arrania/albania  - ( bu arda Alvanlar& Yablanova adını, "alban" köküyle bağlantılı bulduğumu belirtmek isterim.)] coğrafyasına uzanan köklere işaret ediyor olmalıydı ki aktardığınız bilgiler bir biçimde bu bağlantıya işaret ediyor....

Yemek (kaçamak) ve müzik (tulum) kültürü ve adlandırma (Arrania/Albania) açısından söz konusu bölgeler arasındaki çakışmayı ısrarla izaha çalışılması gereken bir bağlantı olarak görmüşümdür daima  ben...
Sevgili Hocam..
Babek konusu benimde üzerinde durduğum bir konudur. Lakin Elimizdeki kaynaklar genellikle Arap ve Fars kaynağı olduğundan o devrin şartlarını da göz önünde bulundurduğumuzda İslam adına fütuhat yapanların ideolojisinin genel kabul gördüğü fikirlerden oluşmuş olduğuna inanıyorum. O devirlerde Türkler olarak tanımlanan toplulukların içersinde ne gibi etnik unsurların oluştuğunu kestirmemiz epey zor olsa gerek.
Gerek Pomak'lar olsun gerekse sonradan gelen topluluklar kanımca hep aynı yolu izledikleri ve batıya doğru yöneldikleri, tarihçilerimizinde ortak görüşü olsa gerektir. Ermeni konusuna gelirsek Hürremi topluluklar içersinde bulundukları ve Babek'in mağlup olmasını müteakiben yakalanması için komutan Afşin'e yardım ettikleri söylenmektedir. Hürremiler ile beraber batıya kaçan Türk boyları içersinde Ermenilerinde olması muhtemeldir. Çepni boylarının zamanla Ermenileri iç bünyesinde eritip  Türkleştirdiği ihtimal dahilindedir.
Alvanlar köyü halkı Kızıldeli'nin (Seyyid Ali Sultan) evladiye kolundan gelenlerin kurduğu bir köydür. Babama ''Nerden geliyoruz'' diye sorduğumda, ''Evladım, bizler kızıldeli'den geliriz'' dediğini dün gibi hatırlarım. Birde ''Horasandan geliriz'' sözünü hatırlıyorum.
Bu yaşanmışlıkları birbirleriyle irtibatlandırırsak köklerimizdeki irtibatı daha net bir şekilde kavramış oluruz. Burada Ermeni bağlantısı üzerinde biraz duralım: Babek'i Afşin'e teslim eden Ermeni komutan Abbasiler ile anlaştığına göre Kaçmalarına sebep olacak hiçbir şey yoksa niçin kaçsınlar? Sorusu akla geliyor. Bence Ermeniler Balkana gelmişsede, Çepniler arasında erimiş küçük bir gurup olabilir.
Paulikenlik ve Bogomillik konularına gelirsek bu konuda Alevi araştırmacılar arasında yakın tarihte Erdoğan Çınar'ın bir eseri vardır. Eseri okumasamda bu eser hakkında , Hamza Aksüt, Ünsal Öztürk gibi araştırmacılarımızın yorumları ışığında, bu eserde ''Sahtecilik'' yaptığı yönünde iddialar Alevi sitelerinde dolaşmaktadır. Daha doğrusu, Bogomillik ve Paulikenlik gibi konular batılıların görüşleri olup ne kadar ilmi bir hüviyet taşıdıkları araştırmaya muhtaç iddialardır. Bu sahada iki görüş birbirini etkisizleştirmek için olanca gücüyle çatışma halindediir. Ben buna Vatikan ile Türklüğün çatışması diyorum. Bu hadiseye  İslam'ı katmamamın sebebi ''İslam'da Ruhban sınıfı olmadığından bir devletide olamaz'' diyerek, bu meseleyi Türklük şemsiyesi altında yorumlamak istememden dolayıdır.
Saygılarımla..

Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on February 02, 2011, 13:32
You are not allowed to view links. Register or Login
beste bestelemekmiş:)))  beste yapılır kardeş bestelenmez tüm diller adlar yardımcı eylemlerle sürdürülür ben türkoloji mezunuyum başkasıyla yarış bu konuyu bence ya da sadece pomakçayla gel bana belki  yanıt yetiştiremem sana :)

Türkoloji mezunu değerli kardeşim. Konumuzla alakalı değil ama türkçeyi daha iyi öğrenmen adına 1973 yılında Tünay Akdeniz & Grup Çığrışım tarafından yapılan albümdeki "Babam Yazdı Ben Besteledim " adlı şarkıyı sana ithaf ediyorum.

Tünay Akdeniz & Grup Çığrışım - Babam Yazdı Ben Besteledim (1973) (http://www.youtube.com/watch?v=GU3luXequww#)
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on March 02, 2011, 22:15
Memişoğlunun düzmece tarihinde yer alan bir diğer konuyu ele alalım.

(https://www.pomak.eu/board/proxy.php?request=http%3A%2F%2Fi56.tinypic.com%2Fo10dvc.jpg&hash=6fa31bfbd97983ca31c365d498d466ef7b6bd6d2)

Yerleşmek kelimesi yerine yerleştirilmeyi kullanmak daha uygun olur zira Bizans, kendi ordusunda hizmet eden hristiyan kumanların önemli bir kısmını ( bazı kaynaklara göre 50.000 kişilik bir topluluk ) selanik çevresine yerleştirmiştir. Bu kumanlar bölgenin hristiyanlaşmasında önemli bir rol oynamışlardır. Kumanlar ve bizanslıların lebenium savaşında diğer bir türk boyu olan peçenekleri katlederek, ortaklaşa olarak tarih sahnesinden silmeleri de konumuzla kısmen ilgilidir. Ayrıntılı bilgiyi bilahare sonraki mesajlarımda aktaracağım.
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Karacaovalı Pomak on March 03, 2011, 21:46
Ben Selanik'in kuzeyindeki Karacaova kökenli bir Pomakım.Türklerle dinimiz islamdan başka hiçbirşeyimiz ortak değil.Dilimiz,örf adetlerimiz,görünüşümüz çok farklı. Pomakları türkleştirme muhabbeti çok saçma.Gerçeği herkes biliyor.Bazı ırkçı-turancı insanların ,saplantılı düşünceleri ve kalplerinden geçen saçmalık dolu bilgileri kendilerini bağlıyor zaten.Herkes biliyor Pomaklar Avrupa( Balkan) kökenli bir millet.Dilleride Slavca.Bu konu burda biter zaten.Kimse bizim üzerimize yafta yapıştıramaz.
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: recep memis on December 24, 2013, 20:23
....
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: candenz on February 19, 2015, 01:44
You are not allowed to view links. Register or Login
Ben Selanik'in kuzeyindeki Karacaova kökenli bir Pomakım.Türklerle dinimiz islamdan başka hiçbirşeyimiz ortak değil.Dilimiz,örf adetlerimiz,görünüşümüz çok farklı. Pomakları türkleştirme muhabbeti çok saçma.Gerçeği herkes biliyor.Bazı ırkçı-turancı insanların ,saplantılı düşünceleri ve kalplerinden geçen saçmalık dolu bilgileri kendilerini bağlıyor zaten.Herkes biliyor Pomaklar Avrupa( Balkan) kökenli bir millet.Dilleride Slavca.Bu konu burda biter zaten.Kimse bizim üzerimize yafta yapıştıramaz.
Türkiye asimilasyon işini çok iyi yapıyor. Pomakların bugun çoğu kendisini Türk olarak kabul ediyor. 1 yıldır araştırıyorum yabancı kaynaklarda Pomaklar bulgar Türk kaynaklarında Türk çıkıyor. Yabancılar en azından slav demişler onada şükür :)  Her ülke kendi içine çekmeye çalışmış bizleri ama en çok başarılı olan Türkiye. bulgaristan'da araştırdıgım kadarıyla insanlar gururla Pomak'ım derken Türkiye'dekiler Türk olduklarını sanıyorlar.
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Subeyi Kurt on February 19, 2015, 03:12
Türkiye'de kimlikle ilgili sıkıntı olmayınca soy sop da önemini yitiriyor. Belirleyici olan dindir. Soy tartışmaları hiç bir zaman gündeme gelmemiş, çünkü hiç kimseye faydası olmaz. Olsa olsa tefrika yaratır.  Türkiye'de herkes istediği gibi kendini belirleyebilir, yeter ki Türkiye düşmanlığı yapmasın ve ya buna alet olmasın. Kıymetini bilelim vesselam.

Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Marlboro on February 19, 2015, 21:48
Herkez tarihi istedigi yerden baslio !


Nezaman bu "slav" ismi tariha girdi ?
 
"Slav" isminden once acaba kimdi bunlar ?



Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Тоска on February 21, 2015, 02:06
You are not allowed to view links. Register or Login
bulgaristan'da araştırdıgım kadarıyla insanlar gururla Pomak'ım derken Türkiye'dekiler Türk olduklarını sanıyorlar.

Türk olduklarını sanmıyorlar, kendilerini dahi reddediyorlar dahası yapabilecek pek bir şey yok.
Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Marlboro on February 21, 2015, 10:49
Quote
bulgaristan'da araştırdıgım kadarıyla insanlar gururla Pomak'ım derken Türkiye'dekiler Türk olduklarını sanıyorlar.


Bulgaristanda pomaklar gururla Pomak'im derken, neden kendini "bulgar" zannedenler, Batak'ta pomaklara turk dediler ?


Yani bu gun bakarsin  kendini "bulgar" bilen hristiqnlar, Pomaklara "bulgar" demesine kararlidir.


Bulgarlarin kimin olduguni hala orenenemediniz mi ?


Sizlerin atalariniz Bulgaristani kuran bulgarlarlan mi geldi ?







Title: Ynt: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: Subeyi Kurt on February 22, 2015, 02:14
İşte kendilerini asırlarca muhafaza eden gerçek Bulgarlar. Kendilerini '' Eski Bulgar'' olarak tanımlıyorlar. Dillerini de korumuşlar. Geride kalanlar zorla hristiyanlaştırıldıktan sonra kilise dili olan şimdiki slavcayı benimsemişler. Bütün tarihçilerin ortak görüşü budur. Volga Ural Bulgarları müslüman oldukları için şimdiki Bulgaristan siyasetçileri tarafından gözardı ediliyorlar, ama güneş balçıkla sıvanmaz.

Езикът на който са говорели прабулгарите на Хан Аспарух
https://www.youtube.com/watch?v=HCvKwnql-u0 (https://www.youtube.com/watch?v=HCvKwnql-u0)
Title: Re: Pomaklar üzerine farklı bir tarih okuması - Recep MEMİŞ
Post by: huzeyfe on January 03, 2016, 15:56
Seneler sonra bu başlıkta yazdıklarımı okuyunca epey güldüm. :) Pomakların kökeninin nereye dayandığı sadece merak duyulması gereken bir şey olabilir. Ayrıca bu kadar (http://www.genomturkiye.com/y-kromozom-haplo-gruplari.html) genetik çeşitlilik varken bunun da pek bir önemi yok sanki. Herkese selamlar.