Author Topic: Bizans'ta İkona kırıcılık hareketi: 8. ve 9. YY  (Read 20806 times)

0 Members and 1 Guest are viewing this topic.

Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 1000
  • Gender: Male
Bizans'ta İkona kırıcılık hareketi: 8. ve 9. YY
« on: December 03, 2008, 10:57 »
İrlandalı yazar Fred A. Reed’in  “Parçalanmış İmgeler” kitabından..

Ortadoğu Tarihinin ve Bizans İstanbul’unun yaşadığı en ilginç dönemlerden biri bilimsel tabiri ile ikonaklazma Türkçe tabirle tasvir kırıcılık akımıdır. Tasvir Kırıcılık 700’lü yıllardan 800’lü yıllara kadar bir asırdan fazla zamana damga vuran hareketti. Tasvir Kırıcılık hareketi büyük heyecan uyandırdı ama hurafeye meyilli kitleler karşısında başarılı olamadı. Büyük direnişle karşılandı,  geniş çaplı isyanlar çıktı ve kanlı olaylar yaşandı. 
Bizans tarihinde Tasvir Kırıcılık hareketi, tarihçiler tarafından 717 yılında tahta çıkan III. Leon ile başlatılsa da (Hareket resmi anlamda fiili olarak ilk kez 726 yılında Büyük Saray Kapılarındaki İsa figürlerinin kaldırılması ile başlar) fikrin oluşum tarihinin daha önce olduğunu tartışmaya gerek yok.
 
İkonaklazma Hareketi 775 yılında tahta geçen IV. Leon’un evlendiği Yunan Prensesi İrene’nin 780 yılında eşinin ölümüyle ipleri ele geçirmesiyle büyük darbe yedi. Tahta küçük yaştaki oğlu 6. Konstaninus’un geçmesiyle ipleri ele alan İrene, 787’de İznik Konsilini toplatarak İkonaklazma hareketine ilk mahkumiyeti verdirdi. İkonacıların intikamı acı oldu ve tasvir kırıcı imparatorların mezarları bile yağmalandı. Her ne kadar Hazar Leon diye anılan V.Leon bu hareketi küllerinden dirilmek istediyse de sadece tasvirleri yasaklamakla yetinebildi. II. Mihail ve II. Teofilos aynı izden gitmeye çalışsa da ikonaklazma eski gücüne kavuşamadı. Çocuk yaşta tahta geçen II.Mihael’in annesi Teodara yıllar sonra İrene’nin açtığı ölümcül yaraya son darbeyi indiren isim oldu ve 11 Mart 843 yılında Ayasofya’da ikonaların meşruluğunu ilan ederek tarihi bir hareketi bitirdi.
 
Fred A. Reed bu hareketin militan köklerinin Suriye’den filizlendiğine inanarak Ortadoğu’ya geldi ve araştırmalara başladı. Kanadalı Gazeteci Yazar, put kırıcılığın; Hıristiyanlığın ilk dönem sınırları içerisinde yapılan doktrinsel ve teolojik tartışmaların ötesine geçmeyen çalışmalar dışında, araştırılmayan, açıklaması zor, irrasyonel tarihi bir patlama olduğunu fark etti. Bir asra damgasını vuran hareketin oluştuğu dünyayı anlamak ve onu besleyen daha geniş dünyayı keşfetmek için yola çıkan Freed E. Reed, kırabileceği en büyük putu kırdı ve Hıristiyan olarak başladığı çalışmaya nokta koyduğu günlerde İslamiyet’i seçti.
 
“Müslüman olduktan sonra çok daha iyi anladım ki her türlü putperestliğe karşı olmak İslam’ın en büyük mesajlarından biriydi. Teorik ve entelektüel merakımla başlayan bu araştırma benim için yeni bir anlam kazandı, manevi kişiliğimin bir parçası oldu” diyen yazar Parçalanmış İmgeler adlı eserinde, Peygamber yolundan trajik sapmaların İslam Dünyasını nasıl şekillendirdiğini araştırdığını söylüyor.
 
Fred A. Reed, İslam alemine “Sünni ve Şiiler arasındaki Hz. Peygamber’in (a.s.m) hilafeti konusundaki farklılıklar, tartışma değil, zamanın politik, sosyal ve ekonomik şartları dahilinde cereyan eden hadiseler olarak araştırma ve analiz konusu olmalı” diye sesleniyor .
 
Put Kırıcı Hareketi İslamiyet’in doğuşunun şekillendirdiğine işaret eden yazar, bu hareketin Bizans’ta başarısız olmasının kadim kavgayı bitirmediğini belirtiyor ve diyor ki “İkon kırıcıların yenilgisi meseleyi sona erdirmemişti. Yedi yüzyıl uykuda kalmasına rağmen, Katolik Roma’nın hegemonyasını temsil eden dini putları parçalamak Protestan reform hareketiyle yeniden uyanmıştı. Almanya’dan tutun Hollanda’ya kadar Kuzey Avrupa’da heykeller, tablolar, resimler kiliselerden temizlendi.”
 
Reform hareketlerinde de İslam’ın etkisi olduğuna dikkat çeken yazar, Osmanlıların Luther’de kardeşlik ruhu gördüklerini söylemelerine rağmen, reform hareketini yapanların kendilerini İslam’dan uzak tuttuklarını belirtiyor. Freed A. Reed, Reformcuların işbirliği yaparken dini değil reel politik gerekçelere göre hareket ettiklerini inancında.
 

Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 1000
  • Gender: Male
Ynt: Bizans'ta İkona kırıcılık hareketi: 8. ve 9. YY
« Reply #1 on: December 03, 2008, 11:00 »
Bizanstaki İkona kırıcı hareket ile Balkanlardaki Bogomilizm hareketi arasında bir ilişki olabilir. Bu konudaki bilgilerin paylaşılmasında yarar görüyorum.

Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 1000
  • Gender: Male
Ynt: Bizans'ta İkona kırıcılık hareketi: 8. ve 9. YY
« Reply #2 on: December 03, 2008, 16:47 »
X. Yüz yıldan başlayarak Bizans’ta bulunan din adamları, Bulgaristan’da “Bogomiller” adı verilen yeni bir dinsel akımın gelişmekte olduğunu farkettiler. Akımın kurucusu Bogomil (Tanrı’nın sevdiği) adında bir köy papazıydı. Yaklaşık 930 yıllarında papaz Bogomil yoksulluk, alçakgönüllülük, dua ve tövbe ile geçen bir yaşamı vaaz etmeye koyulmuştu.


Benzer biçimde “Adem ve Havva” adındaki Apokrifaya da Bogomiller, Adem ve Şeytan arasında gerçekleştirilen bir anlaşma hakkında bir bölüm eklemişlerdi. Bu anlaşma uyarınca, dünyayı yaratan Şeytan olduğu için, Adem ve soyundan gelenler, İsa’nın gelişine kadar Şeytan’a ait olacaklardır. Bu temaya bugün bile Balkan folklorunda rastlanmaktadır.

Bu Apokrifaları yorumlama yöntemi “Interrogatio Iohannis” adlı tek otantik Bogomil metninde açıklanmaktadır. İsa ile İncilci Yahya arasında geçen bir konuşmayı içeren sözkonusu metin engizisyon görevlileri tarafından Güney Fransa’da Latinceye çevrilmiştir. Konuşmanın konusu dünyanın yaratılışı, Şeytan’ın düşüşü, Enoch’un göğe yükselişi çevresinde geçer. Aslında metinde yeralan bir çok bölüm diğer Apokrifalardan ve “İncilci Yahya’nın Soruları” adında XII. yüz yıla ait Slavca bir yapıttan alınmıştır. Halbuki, anlatının özündeki teoloji tümüyle Bogomil inançlarını yansıtmaktadır. Yine de bu metnin özgün bir Bogomil yapıtı mı, yoksa Yunanca’dan bir çeviri mi olduğu hakkında kesin bir yargıya varılamaz. Öğreti açısından bu yapıtın büyük olasılıkla eski Apokrifalardan yola çıkılarak Bogomiller tarafından derlendiği söylenebilir.

Önemli olan Bogomil Apokrifalarının birkaç yüz yıl boyunca halkın dinsel inançları üzerinde oynadığı roldür. Bogomilizmde Şeytan’a verilen önem, Tanrı’nın edilgenliği ve anlaşılmaz aldırışsızlığı – tüm bu unsurlar ilkel dinlerde de sıkça görülen “Deus Otiosus” motifinin ifadesi olarak düşünülmelidir. Bu inanışlara göre, dünyayı ve insanı yaratan Tanrı, Yaratılış’ın sonuçları ile ilgilenmez, cennete çekilir ve yapıtının tamamlanmasını bir doğaüstü varlığa, yani “Demiurgos”a bırakır.
XI. Yüz yılın başlarından itibaren İtalya, Fransa ve Güney Almanya’da Bogomil misyonerlerinin etkinlik gösterdikleri biliniyor. Örneğin, bu misyonerlerin Orleans’ta birçok soyluyu ve hatta rahipleri bile kendi inançlarına çekmeyi başardıkları tarih belgelerinde yer alıyor. Ne var ki, Fransa kralı Robert bu sapkınları ortaya çıkarmakta ve yargılamakta gecikmedi. Batı’nın ilk düalist sapkınları 28 Aralık 1022 tarihinde ateşte can verdiler. Yine de akım yayılmasını sürdürdü. Bu kez İtalya’da yerleşmiş olan Bogomil temelli Kathar (Yunanca Katharos –saf, temiz- anlamına gelen bu isim 1163 yılından itibaren kullanılmaya başlandı) inancı Provence ve Languedoc yörelerine, hatta Pireneler’e kadar misyonerler göndermeye başladı. Provence bölgesindeki topluluklar dört piskoposluk altında örgütlendiler ve 1167 yılında Toulouse’da bir konsil toplandı. Bu konsile Istanbul Bogomil piskoposunun katıldığı ve bu fırsattan yararlanarak Güney Fransa’da birçok kişiyi kendi kökten düalizmine yönelttiği biliniyor. İşte böylelikle Bogomil öğretisi zaman içinde benzer düalist ögeleri içeren Kathar öğretisine dönüştü.

----------------------------------------------------------

You are not allowed to view links. Register or Login

Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 1000
  • Gender: Male
Ynt: Bizans'ta İkona kırıcılık hareketi: 8. ve 9. YY
« Reply #3 on: December 03, 2008, 16:49 »
Katharlar, 10 ila 14’üncü yüzyıllar arasında, özellikle Kuzey İtalya ve Güney Fransa’da yaşadılar. Hıristiyan’dılar, ama dinleri Katoliklik inancından çok farklıydı. Aslında “Gerçek Hıristiyanlığı” temsil ettiklerine, “Kaynağa döndüklerine” ve Havarîler’in Kilisesi’ni yeniden kurduklarına inanıyorlardı. Katharlar’ın gözünde Roma ve bütün Katolikler, gerçek dinden sapmıştı.

Katharcılık bir sapkınlık değil, neredeyse yeni bir dindi. Ancak “tekerine çomar soktuğu” Vatikan tarafından “sapkınlıkla” suçlandılar. Papa, Katharlar’ın üzerine tarihin en iğrenç soykırım silahını, Engizisyonu saldı. Fransa Kralı da, feodal sistemin temelini sarsan barışçı Katharlar’a karşı can düşmanına, Papa’ya kolluk kuvveti olarak hizmet etti.

“Ruhanî iktidarla cismanî iktidar” yani Papa ile Kral güçlerini birleştirince, dinî, felsefî ve ahlâkî inançları gereği insan (hiçbir canlıyı) öldürmeyen, silah taşımayan Katharlar’ın da sonu belli oldu:

Autodafe yani yakılarak idam!

*

Ben size sadece Montsegur Şatosu’nun düşüşünü ve 225 Kathar’ın ölüme gidişini anlattım.

Ama bilin ki, Papa III.Innocentius’un başlattığı ve Aziz (!) takma adlı Fransa Kralı IX.Louis’nin tamamladığı soykırımda, onbinlerce insan öldü, Fransız ordusu, Toulouse ve Provence bölgelerinde, Katharmış, değilmiş bakmadan binlerce sivili kılıçtan geçirdiler (*), kiliselere kapatıp yaktılar, Engizisyon mahkemelerinde işkenceye ve yatılarak ölüme mahkum ettiler.

Son Katharlar, 15’inci yüzyılda ya açlık ve sefaletten ya da Engizisyon ateşine atılarak öldü.

Bugün artık gerçek anlamda Kathar yaşamıyor. Ancak Güney Fransa’da ve Kuzel İtalya’da, hatta diğer ülkelerde, Kathar felsefesini, yani insanların eşit ve hür ve iyi olduğunu, hoşgörüyü ve kardeşliği savunun “İyi-insanlar” hâlâ Katharlar’ın hatırasını yaşatıyor.

(Not: Kathar felsefesinin Ortadoğu kökenli olduğu, 10’uncu yüzyılda, bugün Bulgaristan adı verilen topraklarda yaşayan ve tıpkı Katharlar gibi, kendilerine ‘Tanrı Dostu’ diyen bir dinin mensuplarından, Bogomiller’den etkilendikleri söylenir. Rivayet edilir ki, Ortodoks Slavlar’ın baskısından ve katliamından bunalan Bogomiller, can düşmanları Hıristiyanlar’a eyvallah demektense, Müslüman olmuş ve Türkler’in koruması altına girmişlerdir. Aynı rivayete göre, Müslümanlığı tercih etmiş olun bu Bogomiller ... hâlâ din ayrımına kurban giden, ezilen, katledilen Boşnaklar’ın atalarıdır. Bir iddia sadece...)

*

Peki Kathar dini ne derdi, neyi emrederdi?

İki kelimeyle onu da arz edeyim.

Kathar öğretisi Manici’ydi. Yani evrende iki güç, iki tanrı olduğuna inanırdı. Biri, Gerçek Tanrı, şefkatli, iyi, Yüce Yaradan. Diğeri, üzerinde yaşadığımız dünyayı yaratan ve yöneten kötü tanrı, Şeytan. Bu dünyada gördüğümüz herşey, Şeytan’ın eseriydi, onun için reddedilmeli, el sürülmemeliydi.

İnsan ruhu, sürekli reenkarnasyonlarla İyi Tanrı’ya doğru yükselir, bu kötülükler dünyasında son safhayı “Kathar” yani “Kusursuz” olarak sürdürürdü. Kusursuzlar, et yemezler, kan akıtmazlar, evlenmezler... sadece ibadet eder ve “sade insanların” ibadetine, yükselmesine yol gösterirlerdi.

Vatikan Kilisesi de, Katolikler de İsa’nın Kilisesi’nden, Gerçek Dinden sapmış, zenginlik ve iktidarın esiri olmuştu. (Vatikan bu yüzden hızla yayılan Kathar Mezhebini yok etmek istedi.)

Felsefî ve ahlâkî açıdan ise, Katharlar - kadın erkek - bütün insanların eşit doğduğuna inanırlar, özel mülkiyete, vergiye, savaşa karşı çıkarlar, otoriteyi tanımazlardı. (Feodal Beyler ve Krallar da bu yüzden Papa’yı desteklediler.)

*

Çok kısa, kaba hatlarıyla anlattığım Katharcılık aslında bir mezhep değil, yeni bir dindi, hatta, bir adım daha ileriye gidelim, bugünkü Fransa’nın güneyinde, Languedoc bölgesinden başlayarak Kuzey İtalya’ya kadar uzanan... pırıl pırıl bir medeniyetti.

Batı dünyası, bir kere daha, dünyevî menfaatlerine ters düştüğü için, barışçı bir milleti soykırımla yok etmekten, yükselen aydınlıkçı ve (zamanına göre belki de fazla) ileri bir medeniyeti tarihten silmekten çekinmedi.

Bugün bile, Fransa’nın Langudoc bölgesinde yaşayan insanlar, bir Parisli’den, bir Lyonlu’dan ... “Fransız” diye bahsederler.





* Languedoc bölgesini sindirme ve Paris’teki Kral’ın ve Vatikan’daki Papa’nın önünde diz çöktürme politikasının en sembolik hadiselerinden biri, mesela, Bézier Katliamı’dır. Albi Haçlı Seferleri’nin ta başında, 1209’da Haçlı orduları halkın direnişini kırarak Bézier şehrine girer. Halk, Katharlar, Hıristiyanlar, Yahudiler, çoluk çocuk son bir umutla Bézier Katedraline sığınır. Haçlı askerleri kutsallığına bakmadan katedrale de saldırırlar. Ancak bir sorun vardır: O kalabalığın arasında kim Kathar sapkını, kim Hıristiyan, nasıl ayırt edeceklerdir? Haçlı seferini din adamı, Engizitör Arnaud-Amaury’ye danışırlar. Katolik din adamının emri kesindir:

- Hepsini gebertin! Tanrı kendi kullarını seçer...

(alıntı)

Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 1000
  • Gender: Male
Ynt: Bizans'ta İkona kırıcılık hareketi: 8. ve 9. YY
« Reply #4 on: December 03, 2008, 16:59 »
10. yüzyıldan başlayarak Bizans'ta bulunan din adamları, Bulgaristan'da "Bogomiller" adı verilen yeni bir dinsel akımın gelişmekte olduğunu fark ettiler. Akımın kurucusu Bogomil (Tanrı'nın sevdiği) adında bir köy papazıydı. Yaklaşık 930 yıllarında papaz Bogomil yoksulluk, alçakgönüllülük, dua ve tövbe ile geçen bir yaşamı vaaz etmeye koyulmuştu.

10. yüzyıl ortalarında Bulgar Çariçesi Maria-Irena'nin amcası İstanbul Patriği Theophilaktes, damadı Bulgar Çarı Petro'dan iki endişe dolu mektup alır. Bu mektuplarda Çar, Bulgaristan'da ortaya çıkmış yeni bir dinsel, ama Kilise karşıtı akımı anlatmakta ve bu akımla nasıl baş edilmesi gerektiğini sormaktadır. Konuya eğilen Patrik, bu akımın Paflikyanlar'ın yeniden canlanması olduğuna karar verir. 954 tarihli yanıtında, bu akımı iyi bildiğini ve bu kişilerin Kilise öğretisine geri çağrılmaları gerektiğini yazar. Ancak Patrik 'in yanıtı, bu akımı alışılagelmiş bir sapkınlık olarak açıklamasına karşın, bunun Bulgaristan 'da yeni ortaya çıkısına şaşırdığını ve bundan pek etkilendiğini açıkça sergilemektedir.

Bogomilizm'den ikinci kez söz eden kişi bir Ortodoks Bulgar papazı olan Kozmas 'tır: " Çar Petro 'nun zamanında Bulgaristan 'da Bogomil adlı bir papaz yasıyordu. O, Bulgaristan 'a sapkınlığı eken ilk kişiydi ". Kozmas, bu satırları içeren ve 977 yılında kaleme aldığı risalesinde, Bogomilizm 'in yeşermesine olanak sağlayan Ortodoks Kilisesinin tembellik ve savurganlığına çatmaktadır.

Bogomil 'e göre dünya kötüydü, çünkü İsa 'nın kardeşi ve Tanrı 'nın diğer oğlu olan " Satanael " (Şeytan) tarafından yaratılmıştı; Şeytan, Eski Ahitteki kıyıcı Tanrı " Yehova "dan başkası değildi. Büyük olasılıkla Bogomil, 6. ile 10. yüzyıllar arasında Anadolu 'da yaygın olan Paflikyanlar 'in ve Messalianlar 'in düalist inançlarından etkilenmişti. Bogomil akiminin inanışlarına göre Ortodoks kilisesinin törenleri, kutsal eşyalar ve ikonalar, Aslında Şeytan tarafından yaratıldıkları için anlamsız ve yararsızdılar; Haçtan da nefret etmek gerekliydi, zira İsa Haçın üzerinde işkence çekmiş ve öldürülmüştü; Geçerli olan tek dua, gece ve gündüz dörder kez yinelenmesi gereken " Bizim Babamız " duasıydı.

Bogomiller 'in kozmolojik ilkeleri arasında Baba ile iki oğlu önde geliyordu. Baba süper kozmik yörelerde, İsa göklerde, Satanael adlı büyük oğul dünyada egemendiler. Satanael adı, " Tanrı 'ya karşı gelen " anlamına geliyordu. Çoğu Düalist topluluklar her iki oğlu da, küçüğünü sevgiden büyüğünü ise korkudan, yüceltiyorlardı.

Paflikyanlar 'in Şeytanı Tanrı 'nın büyük oğlu olarak gördüklerine dair bir kanıt yoktur. Bu nedenle söz konusu öğretinin kökeni doğrudan Bogomiller'e dayandırılır. Doğal olarak Bogomiller, hiç kuskusuz Şeytanin kötülük ortakları olarak toprak ağalarını ve soyluları görüyorlar; yeryüzünün tüm mallarını ve zenginliklerini reddediyorlardı. " Eğer iyi bir Tanrı varsa, kötülükler nereden geliyor? " İste Bogomiller'in yanıt bulmaya çabaladıkları soru buydu.

9. ve 10. yüz yıllarda Trakya 'daki koşullar feodalitenin gelişmesine elverişliydi. Küçük toprak sahibi köylülerin aleyhine güçlü bir feodalitenin boy vermesi, köylü sınıfının sefaletine neden olmaktaydı. Bölgenin sahne olduğu sürekli savaş durumu halkın omuzlarına her gün artan vergiler yüklemekte, yoksulluğa düsen köylüler bir koruyucu (prostasia) aramak zorunda kalmaktaydılar. Aşırı ölçüde sert geçen 927-928 yılı kişini izleyen korkunç bir kıtlık ve veba ile birkaç yıl yinelenen kötü hasat, feodal sınıfa halka ait toprakları olabildiğince düşük fiyatlarla ya da birkaç besin maddesi karşılığında satın alma olanağını vermişti. Bu ekonomik koşullar hiç kuskusuz Bogomil propagandasının yayılmasına yardımcı olmaktaydı. yaygın sefalet, bir yandan Bogomiller 'in çağrısına uygun zemin hazırlarken, diğer yandan gelişen bir feodalitenin oluşmasını hızlandırıyordu. Tüm kudret ve zenginlikler bir azınlığın elinde toplanıyordu. Bu sosyal dengesizlik Bogomiller 'in sert karşı çıkışlarına yol açmaktaydı.

Bogomil inancının sosyo-politik temeli, Bulgar köylüsünün toprak ağalarına karsı gelişen tepkisi olmuştur. Bu tepki yadsıyıcı, olumsuz, bozguncu bir tepkiydi ve hiç kuskusuz Çar Petro ve oğullarının dönemlerinde Bulgaristan 'ın gerilemesine yol açmıştı. Kozmas 'ın risalesini yazdığı dönemde Bogomilizm yeni gelişen bir akımdı ve kısa süre önce Bizans İmparatoru Yohan Tzimises, Philippopolis (Filibe) civarındaki yörelere Paflikyanlar 'ı göçe zorlamıştı. Bu bağlamda, hoşnutsuzluk yaratan ekonomik durumun ve yörede aniden ortaya çıkan düalist Paflikyan inançlarının Bogomilizm 'in temelini oluşturduğu düşünülebilir. Genel kural olarak Bogomil öğretisi, Gnostik akımlardan aktarılmış düalizm ile olabildiğince tam uygulanması istenen Hıristiyan öğretisinin arasındaki gizli ya da açık karsılaştırmalarda belirginleşiyor. Bir akımın ilerleyip gelişmesi, yalnızca diş etkiler ve üyelerinin ateşli çabalarıyla açıklanamaz. Ortam elverişli, insanlar etkilenmeye hazır olmalıdır. Bu koşullar, o dönemde Bulgaristan ve Bosna 'da yeterince bulunuyordu.

Bogomiller ne et yiyorlar, ne de şarap içiyorlardı; evliliğe de karsıydılar. Topluluklarında hiyerarşik bir düzen yoktu. Birbirlerine günah çıkartıyorlar, birbirlerini affediyorlardı. Zenginleri eleştiriyorlar, soyluları aşağılıyorlar ve sıradan insanları, edilgin bir direniş göstererek, efendilerine bas kaldırmaya davet ediyorlardı. Bogomil akiminin basarisi, Kilisenin zenginlik ve ihtişamı ile papazların değersizliklerinin yarattığı düş kırıklığından kaynaklanan toplu bir adanmışlıkla açıklanabilir. Ancak asil etken, giderek yoksullaşan ve toprak köleliğine bile razı olan Bulgar köylülerinin, toprak sahiplerine ve Bizans işbirlikçilerine duydukları nefretti.

Ortodoks inançlarına bu denli karsı çıkan bir öğretinin, ister istemez bölgenin sosyal yaşamının tüm öğeleri üzerinde önemli yankıları olmuştu. Özellikle Kilise ile Devlet çıkarlarının böylesine iç içe olduğu bir dönemde Ortodoks inancının reddi, kaçınılmaz olarak yasalara bir başkaldırı ve toplumsal düzenin tümüne yöneltilmiş bir meydan okumaydı. Bogomiller halkı sivil itaatsizliğe çağırıyorlardı: efendilerine itaat etmemeyi, zenginleri hor görmeyi, Çardan nefret etmeyi, Çar 'a hizmet edenleri alçak olarak değerlendirmeyi, soyluları gülünç duruma düşürmeyi, her ırgata ağası için çalışmayı reddetmeyi öğütlüyorlardı. Bu sosyal anarşizme karsı Kilise, siyasi yetkenin kutsallığını ileri sürerek karsı çıkmaya çabalıyor, Çar ve soyluların Tanrı tarafından görevlendirildiklerini ileri sürüyordu.

Ancak bu toplumsal anarşizmin rolü abartılarak, Bogomiller Ortaçağın komünistleri gibi değerlendirilmemelidir. Bogomilizm 'in eşitlik ilkesi, yoksulluk ve ahlaki saflık arayışlarından türemiştir. Feodaliteye karsı savaşımları adeta Yılık ve Kötülük arasındaki kozmik savasın toplumsal düzeye oturtulması gibidir. yalnızca bu anlamıyla bile Bogomilizm, feodalitenin gelişimine karsı koymuştur ama, esas olarak hiçbir zaman bir politik akım biçimine dönüşmemiştir. Bogomiller her şeyin üstünde dinsel vaizler olarak kalmışlar, sivil işlevlere ilgi duymamışlardır.

Gönüllü yoksullukla birlikte, çalışmanın Bogomiller tarafından hor görülmesi, gezgin keşiş tipini ortaya çıkarmıştır. Bu nitelik, Paflikyanlar 'dan çok Messalianlar 'a özgüdür. Bogomiller 'in edilgin tutumları, onları Paflikyanlar 'dan ayıran en önemli özellikleridir. Bogomiller 'e verilen diğer bir ad olan ve Türkçe " torba " sözcüğünden türemiş olan " Torbeshi ", gezgin Bogomil keşişlerinin omuzlarına astıkları ve içine aldıkları sadakaları koydukları torbadan kaynaklanmaktadır.

Günümüzde Torbeshi adı, Makedonya 'nın Müslüman Bulgarları olan Pomak 'lara verilen bir addır. Bizans İmparatoru II. Basil 'in 1018 yılında Bulgaristan 'ı fethinden sonra, birçok Bulgar soylusu zorla İstanbul 'a yerleştirilmişti. Bu soylular ve hatta Bazı Bizanslı papazlar tarafından kabul edilen Bogomilizm kendi teolojisini geliştirme çabasını sürdürdü. Ne var ki, bu teolojik çabalar sonunda Bogomil akımı ikiye bölündü. Şeytanin yetkesini kabul ederek, onu ezeli ve mutlak bir Tanrı olarak görenler " Dragovitsa Kilisesi " adıyla örgütlendiler (Dragovitsa, Trakya ile Makedonya sınırı üzerinde bulunan bir köyün adıydı). Şeytani İsa 'nın kötü kardeşi olarak gören eski Bogomiller ise " Bulgarlar " adını aldılar. Dragovitsa kolunun mutlak bir düalizmi, Bulgarların ise ilimli bir düalizmi savunmalarına karşın, iki grup birbirine hoşgörü ile bakmaktaydı. Bu dönemde Bogomilizm hızlı bir atılım gösterdi ; üyelerinin sayısı artarken, Anadolu ve Balkanlar 'da yeni topluluklar oluştu.

10. Yüz yıl sonlarına doğru Bogomil toplulukları içinde hiyerarşik bir yapı gelişmeye başladı: rahipler ve inananlar birbirinden ayrıldı. Dua ve oruç, kesinlikle uyulması zorunlu uygulamalar haline geldiler; giderek törenlerin sayısı ve ayrıntısı arttı. Bir köylü hareketi olarak başlayan akım, 12. yüz yıl sonlarında, ayrıntılı törenleri ve Hıristiyanlıktan giderek uzaklaşan düalist eğilimleri olan bir manastır tarikatı biçimine dönüştü.

12. Yüz yılın başlarında, Bogomiller 'i baskı altına almak amacıyla Kilise örgütlenmeye koyuldu. Bunun üzerine Bogomiller Balkanların kuzeyine çekildiler. Buradan yola çıkan Bogomil misyonerleri Dalmaçya, İtalya ve Fransa 'ya kadar yayıldılar. Bazı dönemlerde Bogomilizm, devlet düzeyinde de başarılar kazandı. Örneğin; 13. Yüz yılın ilk yarısında Ban Kulin (1180-1214) yönetimi sırasında Bulgaristan ve Bosna 'da resmi din olarak kabul gördü.

Bogomilizm 'in tüm tarihi boyunca sürdürdüğü bir başka belirgin özelliği ise, değişkenlik ve koşullara uyum sağlama yeteneğidir. Bu bağdaştırmacı nitelik, onlara çağrı etkinliklerini sürdürebilme ya da baskıları atlatabilme fırsatını tanımaktaydı. Bogomiller, diğer dinlerle ya da din dışı akımlarla bağdaşmaktan çekinmezlerdi. Bu eğilim zamanla daha belirgin biçime dönüştü ve 13. Yüz yıldan başlayarak Bogomilizm daha sik olarak Paganizm, büyü ve batıl inançlar ile iç içe geçti. Bu durum, herhangi bir sapkınlığı Bogomilizm olarak damgalayan Ortodoks eğilimini haklı duruma getirdi.

14. yüzyılda Bogomilizm giderek etkisini yitirdi ve Osmanlıların Bulgaristan 'ı (1393) ve Bosna 'yı fethetmelerinden sonra (1463) Bogomiller 'in büyük çoğunluğu İslam dinine geçti.

Oysa Bogomilizm 'in dinsel etkileri uzun süre devam etti. Güneydoğu Avrupa 'da Bazı Bogomil inanç ve kavramları " Apokrifalar " (gizli ya da aslı olmayan İnciller) aracılığı ile yayılmayı sürdürdü. Ortaçağ süresince bu bölgede bir kaç Apokrifa, Jeremias adında bir Bogomil papazının adı ile bağlantılı biçimde elden ele dolaşmaktaydı. Ne var ki, bu kitapların hiçbiri Aslında Jeremias 'a ait değildi. Örneğin; tüm Ortaçağ Avrupa 'sında iyi tanınan " The Wood of the Cross " (Haçın Tahtası) adlı Apokrifa, Gnostik kökenli " Nicodemus İncili "nden alınmaydı. " İsa Nasıl Rahip Oldu " adındaki bir diğer Apokrifa, Bizanslılarca uzun zamandan beri biliniyordu. Bogomiller, bu eski metinlere düalist unsurlar eklemişlerdi. " Haçın Tahtası " adlı Apokrifanin Slovence çevirisi " Tanrı dünyayı yarattığı zaman, yalnızca kendisi ve Satanael vardı… " diye başlamaktaydı. Bu kozmogonik motifin çok yaygın olduğu bilinmektedir, ancak Güneydoğu Avrupa 'daki Slavca uyarlamalarda Şeytanın rolü alabildiğine abartılmıştı. Kimi Gnostik tarikatların modelini izleyen Bogomiller, Şeytana verdikleri önemi abartarak, düalist yaklaşımlarını güçlendirme yolunu seçmişlerdi.

Benzer biçimde " Adem ve Havva " adındaki Apokrifaya da Bogomiller, Adem ve Şeytan arasında gerçekleştirilen bir anlaşma hakkında bir bölüm eklemişlerdi. Bu anlaşma uyarınca, dünyayı yaratan Şeytan olduğu için, Adem ve soyundan gelenler, İsa 'nın gelişine kadar Şeytana ait olacaklardır. Bu temaya bugün bile Balkan folklorunda rastlanmaktadır.

Bu Apokrifaları yorumlama yöntemi " Interrogatio Iohannis " adlı tek otantik Bogomil metninde açıklanmaktadır. İsa ile İncilci Yahya arasında geçen bir konuşmayı içeren söz konusu metin engizisyon görevlileri tarafından Güney Fransa 'da Latince 'ye çevrilmiştir. Konuşmanın konusu dünyanın yaratılısı, Şeytanin düşüşü, Enoch 'un göğe yükselişi çevresinde geçer. Aslında metinde yer alan bir çok bölüm diğer Apokrifalardan ve " İncilci Yahya 'nın Soruları " adında 12. yüz yıla ait Slavca bir yapıttan alınmıştır. Halbuki, anlatının özündeki teoloji tümüyle Bogomil inançlarını yansıtmaktadır. Yine de bu metnin özgün bir Bogomil yapıtı mi, yoksa Yunanca 'dan bir çeviri mi olduğu hakkında kesin bir yargıya varılamaz. Öğreti açısından bu yapıtın büyük olasılıkla eski Apokrifalardan yola çıkılarak Bogomiller tarafından derlendiği söylenebilir.

Önemli olan Bogomil Apokrifalarının birkaç yüz yıl boyunca halkın dinsel inançları üzerinde oynadığı roldür. Bogomilizm 'le Şeytana verilen önem, Tanri 'nin edilgenligi ve anlaşılmaz aldırışsızlığı – tüm bu unsurlar ilkel dinlerde de sıkça görülen " Deus Otiosus " motifinin ifadesi olarak düşünülmelidir. Bu inanışlara göre, dünyayı ve insani yaratan Tanrı, Yaratılısın sonuçları ile ilgilenmez, cennete çekilir ve yapıtının tamamlanmasını bir doğaüstü varlığa, yani " Demiurgos "a bırakır

11. yüzyılın başlarından itibaren İtalya, Fransa ve Güney Almanya 'da Bogomil misyonerlerinin etkinlik gösterdikleri biliniyor. Örneğin, bu misyonerlerin Orleans 'ta birçok soyluyu ve hatta rahipleri bile kendi inançlarına çekmeyi başardıkları tarih belgelerinde yer alıyor. Ne var ki, Fransa kralı Robert bunları ortaya çıkarmakta ve yargılamakta gecikmedi. Batının ilk düalistleri (sapkınlıkla suçlananlar) 28 Aralık 1022 tarihinde ateşte can verdiler. Yine de akım yayılmasını sürdürdü. Bu kez İtalya 'da yerleşmiş olan Bogomil temelli Katlar (Yunanca Katharos –saf, temiz- anlamına gelen bu isim 1163 yılından itibaren kullanılmaya başlandı) inancı Provence ve Languedoc yörelerine, hatta Pireneler 'e kadar misyonerler göndermeye başladı. Provence bölgesindeki topluluklar dört piskoposluk altında örgütlendiler ve 1167 yılında Toulouse 'da bir konsül toplandı. Bu konsüle İstanbul Bogomil piskoposunun katıldığı ve bu fırsattan yararlanarak Güney Fransa'da birçok kişiyi kendi kökten düalizmine yönelttiği biliniyor. İşte böylelikle Bogomil öğretisi zaman içinde benzer düalist öğeleri içeren Katlar öğretisine dönüştü.

Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 1000
  • Gender: Male
Ynt: Bizans'ta İkona kırıcılık hareketi: 8. ve 9. YY
« Reply #5 on: December 03, 2008, 17:13 »
1) İkona kırıcılık hareketi: MS 726 - 848 yılları arasında Bizansta görüldü.

2) Bogomil hareketi MS 930 da Bulgaristanda başladı. 1393 yılında Osmanlının Bulgaristanın fethinin ardından Bulgaristandaki etkisini ve Bosnanın 1463 yılında Osmanlı egemenliğine girmesinin ardından Bogomillerin müslüman olmasıyla Bosnadaki etkisini yitirdi.

3) Kathar hareketi: MS. 10. ve 14.Yüzyıllar arasında Fransa da görüldü.

Bu üç hareketin ard arda görülmesi birbirini tetiklediği kanaatini uyandırıyor. Zaten Bogomil hareketinin Fransada Kathar hareketini doğurduğu açıktır.

İkona kırıcılık hareketi de Orta doğudan etkilenmiş ve İslam dini öğretisinin Hristiyanlığı etkilemiş olmasından kaynaklanmıştır. Kilise örgütlü gücüyle bu hareketlerin tümünü şiddetli baskı altına almıştır. Burada belirtmemiz gereken 4. bir hareket de Protestan reformudur.

 

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42