Author Topic: Balkanlarda misyonerlik tehlikesi  (Read 11834 times)

0 Members and 1 Guest are viewing this topic.

Offline Тоска

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 2347
  • Gender: Male
  • % 100 + POMAK
Balkanlarda misyonerlik tehlikesi
« on: March 30, 2009, 18:03 »
Osmanlı Devleti'nin dağılmasıyla birlikte yaşanan parçalanma ve bölünmeden Balkanlar da nasibini aldı. Nüfusunun % 75'den fazlası Müslüman olan Arnavutluk toprakları; Sırbistan, Yunanistan, Makedonya, Karadağ ve Sancak'a verildi. Sırplar ve Hırvatlar, Bosnalı Müslümanlar üzerinde hükümranlık kurmaya kalkıştılar. Bir zamanlar çoğunluk olan halklar azınlık konumuna düşürüldüler. İkinci sınıf vatandaş kabul edilen Balkan Müslümanları, sürgün, asimilasyon ve dinlerini terk etmeleri yönünde baskılara maruz kaldılar. Tehcire zorlanan Balkan Müslümanları; Sırplar, Yunanlılar, Makedonlar, Karadağlılar, Bulgarlar ve Hırvatlar tarafından ağır, sürekli ve yoğun bir şekilde baskı ve işkencelere maruz bırakıldılar.

İkinci Cihan Harbi'nin sonunda Yugoslavya ve Arnavutluk'ta tesis edilen komünist rejimler, Balkan Müslümanları için din özgürlüğünün ortadan kaldırıldığı, yeni bir zulüm ve soykırım döneminin başlangıcı anlamına geliyordu. Yıllar sonra Varşova Paktı'nın dağılması, Doğu Avrupa ülkelerindeki sosyalist sistemin çökmesi ve Soğuk Savaşta sona gelinmesi, her ne kadar Balkan Müslümanlarını sevindirse de bu yeni durum, özellikle Kosova ve Bosnalı Müslümanların en ağır bedeli ödeyecekleri kanlı bir sürecin başlangıcından başka bir şey değildi.

Sırpların, Bosna ve ardından Kosova'da akıttıkları kan ve işledikleri suçlar, uluslararası güçlerin bu ülke topraklarında konuşlanması ile önlendi. 1996 yılında çok uluslu Bosna-Hersek NATO İstikrar Gücü (SFOR) Bosna-Hersek'te ve 1999 yılında Kosova Barış Gücü (KFOR) Kosova'da uluslararası yönetimler kurdu. Ancak bu yabancı güçler Bosna ve Kosova'ya girdiklerinde pek çok misyoner örgütü de beraberlerinde getirdiler.

Bosna ve Kosova'daki Sırp vahşeti sona erdiğinde, geriye ekonomi ve alt yapısı mahvolmuş Avrupa'nın en yoksul iki ülkesi kaldı. Bu durum geniş imkânları ve muazzam parasal kaynakları arkasına alan misyonerler için çok rahat faaliyet yürütme fırsatı demekti.

Kırk yıla yakın bir süre Enver Hoca'nın yönettiği Arnavutluk, otuz üç yıl boyunca Todor Jivkov'un iktidarda kaldığı Bulgaristan ve otuz beş yıl boyunca Tito'nun idare ettiği Yugoslavya Cumhuriyetine bağlı ülkelerde de durum bundan farklı değildi. Müslüman halklara yönelik isim değiştirme, ana dilde konuşma, kıyafet, ibadet etme, eğitim kurumu açma yasağı uygulanan Arnavutluk, Bulgaristan ve Yugoslavya'daki Müslümanların içinde bulunduğu maddi ve manevi sıkıntılar, misyoner örgütlerin, bu ülkelerdeki faaliyetlerinde büyük rahatlık sağlıyordu.

Büyük çoğunluğu yerli ve uluslararası kurumlardan destek gören bu misyoner örgütleri, özellikle 11 Eylül olaylarının meydana getirdiği ortamdan da istifade ederek, faaliyetlerini tüm hızıyla sürdürmektedir. Kendilerini "ilahi olana çağıranlar" olarak gören misyo-ner örgütlenmeler, Müslüman toplumları Hıristiyanlaştırmak için, savaş ve doğal afet gibi olağandışı halleri en uygun fırsatlar olarak görmektedirler. Ayrıca örgüt ve ayinlerini daha çekici kılmak için, para, kadın ve alkol vasıtasıyla gençleri yozlaştırmakta ve ahlaki bir bozulmaya neden olmaktadırlar. Eğer bu yöntemlerin hiçbirinde başarılı olamıyorlarsa, akıl ve gönülleri İslam hakkında kuşkularla doldurmaya yönelmektedirler.

Misyoner örgütler, amaçlarını gerçekleştirmek için; uzun vadeli insani yardım, yabancı dil ve bilgisayar kursları, piknik ve gezileri, yurt dışında okumak için öğren-cilere burs verilmesi, yurt dışında iş imkânları sağlanması ve vatandaşlık verilmesi gibi vaatlerde bulunmaktadır. Yoksul Müslüman ailelere maddi yardımda bulunmak, doktor ve hemşireler vasıtasıyla Hıristiyanlığı yaymaya çalışmak misyonerlerin en sık başvurduğu yöntemlerdendir.

Arnavutluk
1991 yılından sonra sınırlarını Batılı ülkelere açan Arnavutluk, Protestan, Mormon, Yehova Şahitleri, Evanjelist, Kalvinist, Adventist, Tele-evanjelist, Kadıyanist ve Bahaîlerin akınına uğradı. Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın Arnavutluk'ta din özgürlüğü hakkında 2006 yılında hazırladığı bir rapora göre, bu ülkede 3,6 milyon kişi, 245 kurum, grup, vakıf ve dini örgüt bulunmaktadır. Tiran Adliyesi'ne kayıtlı bu 245 kurumdan 34'ü Müslümanların, 189'u ise Hıristiyanlarındır. Misyoner örgütlerin ilk sırasında Amerikalılar yer alırken, diğerleri ise Batı Avrupalı ve Ortadoğulardan oluşturmaktadır. Aynı rapora göre, 2004 yılın-da, Devlet Din İşleri Komitesi tarafından 1084 yabancı misyonere oturma izni verildi.

Katoliklerin Arnavutları dinlerinden döndürmek amacıyla gerçekleştirdikleri sayısız faaliyet arasında en önemlileri; Tiran'ın merkezine büyük bir Katolik katedrali dikmeleri, bir Katolik üniversitesi, çok sayıda enstitü, gazete, radyo ve hatta bir de siyasi parti kurmuş olmalarıdır. Arnavutluk'taki Ortodoks Kilisesi de kar amaçlı olmayan kilise hastaneleri, devlet okulları, basın-yayın kuruluşları ve çeşitli şirketleri işletmekteler.

Osmanlı'nın muhkem noktalarından olan İşkodra şehrindeki, İşkodra kalesinde yer alan Sultan Fatih Camii'nin kiliseye çevrilmesi, 'Arnavut milli sembolü' olarak gösterilmeye çalışılan Rahibe Teresa heykelinin İşkodra girişindeki meydana dikilmesi gibi girişimler ülkedeki misyonerlerin desteğiyle yapılmaktadır. Altı yüzyıllık İslam tarihinin ardından Arnavutluk'u Hıristiyanlaştırma çabaları 2002 yılında zirveye ulaşmış gibi görünüyor. Öyle ki, Arnavutluk'taki bir havaalanına Rahibe Teresa'nın adı verildi. Başkent Tiran'ın en büyük bulvarı, en büyük hastanesi ve ülkedeki birçok sokak yine bu isimle anılıyor.

Kosova
Kosova, insani yardım maskesine bürünen batılı misyonerlerin hedefi haline gelmiş durumda. Yedi yüzden fazla Batılı kuruluş bölgede açık ya da gizli misyonerlik faaliyeti yürütmektedir. Birleşmiş Milletler Kosova Misyonu İdaresi raporunda bile, Kosova'da 71 misyoner kuruluş yer aldığı ve bunların çoğunluğunun Kuzey Amerika ve İngiltere'den gelen Protestan gruplardan oluştuğu açıkça belirtiliyor. Balkanlar'da ilk kez 1991'de faaliyete başlayan Cross World bugün Kosova'nın farklı şehirlerinde spor salonlarına, eğitim odalarına, ofislere ve bilgisayar kurslarına sahip. Aynı şekilde Kosova'da faaliyet gösteren World English Institute (WEI) adlı bir İngilizce kursu halka dağıttığı broşüre İncil'den ayetlerle başlıyor ve gençleri Amerikalı, İngiliz ve Kanadalı öğretmenler nezaretinde İncil'den derslerin verildiği kursa davet ediyor.

Sosyal yardım kuruluşları, hastaneler, okullar, dil merkezleri, yetimhaneler gibi bilindik misyonerlik yöntemlerinin yanı sıra; ABD'nin ülkenin siyasetindeki belirleyici rolü, Kosova'yı misyonerler için çok daha kolay bir av haline getiriyor. Öyle ki, binlerce Kosovalı 4 Temmuz'da Amerika'nın bağımsızlık sevincini, 11 Eylül'de de yasını paylaşmak için şehir ve köylerde sokaklara dökülüyor. "Gökte tanrı, yerde Amerika" deyişi Kosovalılar arasında oldukça yaygın.

Aslına bakarsanız Kosova'daki misyonerler uzun zamandır bu ülkede faaliyet gösteriyor. Dünyanın her yerinden gelen misyonerler, % 90 oranında Müslüman olan Kosova'yı ev ev, kapı kapı dolaşarak Hıristiyanlıkla alakalı el ilanları ve broşürler dağıtıyorlar. Öyle ki, Kosova'da, misyonerlerin, kapısını çalmadığı evin kalmadığı, hatta ülkenin ikinci kez baştan aşağı taranmakta olduğu söylenmektedir.

Ülkede Katolikleri temsil eden iki siyasi partinin yanı sıra pek çok Katolik kilisesi ve okulu bulunuyor. Yine Katolik piskoposluğunun merkezinin Priştine'den, Kosova'nın siyasi ve sosyal hayatının merkezi olan, başkent Prizren'e taşınacak olması önemli bir gelişmedir. Kosova'da Katoliklerin kutladığı dini günler resmi tatil olarak kabul ediliyor. Arnavutluk'ta olduğu gibi Kosova'da da, Rahibe Teresa 'milli sembol' olarak gösteriliyor. Ayrıca komünistler tarafından 1954'te yıkılan tarihi Yunus Efendi Camii'nin yeniden inşa edileceği yere 15. yüzyılda Osmanlılara karşı verdiği mücadeleyle o dönemde Papa'nın takdirini kazanmış olan İskender Bey'in devasa heykeli bulunuyor.

Bulgaristan
Bulgaristan'daki OrtodoksIarın misyonerlik faaliyetlerinde Boyan Sarıev adlı papaz ön plana çıkmaktadır. Aslen Müslüman Pomak bir ailede doğmuş olan Sarıev, 1985 yılında polis okulunu bitirmiş ve Bulgar istihbaratı adına din adamı olarak çalışmaya başlamış.

Kırcali'de ikamet eden ve "Sveti Yoan Predteça" Hıristiyanlık ve Gelişim Hareketi'nin başkanlığını yapan Boyan Sarıev, Müslüman Türk ve Pomaklar arasında faaliyet gösteriyor. Sarıev, Kırcali'nin ivaylovgrad, Krumovgrad, Egrek, Avren, Kirkovo gibi Pomak kasaba ve köylerinde; Smolyan'ın Nedelino, Zlatograd, Startsevo gibi Pomak kasaba ve köylerinde Müslümanları Hıristiyanlaştırma çalışmaları yürütüyor. Çalışmalarını sosyal yardımlarla destekleyen Sarıev, zaman zaman büyük para yardımlarında bulunarak Müslümanlığını unutan kimseleri etrafına toplamaya çalışmaktadır. Ayrıca yetimhanelerde bulunan Müslüman çocuklarını da vaftiz etmek suretiyle kazanmaya çalışmaktadır. Özellikle Haskovo ve Kırcali bölgelerindeki yetimhanelerle yakından ilgilenmektedir. Bölgeden edinilen bazı bilgilere göre Sarıev, 15 kadar Pomak asıllı Müslüman'ı Hıristiyan ilahiyat fakültelerinde okutmaktadır. Yine Sarıev'in öncülüğünde, hiçbir Hıristiyan'ın yaşamadığı Müslüman köylerine kiliseler yapılmakta ve belediye ve devlet desteği ile ismini saydığımız kasaba ve köylerde cami yapılmasına mani olmak için çalışılmaktadır. Boyan Sarıev, yürüttüğü misyonerlik faaliyetleri için Bulgar istihbaratından büyük destek almaktadır.

Bulgaristan'da özellikle Protestan Hıristiyanların (Evangelist, Metodist, Yehova Şahitleri) faaliyetleri çok güçlüdür. Protestanlar, çalışmalarını daha çok bir milyon civarında oldukları tahmin edilen Müslüman Romanlar arasında yürütüyorlar. On yıl öncesine kadar büyük çoğunluğu Müslüman olan Romanlar'ın, bugün pek çoğu Hıristiyan olmuş bulunuyor. Romanlar arasındaki misyonerlik çalışmaları genellikle Almanya, İsviçre, Amerika destekli misyoner teşkilatları tarafından yürütülüyor. Buralarda faaliyet gösteren misyonerler çok zengin teşkilatlarca desteklendikleri için Romanlara yıllardır büyük gıda ve giysi yardımları yapmış ve bu yolla Müslüman Romanlar kiliselere çekmişler. Misyonerler yine Romanların yoğun olarak yaşadığı bütün şehir ve köylere kilise evler yapmaktadırlar. Ayrıca başarılı Romanları Bulgaristan'daki enstitülerinde veya yurt dışındaki okullarında eğitip daha sonra rahip olarak görevlendirmektedirler. Aynı zamanda yetimhaneler, hastane ve klinikler yaparak buralardaki Müslümanları Hıristiyanlaştırmak için çalışmaktadırlar. Bu çalışmalar sonucunda özellikle Sofya, Montana, Vidin, Vratsa, Küstendil gibi batı Bulgaristan'da yaşayan Romanlar maalesef İslamiyet'ten büyük ölçüde koparılmış durumdadır.

Bulgaristan'daki misyonerlik faaliyetleri daha çok Smolyan, Devin, Kirkovo gibi Pomak Müslüman bölgelerinde de yürütülmektedir. Misyonerler son birkaç yıldır Türk köylerinde kaset ve kitap dağıtma, film seyrettirme gibi birtakım çalışmalar yapsalar da ancak bugün için çok fazla etkili olamıyorlar.

Misyonerlerin, birçok Müslüman coğrafya gibi, Balkanları mesken tuttuğu açık bir şekilde görüldüğüne göre, bu durumda yapılması gereken öncelikle Balkan Müslümanları arasında dini, kültürel, siyasi ve ekonomik iş birliğinin kurulması yönündeki çalışmalara ağırlık vermektir. Balkan Müslümanları arasındaki güç birliğini sağlayacak üst kuruluşların oluşturulması, sivil toplum kuruluşlarının iş birliğinin artırılması, diyanet müesseseleri arasında yakınlaşmanın temin edilmesi, ortak araştırma müesseselerinin tesis edilmesi son yüzyıldaki ayrılığının doğurduğu olumsuz sonuçların tamir edilmesi ve misyonerlik faaliyetlerinin boşa çıkarılması adına önemli bir adım olacaktır.

Kaynakça:

Bağımsız Kosova Hristiyanlaşıyor mu, Düşünce Gündem, Zeynep Özbek

Misyonerlerin hedefi Hıristiyan Kosova, Düşünce Gündem, Murat Yılmaz

Balkan Sempozyumu, IHH, Ekim 2008

Offline bello

  • Adviser
  • ****
  • Posts: 588
  • Gender: Male
  • Göçler, göçler, göçler...
Re: Balkanlarda misyonerlik tehlikesi
« Reply #1 on: June 24, 2009, 21:59 »
Bulgaristan'da Pomaklar dinlerini unuttuğu anda direkt Bulgardır.

İnsanları birbirlerine bağlayan veya uzaklaştıran en önemli unsur Dinleridir. Umarım Bulgaristan Pomakları dinlerini unutmazlar...

Offline osmanozcan@ttnet

  • Member
  • **
  • Posts: 6
Ynt: Balkanlarda misyonerlik tehlikesi
« Reply #2 on: January 23, 2010, 21:41 »
  Aynen katılyorum; hala anlayamayanlar için bir mantık önermesiyle de anlatalım:

    Bulgar + İSLAM =  POMAK
    POMAK - İSLAM = Bulgar

Offline Тоска

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 2347
  • Gender: Male
  • % 100 + POMAK
Ynt: Balkanlarda misyonerlik tehlikesi
« Reply #3 on: January 23, 2010, 22:30 »
Şahsen dinin bu kadar bağlayıcı olduğunu düşünmememe rağmen balkanlarda tek ülke hariç (Arnavutluk) etnik ayrışım din temelli olmuştur. Eski yugoslavyada etnik ayrışım bırakın dini; mezhepsel farklılıklarından oluşmuştur. Protestan slovenler, katolik hırvatlar ve ortodoks sırpların herbiri ayrı devletler kurmuşlardır.   

Offline Тоска

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 2347
  • Gender: Male
  • % 100 + POMAK
Ynt: Balkanlarda misyonerlik tehlikesi
« Reply #4 on: January 23, 2010, 22:33 »
Bu arada Bulgar + İslam = Pomak denklemi günümüzde geçerliliğini kaybetmiştir. Asıl olan yüzyıllarca yıllık osmanlı milletininin bir parçası olmanın verdiği tanımdır, kültür sentezidir ve dolayısı ile etnografyadır. Bir bulgar günümüzde müslüman olsa gerçek anlamıyla pomak olamaz ve olması mümkün değildir.

Offline iskeceli

  • iskeceli
  • Adviser
  • ****
  • Posts: 296
  • Gender: Male
Ynt: Balkanlarda misyonerlik tehlikesi
« Reply #5 on: January 24, 2010, 01:05 »
ben en nefret ettigim su misyonerliktir .hic kimsenin yararina degil .insanlari fanatik yapmak ve bos seylerle ugrastirmak .ben cok kere misyoner gördüm bizim iskecede .ta ingiltereden yol almislar batitrakyaya gelip bize tarikatcilik ögretmeye cuppeli sakalli pislik icinde cok pis kokan alimler .tabi dinleyici bulamadiklari icin gittiler .
baska dinden de misyonerlik yehova cilar da yollarda insanlari kandirmaya ugrasirlar onlarda az degil bizim yöremizde .bi yahova dediki  bana sen müslümansin dinimiz aynidir gel sen yahova ol.dedi bana .bende söyle cevap verdim madem aynidir sen niye müslüman olmuyorsun zorun ne de yollarda her rastladigina yalvariyon yahova olsun.

Offline daylek

  • Adviser
  • ****
  • Posts: 551
  • Gender: Female
  • pomakinka gorda sam jena... SorguluYorum
Ynt: Balkanlarda misyonerlik tehlikesi
« Reply #6 on: January 24, 2010, 01:49 »
Pekala Türkiye'de nedir ozaman hadi diyelim başka yerde Pomak olmak din temelli Türkiye'de ne ?

Offline osmanozcan@ttnet

  • Member
  • **
  • Posts: 6
Ynt: Balkanlarda misyonerlik tehlikesi
« Reply #7 on: January 24, 2010, 22:15 »
  Yukardaki önermenin tarhsel bir perspektiften üretildiği düşünülemezse  tabii ki anlam kaymaları ya da yanlış anlamalar olacaktır.

Offline bello

  • Adviser
  • ****
  • Posts: 588
  • Gender: Male
  • Göçler, göçler, göçler...
Ynt: Balkanlarda misyonerlik tehlikesi
« Reply #8 on: January 24, 2010, 22:29 »
Pekala Türkiye'de nedir ozaman hadi diyelim başka yerde Pomak olmak din temelli Türkiye'de ne ?

Türkiye'de Tabiki din temelli değil, dil temelli :) benim yukarıda söylemek istediğim Bulgaristan'daki asimilasyon politikaları 20 yıl aralarla uygulandığından oaradaki pomakların pomak kalmalarını sağlayan en temel etken DİNLERİDİR.

Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 1000
  • Gender: Male
Ynt: Balkanlarda misyonerlik tehlikesi
« Reply #9 on: January 25, 2010, 10:41 »
Bulgarların bir kısmı müslüman olunca zaman içinde özellikle 19.yüzyılda ayrı bir tanımlamaya tabi tutulmuş. Pomak ismini koyanlarda bulgarlar.. Hatta Pomak tanımı önce Lofça müslümanlarına verilmiş. Rodop müslümanlarına Ahriyan vesaire tanımlamalar getirilmiş. Sonra Torbeşler ve Goranlar da Pomak sayılmış. Yani Bulgarca konuşan müslümanların genel ismi Pomak olmuş.

Başta böyle bir süreç yaşanmış olsa da zaman içinde Pomak tanımı içselleştirilmiş. Başta Pomaklara hakaret için takılan bu sıfat sonra Pomakların vaz geçemediği bir isim olmuş. Bu yüzden Pomaklardan müslümanlığı çıkarınca geriye otomatikman Bulgar kalmıyor.

Bulgaristandaki Türkler Pomakları müslüman olmalarına rağmen kendilerinden saymadıkları gibi, müslümanlığı terkeden hristiyan olan, ismini değiştiren Pomakları da hristiyan papazlar kendi mezarlıklarına gömmüyorlar. Demek onlar da Pomak kökenli birini halis bulgar hristiyan kabul edemiyorlar.

Aslında bu yazı her millette bulunan ırkçı ve fanatik dinsel yaklaşımı eleştiriyor. Bir taraftan hem Bulgarlar hem de Türkler Pomakları kendilerinden sayıyorlar. Ama Bulgaristandaki hem Türkler hem de Bulgarlar gerçekte Pomakları kendilerinden ayrı tutuyorlar. Bulgar isimli bir pomakın cenazesini ne müslüman din adamları ne de Bulgar papazlar kendi mezarlıklarına kabul etmiyorlar. Gerçek bu olduğu halde politika söz konusu olunca gerçekleri çarpıtıyorlar.  

(Bu yazının maksadını anlamak isteyenler kendini cenazesi ortada kalmış Pomakların yerine koyarak okusunlar. Zaten bu işi yapanlar bilinçli olarak yapmaktadırlar. Pomaklar iki taraftan birini seçecek ama kendisi olmayacak)
 

Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 1000
  • Gender: Male
Ynt: Balkanlarda misyonerlik tehlikesi
« Reply #10 on: January 25, 2010, 13:37 »
 
Balkanlarda Bulgarca konuşan halkın bir kısmının müslüman olmasıyla Bulgar halkından koparak Pomak adıyla Türk Milletine yakınlaşmıştır. Osmanlı döneminde Balkanlarda müslüman olan herkese Türk oldu demek adet olmuştur. Bu hristiyan bakış açısından kendilerinden ayrılanlara takılan sıfattır. Türkleşmek ise daha uzun bir süreç gerektirir. Belki bunların bir kısmı uzun Osmanlı asırları boyunca bir kısmı şehirlerde Türkçe konuşmaya ve Türk kültürünü benimseyerek Türkleşmiş olabilir. Ancak Bulgarca yada Slavcanın Rodop şivesini konuşan müslümanlarda dilini ve kültürünü bırakarak Türkleşme söz konusu değildir.

Dikkat ediniz kendini Türk kabul etmek ile Türkleşmek arasında fark vardır. Blagoevgrad ve Yundol Balkandaki bir kısım Pomakların kendini Türk olarak kaydettirmesi ile gerçekte onların Türk kültürü ile bir ilgisinin olmaması bunu ortaya koymaktadır. Ancak Batı Trakyadaki nazik durum nedeniyle bir kısım Pomakların selameti kendilerini Türk olarak deklare etmekte bulmaları ve türkçe konuşmaya başlamaları da giderek Türkleşme yolundaki süreci ortaya koymaktadır. Bir kısım akademisyen ve siyasetçilerin bu konuda bastırması da bu sürecin sonuç vermeye vermeye başladığını gördüklerinden olsa gerek. Bulgarlar baskı yapınca kötü oluyor ama kendileri yapınca haklı oluyor. Bu bir çifte standarttır. Bizi sadece biz olmak istiyoruz.  

Konu misyonerlik olunca tehlike hristiyan olmuş Pomak asıllı Papaz Boyan Sarıev'den geliyor. Bulgar tezi Pomakların zorla müslüman olmuş Bulgarlar olduğu iddiasına dayandırıldığından bu sefer süreç tersine işletilmek isteniyor. Pomakların dinini ve ismini değiştirmek suretiyle yeniden geriye hristiyanlığa ve Bulgar milletine döndürmeyi amaçlıyorlar. Gerçekten öyle mi: Gördüğümüz kadarıyla yapılan baskıların sonucu bir kısım pomakların talihsiz bir biçimde çözülmesi sonucu ortaya çıkan bulgar isimli hristiyanları Bulgarlar da benimsemiyor.Halen Bulgar din adamları bir pomak bulgar ismini almış ve hristiyan olmuş olsa da öldüğünde onları hristiyan mezarlığına gömmüyorlar. Onlar da çifte standart uyguluyorlar.

Şimdi bir pomak her taraftan sıkıştırıldığında ne yapması lazım. Biz hasbelkader hristiyan inancını benimsemiş olan ve bulgar ismini alan kişi eğer Pomak kimliğini muhafaza ediyorsa onu Pomak olarak kabul ediyoruz.

Pomakların bir kısmı arap ülkelerinden esen propagandalar karşısında kendisini arap kökenli sanıyor. Bir kısmına Yunanistan devleti Makedonyalı İskenderin torunları gazını veriyor. Alakasız bir kimliği Pomaklara yamamaya çalışıyor. Bulgarların iflah olmaz baskıları altında altı yedi defa ismi değişenler var. Bu yüzden bir kısmı kendini bulgar olarak kabul ediyor.

Türkiyede dahi Pomakların Kuman Türkü olduğu iddiası resmi olarak benimsenmiş. (Garip olarak Pomaklar Kuman asıllıdır. Arnavutlar Alban Türk kökenlidir. Bosnalılar Peçenek asıllıdır deniyor. Acaba neden müslüman olanlara birer Türk köken bulunmuş da müslüman olmayanlara birer Türk köken bulunmamış. Demek maksat bilimsel gerçeği bulmak değil, bilimi politikleştirmek.)

Diğer taraftan her zaman söylemişiz: Pomaklar özellikle Türkiyede ve Batı Trakyadakiler bir çok Türkten daha fazla Türktür ve Türk devletinden yanadır. Ama bizi biz olarak kabul ettikten sonra. Bizi rahatsız eden şey bizi inkar etmeniz... Osmanlı böyle yapmadı. Osmanlı bizim gönlümüzü tam olarak kazandı.

Offline osmanozcan@ttnet

  • Member
  • **
  • Posts: 6
Ynt: Balkanlarda misyonerlik tehlikesi
« Reply #11 on: January 25, 2010, 22:30 »
   Osmanlının devlet ve millet anlayışını bir paradigma olarak güncelleştirebilsek bu ve benzeri bir çok karmaşık sorunu çözebilmek için ilk olumlu adımı atmış olabiliriz belki. Ama bundan amaçlanan, Osmanlının idam fermanını hazırlamış olan İttihat ve Terakki zihniyeti olmamalıdır.
   Pusuda bekleyen fanatizm bu alanda, korkarım, en ciddi handikapımız olacaktır.